En Sıcak Konular

Nuh Gönültaş


Nuh Gönültaş
0 0 0000

Paşa geliyor paşa, başörtülüler dışarı...



Önce şu soruyu soralım da herkes kendi algı seviyesine göre kendi kendine cevaplasın. Soru: Paşaların gittiği her yerin, ayağını bastığı her yerin "kamusal alan" kabul edildiği ülkenin yönetim şekline ne ad verilir?

Siz düşüne durun... Cevabı zor bir soru...

Geçelim...

Elimizde iki örnek olay var. İkisi de hem birbirini tamamlayan iki olay, hem de birbirinden çok farklı iki olay...
Nasıl oluyor öyle? Burası Türkiye olur böyle! Samsun... Cumhuriyet Balosu... Garnizon Komutanı Tümgeneral Naci Beştepe balonun yapıldığı otele geliyor. Bakıyor ki, salonda başörtülü konuklar var. Beraberindeki askeri zevatla birlikte anında balonun yapıldığı yeri terk ediyor. Şehit Aileleri Yardımlaşma Derneği üyelerinin türbanlı eşleri de baloda... Şehit yakınları vebalıymışlar gibi, komutan hızla oradan uzaklaşıyor.

"Böylece laikliğimiz kurtulmuş oluyor!"

Malatya... Öğretmenler Günü Kutlaması... 2. Ordu Garnizon Komutanı Tümgeneral Alaeddin Örsal'ın katıldığı tören öncesinde salonda bulunan başörtülü ve türbanlıların dışarı çıkması için anons yapıldı.

Bu defa anonsu yaptıran komutan değil, komutanın türban konusunda hassas olduğunu düşünen sivil görevliler... Bunun üzerine bazıları başörtüsünü çıkarıyor töreni izliyor, bazıları dışarı çıkıyor, bazıları da başörtüleriyle tören salonundan ayrılmıyor.

Şimdi... Buradan şu sonucu çıkarıyoruz. Asker sivil bürokrasi el ele devlet ile millet arasındaki duvarı sürekli yükseltiyor, türban yasağı konusundaki çıtayı sürekli yükseğe koyuyor. "Paşa geliyor başörtülüler dışarı" ya da "İçeride başörtülüler var paşam içeri girmeyelim" davranışları ile nereye kadar gideriz bilmiyorum.

Ama şu açık ki millet ile devlet arasında duvarı sürekli yükseltmeye çalışmakla sonunda bu işten kazançlı çıkacaklarını düşünenler yanılıyor olmalı. Bu durum kazananı olmayacak bir çatışmayı ifade ediyor.

Millete silah çekilemez!

Millet yok sayılamaz!

Millet dışarı çıkarılmaz!

Hayal kurmak da mı yasak?

Dün yazdığım "Türkiye sistemini değiştirip büyüyecek" başlıklı yazımı bazı okuyucular "Hayal görüyor olmalısın" diye eleştirdi.

Bazıları da "Galiba rüyanızda gördünüz. Türkiye gibi bir rejimin böyle hedefleri olamaz, rüya görmüş olmalısınız" dedi. Okuyucu velinimetimizdir. Okuyucu her zaman haklıdır!

Ben olaylara biraz optimist, iyimser bakıyorum. Geleceği tahmin ederken bazen bu iyi niyetimin ve ülkemin dünyada hak ettiği yeri alması adına her şeyi Türkiye tarafına yontuyorum. Bu sebeple gelecek analizlerim bazen Erbakan'ın hayalleri kadar kurşun atılsa yetişemez derecede reel politikten uzak olabiliyor. Ben rüyalarıma önem veririm, ama bilirim ki rüyalarla da amel edilmez. Rüyada Türkiye Irak'ı işgal ediyor olsa elbette çıkıp "Irak'ı işgal etmeliyiz" diyemem, dememeliyim. Bunu Bush ve evangelist tayfası yapar ancak.

Onun için dünkü yazıyı, sadece bir ufuk olur mu acaba, içimizdeki kısır çekişmelerden kafamızı kaldırıp biraz da "çevremize ve dünyaya emperyal bir vizyonla baksak ne olur" babında yazdım.

Tabii bu yazdıklarım elbette beni bağlar. Yalnız şu kadarını söyleyeyim, hayal de olsa gelecek adına bazı öngörülerde bulunmak bizi diri tutar. Hayallerimiz olmasa neyi arzu ederiz ki?

Yani diyorum ki, tamam bu ülke bir "yasaklar ve korkular ülkesi" ama hayal kurmak da mı yasak. Hayal kurmayı yasaklayacak bir düzen daha icat olmadı değil mi?



Bu yazı 1,256 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 8 Temmuz 2012 Delikli demir ile mertlik arasındaki ilişki...
    • 5 Temmuz 2012 İki arada bir derede ölüm!
    • 28 Haziran 2012 Dessas-ı ehli dünyanın hafiyeleri veya satılık kalemler...
    • 26 Haziran 2012 Kılavuzu NATO olanın...
    • 17 Haziran 2012 Davet ile davete icabet...
    • 5 Haziran 2012 AK Parti celladına gülümserken...
    • 31 Mayıs 2012 Kürtaj emanete ihanettir!
    • 13 Mayıs 2012 28 Şubat dalgaları ve hükümetin kıyıları...
    • 26 Nisan 2012 CHP'nin tarihi en yumuşak yeri...
    • 24 Nisan 2012 Vatana ihanetin yasal dayanağı olur mu?
    • 19 Nisan 2012 Peki, AK Parti iktidarı bin yıl sürecek mi?
    • 17 Nisan 2012 Çevik Bir nefreti, Tayyip Erdoğan sevgisi...
    • 14 Nisan 2012 Adaletin rövanşı...
    • 8 Nisan 2012 İçimizdeki darbeciler yüzünden...
    • 29 Mart 2012 Gazete kapatmak çağ dışı bir çözümdür...
    • 22 Mart 2012 Talimatla akreditasyon olur fakat demokrasi olmaz...
    • 13 Mart 2012 Liderlik cesareti...
    • 8 Mart 2012 Stratfor ve WikiLeaks gazeteciliği!
    • 1 Mart 2012 Bu ülkede 28 Şubatlar bitmez!
    • 26 Şubat 2012 15 yıl sonra yeniden ''şubat soğuğu!''

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,638 µs