En Sıcak Konular

"Radikal'i Barzanicilere tahsis ettiler!"

0 0 0000 00:00 tsi
Yalçın Küçük konuştu... Daha önce Kürt devleti ve Sabateizm ile ilgili ilginç çıkışlarda bulunan Yalçın Küçük "Aydın Doğan'ın Radikal gazetesini Barzanicilere tahsis ettiğini" söyledi... İşte Küçük hocanın Kuzey Irak analizleri...

Haber10 sitesinin Yalçın Küçük ile yaptığı röportaj: 

Saddam’ın idamını ve Bush’un yeni Irak stratejisini nasıl değerlendiriyorsunuz? İdam nasıl sonuçlar doğuracak?

Bütün bu soruların nirengi noktası şudur; Artık Yirminci Yüzyılın başında ortaya çıkan emperyalizm kavramı yeterli olamamaktadır. Burada şunu da görüyoruz: Artık emperyalizm sömürgeciliğe de dönmektedir, bütünüyle sömürgeciliğin unsurlarını da taşıyor. İkisi arasındaki fark şuydu: Emperyalizm, banka sistemini yönetirdi, kredi sistemini yönetirdi, üsleri vardı, ama emperyalizm, dolaylı olarak yönetiyordu. Kolonyalizmde ise geliyordu ve hem kuklalardan hükümeti vardı ve hem de doğrudan, kabaca, yönetiyordu. Şimdi bu aşamadayız; emperyalizm, sömürgeciliğin aletlerini de kullanmaktadır. Bu, bir.

Irak’a gördüğümüz bir ikinci nokta, bir başka yerde de söylediğim gibi, Iraklılar, bizim doğru okumadığımız tarihimizi ya yeniden keşfettiler yahut doğru okuyarak bundan yararlanıyorlar. Bu, ne demektir? Halka silah dağıttılar. Bizim Kurtuluş Savaşında, bazı komutanlar, bunlar içinde Yakup Şevki Paşa’yı anıyorum, başkaları da var, önce ellerindeki silahı işgalcilere vermeyerek, potansiyel mukavemetçilere dağıttılar. Yakup Şevki, Erzurum’dan çıkmadı, Mustafa Kemal Paşa’nın görev kağıdında, Şark’ta bazı komutanların silahları depo ettiği ve halka dağıttığı açıkça yazılıdır. Bunları toplamakla görevlendirilen Paşa, kurtuluş savaşını bu silahlarla yapıyordu. Şimdi Iraklı mukavemetçilerin silah sıkıntısı çekmediklerini görüyoruz. Bu çok akıllıca bir politika olmuştur.

Burada bir parantez açmama izin verirmisiniz; bir takım ahmaklar, “Özbekler Tekkesi olmasa, Anadolu'ya kimse gidemeyecekti” izlenimini veriyorlar, tarihi tahrif ediyorlar. Anadolu mücadelesinde, Konya’daki yirminci kolordu’nun, başında Ali Fuad Paşa vardı ve Erzurum’daki dokuzuncu kolordunun, başında Kazım Paşa vardı, askere fazla ihtiyacı olmamıştır. İkincisi, her yerde Teşkilat-ı Mahsusa vardı, adamları vardı ve bunlar Anadolu’daydı. Kaldı ki Anadolu ile İstanbul arasında sınır ve sınır muhafızları da yoktular; o halde, Özbekler Tekkesi masalını , tarih yazımını judaize etme çabası olarak anlamak durumundayız. Tahrifattır.

Bir de bizim solun ahmakları var, Teşkilat-ı Mahsusa’yı bir tür mit veya cia benzeri sanıyorlar; hayır, geniş Türk-İslam iklimde Türkist ihtilallar çıkarmak üzere kurulmuş bir ihtilal örgütüydü. İmparatorluğu, daha Doğu’ya kaydırmak ve belki daha geniş bir coğrafyada yeniden inşa etmek hedefi vardı. Bunu yapamadı, kurtuluş mücadele ve mukavemetini başlattı.

