İsrail nasıl bu kadar pervasız olabiliyor?

İsrail füzeleri Gazze Şeridi’ndeki kentleri vurdu. Yerle bir edilen binalarda aralarında çocukların da olduğu 200’ü aşkın insan can verdi. İsrail, her zaman pervasızdı; ama saldırılarını sürdüreceğini ilan etmesi, İsrail’in bu gücü nereden aldığı sorusunu akla getiriyor. Çünkü bu kadar pervasız olmak, çok da normal karşılanacak bir olay değil.

İsrail’in vahşeti bütün dünya tarafından tepkiyle karşılandı, dünya liderleri İsrail’den saldırılarını durdurmasını isteyen açıklamalar yaptılar. Ama ABD’nin tepkisi Hamas’a yönelik oldu! ABD’ye göre Hamas, İsrail’in füze saldırılarına karşı başlattığı roket saldırılarını hemen durdurmalıydı… İsrail’in pervasızlığının nedenini, açık ki tam da bu noktada aramak gerekiyor.

Bush’tan sonra Obama dönemiyle beraber ABD’nin saldırgan, işgalci politikalarını gözden geçireceği konusunda iyimser beklentiler dile getiren yorumlar yapılmıştı. Bu yorum ve beklentilerin içyüzünde, biraz da “Bush’tan kötüsü olmaz” yargısı bulunuyordu.

Ancak bu saldırı, herkesin Obama ile ilgili düşünce ve yorumlarını, beklentilerini köklü bir şekilde gözden geçirmesini gerektirecek bir önem ifade ediyor.

Bush, Afganistan ve Irak işgalleriyle kendi kamuoyunda dahi teşhir olmuş, politika ve kararları hemen her çevreden eleştirilen bir lider olarak yönetimini Obama’ya devrediyor. “Siyah” olması dünya kamuoyunda sıcak karşılanan Obama’nın özellikle Ortadoğu’da nasıl bir siyaset izleyeceğine dair güçlü işaretler vardı, ama bunlar gözden kaçtı ya da iletişim numaralarıyla gözden kaçırıldı, bir başka Obama imajına inanmamız istendi. Oysa ki Obama, İsrail’i savunmak için gerekirse İran’ın bombalanabileceği yönünde, Bush'tan hiç farklı olmayan bir görüşün sahibiydi...

Ama daha önemlisi, Obama’nın ekibini oluştururken tercih ettiği isimlerdir. Özellikle Ortadoğu ile ilgili tercih ettiği isimlerin biraz daha yakından tanınmasında fayda olduğu kesin.

Obama’nın Orta doğu politikasının kontrolüyle sorumlu kıldığı kişi, Dennis Ross. Ross, bir Siyonizm savunucusu. Gazze’de yaşayan 1.5 milyon kişinin açlığa mahkum edildiği ambargoya kayıtsız-şartsız destek veren görüşleriyle tanınıyor. Lübnan’da sivillere yönelik hava saldırılarını desteklediği de biliniyor.

James Petras, 10 Aralık 2008’de BBC’de yayınlanan ‘Obama ABD’nin ilk Yahudi başkanı mı?’ başlıklı makalesinde, “Obama’nın Ross tayini liberal, Ortodoks ya da faşist fark etmez tüm Siyonistler için Ordadoğu’daki ABD politikasının İsrail Devleti’nin ve askeriyesinin menfaatlerine tabi olmaya devam edeceğinin en açık garantisidir” diye yazmıştı.

Petras, aynı makalede Obama’nın ekibini oluşturan diğer isimler için de gözden kaçırılamayacak önemde bazı tespitler yapmış ve şöyle yazmıştı:

“Obama ABD-İsrail çifte vatandaşlığı olanları tayin ederek işe başladı. Illinois Meclis Üyesi Rahm Emmanuel ve Siyonist David Axelrod Beyaz Sarayda makama getirilirken, Lawrence Summers (Yahudi faşisti, işkence savunucusu Alan Dershowitz ile uzun süreli Harvard dostluğu oldu) Beyaz Saray ekonomi danışmanı başkanlığına getirildi. Summers ömrü boyunca Birinci-İsrailci oldu. Harvard Üniversitesindeki başkanlığını İşgal Edilen Bölgelerdeki İsrail politikalarını eleştiren bir grup fakülte öğrencisine konumundan güç alarak saldırmak için kullandı. Clinton dönemindeki eski Hazine Bakanı iken şu anda tamamen harap olan spekülasyonun hâkim olduğu mali sistemin baş mimarıydı. ‘Yahudi Başkanlığı’ çizgisinde Obama önde gelen Birinci-İsrailcilerden birini Ortadoğu politika yapıcılardan biri yaptı… Ross Obama’nın muhitinde önemli bir Siyasi figürdür ve tayini Büyük Amerikan Yahudi Örgütlerinin 52 Başkanı (PMAJO) için garantidir. Obama rejimi Amerikan silahları ve Amerikan vergi parasıyla Arap ve Farsça konuşulan bölgesel komşulara her İsrail savaş suçunu, saldırısını veya işgalini takip edip destekleyecektir.”

Şimdi baştaki soruya geri dönüp tekrarlarsak: İsrail vahşi ve katliamcı politikasını hayata geçirmede nasıl bu kadar pervasızlaşabiliyor?

Cevabı, öyle sanıyoruz ki, çok da “sır” değil ve karşımıza yine ABD çıkıyor…

Hasan Soylu www.iyibilgi.com