Murat Yetkin
0 0 0000
Erdoğan'dan bir ilk: Laiklik birleştirici
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın dün 'Doğumunun 125'inci Yılında Atatürk Uluslararası Sempozyumu'nda yaptığı konuşma pek çok açıdan bir 'ilk' niteliğini taşıyordu. Yakın çevresinden de teyit ettiğimiz üzere, son zamanlarda 2007 cumhurbaşkanlığı seçimine de bağlanan şekilde süren laiklik-Cumhuriyet-milli egemenlik tartışmalarına bir tür yanıt, bir 'tutum belirleme' niteliği taşıyan konuşma, yalnızca Erdoğan'ın gerilimi düşürme niyetini bir kez daha göstermekle kalmıyor. Aynı zamanda Atatürk, laiklik ve Anayasa tartışmalarına AK Parti'nin Milli Görüş'e yakın kesimlerini rahatsız edecek derecede sahiplenici bir tutum sergiliyor. Bu söylem devam eder ve eyleme dönüşürse, TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın milli egemenliğe ortak olmalarından yakındığı 'kurumların' Erdoğan'a ve hükümete bakışını da yumuşatmaya aday görünüyor.
Örnekler verelim:
"Bildiğiniz gibi Atatürk, bir doktrin ya da ideoloji vazetmemiş, herhangi bir kalıplaşmış ideolojiye dayanma gereği hissetmemiştir. O'nun dünya görüşünün temeli akılcılıktır, bilimdir. Atatürk, tekamüle, gelişmeye dayalı bir dünya tasavvuruna sahipti. Atatürk'ün Cumhuriyet'i kurarken doğru tercihler yapmasında, tarihin akışını iyi ve doğru okuyabilmesi de çok önemli bir yere sahip olmuştur."
"Atatürk'ün fikriyatının ve Türkiye Cumhuriyeti'nin temelini oluşturan kavramlar, genel bir çerçeve içinde 'Cumhuriyet', milli egemenlik', 'milli devlet' ve 'laiklik' olarak sıralanabilir. Bugün bizlere düşen görev, milli mücadeleden itibaren ortaya konulan, Türkiye'nin istikametini belirleyen bu doğru tercihlere sahip çıkmak, daha ileriye taşımaktır. Saltanattan Cumhuriyet'e geçiş, Türkiye'yi 'muasır medeniyet'in değer ve kurallarıyla buluşturacak bir demokratik siyasi düzenin inşasına yönelik olarak atılmış en büyük adımdır."
"Demokrasinin ve toplumsal barışın teminatlarından biri olan laiklik, iki boyutlu bir kavramdır. Laikliğin birinci boyutu, devletin din kurallarına göre yapılandırılmamasıdır. İkinci boyutu ise devletin bütün dini inaçlar karşısında tarafsız, eşit mesafede bulunması, bireylerin dini inanç alanındaki özgürlüklerini teminat altına almasıdır. (Anayasa'nın 2'nci maddesinin gerekçesine göre hiçbir zaman dinsizlik anlamına gelmeyen) laiklik ilkesi, Cumhuriyetimizin temel ve birleştirici bir niteliğidir."
"Atatürk'ün milli mücadeleden başlayarak yaptığı doğru tercihler ve bu tercihlerin ifadesi olan kavramlar, üzerinde özenle durulması gereken, milletimiz tarafından içselleştirilmiş, birleştirici kavramlardır. Bu kavramları 'toplumsal ihtiaf' alanları haline getirmekten özenle kaçınmamız gerektiğine inanıyorum. Anayasamızda da ifade edildiği şekliyle, insan haklarına dayalı, laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyetimizin temel nitelikler arasında bir öncelik sıralamasına gitmek, fikri değerlendirmelerimizi yanlış bir maceraya sürükleyecektir."
"Atatürk'ün işaret ettiği medeniyet perspektifi ve ilkeler manzumesi, hepimiz için bağlayıcı ve birleştirici oldukça Türkiye Cumhuriyeti ilerleyişini sürdürecek; milletimiz, refah ve özgürlük bakımından dünya milletleri arasında hakkettiği yere kavuşacaktır."
Özetleyecek olursak Erdoğan ilk kez bu kadar net ve toplu halde, Atatürk'ün en doğru adımları attığını, en büyük adımının saltanatın kaldırılması olduğunu, laikliğin dinsizlik olmadığını, Cumhuriyet'in birleştirici ve sahip çıkılması gereken bir unsur olduğunu ve Türkiye'nin 'hepimiz için bağlayıcı olan' Atatürk ilkelerinden ayrılmadıkça ilerleme hedefine ulaşacağını söylüyor.
İslam'da Hıristiyanlık'taki gibi ruhban sınıfı olsaydı, Erdoğan bu sözleri nedeniyle bazı İslami cemaat ve tarikat tarafından aforoz edilebilirdi.
Erdoğan'ın konuşmasında yoruma açık kalan tek yanlı laiklik anlayışının geliştirilerek yorumlanması (ki burada türban-kamusal alan izleri var) yolundaki temennisi. Ancak bu ifadenin, Arınç'ın itiraz ve değişiklik vaadi yanında tonu çok düşürülmüş bir temenni olduğu da gözden kaçmıyor.
Cumhurbaşkanlığı tartışması sürdükçe ve seçim yaklaştıkça, Erdoğan'ın laiklik anlayışı merkeze mi kayıyor? Bunu bir konuşmadan yola çıkıp söylemek imkânsız. Bu köklü değişiklik için devamına ve eyleme bakmak gerek. Konuşmanın siyasi bir manevra değil, önemli bir dönüm noktası olup olmadığını da bu gösterecek.
Bu yazı 1,114 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
22 Mart 2012
İki önemli mesele
-
15 Mart 2012
Türkiye'nin yeni deniz stratejisi üzerine
-
23 Aralık 2010
Şahin'den çağrı: Siyasi partiler yasası değişmeli
-
11 Aralık 2010
Üniversitelerde ikinci 68 mi?
-
5 Aralık 2010
Ankara'dan Tel Aviv'e: Özür insani-siyasi diye ayrılamaz
-
21 Kasım 2010
'Diyarbakır'da 3. bir yol açabiliriz'
-
19 Kasım 2010
'Füze kalkanında mutabakata yakınız'
-
15 Kasım 2010
2010 model Ecevit çıkışı
-
7 Kasım 2010
Hem AK Parti hem de CHP'de merkeze açılım
-
23 Ekim 2010
Bedelli görüşülmedi ama söz siyasetin
-
18 Ekim 2010
Gül ve Demirel'le dinleme üzerine
-
3 Ekim 2010
Siyaset sahnesinde bu kez çok güzel hareketler var
-
30 Eylül 2010
ABD, Irak sınırında güvenlik şeridine destek verdi
-
26 Eylül 2010
Bilim dünyasına biraz daha ilgi
-
16 Eylül 2010
CHP'nin hatası ve faturası
-
11 Eylül 2010
Öcalan 'boykot' dedi, tansiyon yükseldi
-
30 Temmuz 2010
Kılıçdaroğlu: Geçmişteki yanlışları telafi ediyoruz
-
25 Temmuz 2010
Orduda değişim
-
22 Temmuz 2010
Başbakan hesaplaşacaksa madde 35 ve YÖK'ü kaldırsın
-
20 Temmuz 2010
AB elçisi: Yeni bir İran istemiyoruz
Yorumlar
+ Yorum Ekle