Saddam’ın bizim mücadelemizden, ki o tarihte onlar da “biz” idiler, bizim tarihimiz o zamanlar onların da tarihi idi, çıkardığı ikinci ders bu olmuştur. Baas’ın bazı kadrolarını gizliye çıkarıp mukavemeti hazırladığını anlıyoruz. Şimdilik mükemmel bir hazırlık olduğunu görüyoruz.

Buna ilave edilecek şudur, artık Araplar’ın bizim da kabul ettiğimiz ve benimsediğimiz kahramanları var. Daha önceki zamanın tahliline girmiyorum, Saddam, işgalle birlikte bir kahramandır ve kahraman olarak ölmüştür. Ölümünü önünde saygıyla eğiliyorum.

Bütün bunlara ilaveten, herkesin de söylediği gibi, dağ fare doğurdu. Bush, bir fare daha doğurdu, demek istiyorum. Bush’un bu yeni planı hakkında, Senatör Kennedy, Bush’un Vietnam Savaşı, dedi. Yeni bir Vietnam olur mu, olmaz mı, bu püskürtülür mü, bunu göreceğiz. Şartları ve şansımız var.

ABD’nin ve bazı Batılı ülkelerin, “Kuzey Irak’a asker yığalım, Türkiye'nin oraya girmesini engelleyelim” diye bir demeçleri var. Bunlar Türkiye'yi Kuzey Irak’a çekme provokasyonu mu; yoksa, Türkiye'de böyle bir hazırlık mı var? Kuzey Irak’taki gelişmelerin iç siyasete etkisi nedir?

- Ben, öteden beri şunu söyledim: Amerika Türkiye’nin Musul’da, Irak’ta olmasını istemiyor. Condoleezza Rice’ın söylediği, “Eğer Irak’ta başarılı olamazsak, bir Kürt devleti olur” şeklindedir. Ancak, Kürt devleti olursa, Türkiye rahatsız olur ve müdahale eder, görüşündeler ve bunu istemiyorlar. Görünen şudur ki: Kürt devleti olduğu takdirde, Türkiye'nin müdahale etmeyeceği şartları hazırlamak istiyorlar. Mesele bu kadar basittir. Türkiye oraya müdahale eder mi? Hiç zannetmiyorum.

Akistler, yeni bir imajla iki seçime gidiyorlar. Bir yandan Tayyip Bey, “ben cumhurbaşkanı olursam, eskisi gibi yapmayacağım, Türkiye'yi AKP Hükümetiyle değil, yüksek bürokrasiyle yöneteceğim.” Demek istemektedir. Mit Müsteşarının çıkışı, Merkez Bankası Başkanının “özür dilerim. Enflasyon yüksek oldu; düzelteceğim” demesi, İstanbul’da acemice olsa da şehir planlaması ile çıkması, sınırlamalardan söz etmesi, hep bu yöndedir. Bunları seçim kampanyasının bir parçası olarak değerlendirebiliriz. Irak’a müdahale de bir seçim kampanyası işi olarak görünüyor. Bu güçleri yok; İsrael ve Washington bağlılıkları sürdükçe imkansız görünüyor.

Ayrıca istemeli miyiz; düzenli kuvvetlerimizi, Türk askerini, oraya sokmak demek, tıpkı Kızılderili filmlerinde gördüğümüz gibi, tıpkı Kızılderilileri kıydırır gibi kıydırmaktır. Maceradır. Hakkımız yoktur ve yazıktır.

Kuzey Irak’a girmek, Barzani’yi karşınızda bulmak demektir. Washington’un artık bölgedeki gücü Barzani Kürtleri’dir ve bundan geri döneceklerini beklememiz için bir neden göremiyorum.

Ayrıca bugün dün değildir. Türkiye’nin Irak’a girmesi halinde, Dıyarbekir ve çevresinde Barzani yanlısı bir isyanı ihtimal dışı tutamayız. Artık Türkiye’de Barzani’nin her gün güçlendiğini kabul etmeliyiz. Atı alan Üsküdar’ı geçti. Ahmet Türk’ü meclise sokmazken, Barzani yanlısı milletvekillerini unutamayız. Gazeteleri ve televizyonları var.

Pkk pkk diye diye Barzani’ye devlet kuruyoruz.

Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olma ihtimali önümüzdedir.

Tam burada, ‘Türkiye barışını arıyor’ konferansı nereye oturuyor?

-Aydın Doğan, Radikal gazetesini Barzanicilerle, İsrailcilere tahsis etmiştir. Bunu ilk defa söylemiyorum. ‘Türkiye barışını arıyor’ kongresini yapan Radikal gazetesidir. Ben görmedim, ama Radikal gazetesi 2 günlük toplantıya ilişkin manşetler de vermiştir. Yazarlarının çoğu, gidenlerin çoğu Radikal gazetesinindir. Aydın Doğan, Radikal gazetesini Barzanicilerle İsrailcilere vermiştir, burada görüyoruz; Radikal’de sadece Barzanici Kürtler, Yahudiler ve dar anlamda Kürt-Yahudiler var. Bu toplantılar onlarındır.

Yaşar Kemal mi, Yahudi Tilda ölünce, Baban’lardan S.Baban ile evlendi. Baban’ların Kürt Yahudisi olma ihtimali yüksektir. Öyle işaret ediliyor. Yaşar, Mitterand’dan sonra Berlin’e yanaşmıştı ve şimdi Barzani’nin borazanını öttürüyor; ağaların yazarıdır ve ağa’sız yapamıyor. Ataç’ın anılarından da öğreniyoruz, “Ağam Yaşar” deniyordu.

Türkiye’yi Irak’a Kürdo-Jüdaik Devlet’e hazırlıyorlar. Rice, zamana ihtiyaçları olduğunu ima etmektedir. Türkiye’nin itirazının yumuşatıldığı zamanda Kürt Devleti’nin resmileşmesi söz konusudur.

Peki ne yapmalı?

-Önümüzde bir Kıbrıs modeli var. Bugün geç kalındıysa, o bizim kabahatimiz değildir. Devletleri yaşatmak bir ciddiyet, bir mantık meselesidir. İncirlik’ten kalkan uçaklarla Barzani bölgesine koruma sağlamak Barzani Devleti’ni kurmanın ilk aşaması oldu. Şimdi, pkk’yı tasfiye etmeyi istiyoruz, güzel, ancak, bunun en çok Barzani’nin ekmeğine yağ sürmek olduğunu bilmek zorundayız.

Artık çaresiz olduğumuzu bilmek zorundayız, o halde ve çare tükenmezse, çare bulmak zorundayız. Üç senedir veya beş senedir söylüyorum; Atina, Türkiye'nin Avrupa Birliğine girmesini en fazla isteyendir. Avrupa Birliği, Ege Bölgesi’ni Elenize etmenin yoludur. Müzakarelerin kesilmemesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Ayrıca, Batı’da bir banka veya limana, İsrael’liler yüz verirse Atina iki yüz veriyor. Batı’da, Yahudi-Hıristiyan Rekabeti var. Savaşı da diyebiliyoruz.

Doğu’da pkk-Barzani rekabeti hız kazanıyor; Ahmet Türk, Diyarbakır bizi desteklemedi, derken, Barzani’nin gücüne de işaret etmiş olmaktadır. Barzani rüzgarında ayrıca İsrael var.

Manzara budur.

Çare gereklidir.

Benim önerim, a- Türkiye’nin Kürtleri olmalıdır. B-Kuzey Irak’a örtülü savaş uygulanmalıdır.

MİT Müsteşarı Emre Taner’in çıkışının Kuzey Irak’la bir ilgisi var mı? Sizin tabirinizle, Emre Taner yeni bir maksimalist strateji mi öneriyor?

- Emre Beyin bu çıkışının, Cemil Çiçek’in de söylediği gibi, Hükümetle bir ilgisi var. Emre beyin çıkışında iyi olan nokta, bir istihbarat örgütünün başındaki birisi olarak, Musul’da, özellikle petrol açısından çok değerli olan Kerkük’te 600 bin kadar Kürt’ün yerleştirildiğini söylemesidir. Bu, Kerkük’ün İkinci Filistin olduğu anlamındadır. Gidenler ve yerleşenler arasında Türkiye Kürtleri’ni de düşünebiliriz.

Mit Müsteşarının açıklamasının bu tarafı önemlidir. Ancak, buradan ileriye gideceklerini zannetmem. Neden zannetmem? Hem yüksek komutanlık, hem bugünkü Hükümet, İsrail ve Amerika’yla bağlarını önemli ölçüde değiştirmeyi göze almadığı müddetçe, ciddi adımlardan uzak kalırlar. Dolayısıyla Mit’in bu açıklamasını,Gizli Tarih’te ileri sürdüğüm bir kavramla, “maksimalist” sayamayız. Şu anda kafalar minimalist değil ve hatta mini-minimalisttir.

Maksimalizm, olursa başkalarının işidir.

Kim yapacak?

- Onu bilemem. Ama Türkiye solu, neredesiniz? 1960’lı yıllarda solculuk daha adım adım ilerlerken, “Ortadoğu Devrimci Çemberi” dediler. Şimdi yoklar, olanlar çok azlar ve sadece çember çeviriyorlar.

Nadire İçkale’nin otelindekileri “sol” saymıyorum. Çoğu neo-reaksiyoner veya yeni-mürtecidirler. Yaşar Kemal, 1969 yılında, Türkiye İşci Partisi’nden ve soldan ayrıldı. 1970 yılında TiP Kongresi’nde “Türkiye’de Kürtler vardır” kararı alınırken ne Yaşar Kemal ve ne Vedat Türkali vardı. Resimlerini gördüm, o günlerden bir tek Tarık Ziya Ekinci, otelde oturuyordu. O kararda ben vardım, ama Nadire İç Kale’nin otelinde oturanlarla değil yolumu, sokaklarımı dahi ayırmış durumdayım.

Onların bir çözümü ve çaresi yoktur ve bizim var.

Kürt Meselesi, artık Kürtleri aşmıştır. Eski kalıplarla ve eskimiş kafalarla bakamayız.

Bir kez daha söyledim, Edirne’nin İstirdatı var. Trakya Muvakkat Cumhuriyeti var. Bunları okusunlar ve benim kitaplarımda varlar, korsandan ucuza alabilirler. Çare tükenmez, bunu görüyoruz. Var ve yazıyorum.

Sizde daha önce yazmıştınız, MİT Müsteşarlığı için Zergun Korutürk’ün kararnamesi hazırlandı diye fakat her nedense, çıkmadı. Son 3 aya kadar da Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği için adı geçti Ama şimdi bakıyoruz, Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürlüğüne atanması söz konusu.

- Burada yanlışlıklar var. Büyükelçilik yapmış bir kimsenin Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü olmasını anlamamız zordur. Özel kalem kafa ve bilgi gerektirmeyen iştir ve daha genç memurlar yapıyorlar. Bir de baş danışman ve sözcü diyorlar, bunları bir kişide birleştirmek kural dışıdır; Ahmet Necdet Bey yapıyor.

Bu noktaya gelince, bana çok çeşitli bilgiler geliyor. Tayyip Bey Lizbon’a gittiğinde Zergun hanımla konuştu. Evvela onu MİT Müsteşarı yapacaktı. Zergun hanımın MİT Müsteşarlığı için kararnamenin yazıldığını da biliyorum, ama durdu. Benim tahminimce, durduran, o zamanki MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’dur. Çok üstünü örterek söyleyecek olursam, Zergun Hanım’ın Tahran’da, Humeyni ihtilalinden önceki Tahran’da, bölge istihbarat örgütlerinin rutin toplantılarının birinde Türk delegasyonunun içindeyken, genç bir MİT Mensubu olarak Türk delegasyonunu içindeyken, MOSSAD delegasyonuyla çok ileri ilişkiler kurması MİT mensupları arasında çok büyük rahatsızlıklara yol açmıştır. Burada şu noktanın altını çizelim: 1958 gizli anlaşmasından itibaren MİT’le MOSSAD arasında çok yakın ilişkiler vardır, içtikleri su ayrı gitmez. Bu biliniyor ve Zergun Hanım, yakın ilişkiler kurabilmiştir ve belki de ileri gitmiştir.

1958 yılı Ben Gurion-Adnan menderes gizli anlaşmasından beri ve gün geçtikçi iki ülke istihbarat ve güvenlik teşkilatları iç içe çalışıyorlar. Nitekim Yiğit Alpogan milli güvenlik sekreteri olur olmaz, Tel-Aviv’e gitmişti. Hizbullah’ın Lideri Nasrallah’ın yerini , İsrael’e Türk istihbaratının verdiği haberleri de çıktı. Vermese de olur, bizim bildiğimizi mossad da biliyor. Ama öyle anlıyoruz ki Zergun Korutürk ölçüyü tutturamamış ve mit’ten çıkarılmıştı. Tayyip Erdoğan’ın bunu öğrenince müsteşarlıktan vazgeçtiğini anlıyoruz.

Korutürk’ler, özellikle Emel Korutürk, karakaşi’dir ve Selah Cimcoz’u biliyoruz. Sanıyorum Zergun hanım’ın eşi de bu adı taşıyor. Cumhurbaşkanı, neden bunu yapıyor, onu bilemem. Yaptı mı? Tavsiye etmem. Benim söyleyeceğim budur.

Cumhurbaşkanlığı tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? CHP,Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasını istiyor mu?

- Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının şimdiye kadar ortaya koyduğu itirazları çok çocukçadır ve hukuk dışıdır. Bir defa, daha önceden Tayyip Bey yasaklıyken, “gel, ben seni Başbakan yapayım” diyen Baykal’dır. “Eşinin başörtüsü engel değildir” sözü de Baykal’a aittir Baykal’ın yüzde 26 oyla, meclisin üçte ikisine hakim olmaya bir itirazını bilmiyoruz. Eski bir milletvekilidir, bir ilde seçim yenilenirken önce aynı ilde seçime girmemiş olanların aday olamayacağını bilmesi lazımdır. Buna da itiraz etmediğini biliyoruz.

Tayyip Bey, cumhurbaşkanlığı için anayasa’da yazılı özel şartları yerine getiriyorsa, ayrıca memur olmasına mani hali yoksa cumhur başkanı seçilebilir. Ancak henüz bu noktaya dahi gelmedik.

Tayyip bey olmazsa kim olur?

- Onu bilemem. Herkes öneride bulunuyor. Hilmi Paşa’nın adı hâlâ geçiyor. İlter Türkmen, “adını vermeyeyim” diye iki kişiden bahsetti. Hikmet Çetin’i ve Rıza Türmen’i aday gösterdi. Aday bulunur.

Ancak, benim görüşüm şudur: Tayyip Bey, Anayasada yazılı olan Cumhurbaşkanı olma şartlarına sahipse ve çok ciddi olarak def’i edilmezse -olmayabilir, kimse def’i etmeyebilir- o zaman Tayyip bey Cumhurbaşkanı olabilir. Ancak ben Tayyip Bey’in henüz kendinde bu şartları göremediği izlenimini ediniyorum. Görürse, Tayyip Bey Cumhurbaşkanı olabilir ve başkasına bırakacağını sanmıyorum.

Fethullan Gülen’in ısrarla bu sonucu önlemeye çalıştığını duyuyoruz. Ancak şartları varsa, Tayyip Bey’in eli mahkumdur. Aday olursa, akist vekiller çok sevinirler; çünkü Tayyip Bey’den kurtulmak istiyorlar.

Peki olursa ne olur, a-kemalist cumhuriyet’in son cumhurbaşkanı olabilir. b-Tek başına bir Akist hükümette, ‘Akif Dedi ki’nin, Musa-Harun ikilemi işlemezse, Gül’ün dışında, bir köşke sıkışıp kalması da ihtimal dahilindedir.

Söyleşi: M.Erol Elmas
Haber10.com



Bu haber 354 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    10,111 µs