En Sıcak Konular

Engin Ardıç


Engin Ardıç
0 0 0000

Keyfe kedere paydos



Gerçi Ayşe'nin donu, Hasan'ın prostatı, Haşmet'in pipisi ve de Hıncal'ın keliyle hiç ilgisi yok ama, Yargıtay, 'keyfi davranarak ya da elinde yeterli kanıt bulunmadan dava açan savcıların' bundan sorumlu tutulmalarına karar verdi.

Bu karar, 'kadın gazeteciler oynak mı olurlar' sorusuna çözüm sağlamayacaktır ama birçok gazetecinin gereksiz yere adliyeye düşmesini önleyecek... midir bakalım?

Gerçekten de, bazı savcılarımızda ne yazık ki 'benden atlasın da hakimde patlasın' tavrı vardır...

Bazı savcılarımız, kendilerine iletilen yerli yersiz şikayet dilekçelerini dava açmak için yeterli sayarlar. Kimisi de bile bile lades yapar.

Nasıl olsa kararı yargıç verecektir ve de dava kaybetmenin 'müeyyidesi' yoktur.

Bazı savcılarımız 're'sen takdir' ilkesini uygulamayı sevmezler.

Fakat bazı iyi niyetli savcıların da 'bu saçmasapan dilekçe yüzünden ifadenizi almak zorunda kaldım, takipsizlik kararı vereceğim ama sizi de buraya kadar boşu boşuna yordum, çay, kahve, ne içersiniz' dedikleri de görülmemiş değildir...

Sonuçta bu ülke, televizyon yorumcusu 'enflasyon yüzünden paramız paçavraya döndü' dediği için kendisi hakkında 'Türk parasına hakaret' suçlamasında bulunan bazı emekli dallamaların yaşayabildiği bir ülkedir.

Yargıtay, sözkonusu kararı elbette gazetecileri korumak için almamış. Kanıt toplamadan ve özen göstermeden dava açıp adalet çarklarını yıllardır boşa döndürdüğü ve sanıkları mağdur ettiği ileri sürülen bir savcının tartışmalı durumu üzerine almış. Sözkonusu davada bütün sanıklar aklanmışlar.

Böyle, sonucu başından belli davalar vardır fakat can sıkıcı, sinir bozucudurlar. Sanığın yaşadığı tedirginlik, sonuçta aklansa da yeterince 'haksız ceza' olur kendisine... Belki de 'müştekinin' amacı da budur, kazanamasa bile, baş ağrıtmak, burun sürtmek.

Eh, herkes de bizim gibi adliye koridorlarında kaşarlanmış değil ya... Üzülürler tabii. Biz yıllardır mahkemelere gide gele Kasımpaşa Canavarı Berbat Süleyman'a döndüğümüzden, alıştık. Savunmalarımız da belli bir 'standardizasyona' ulaştı: Müştekiyi tanımam, hakaret kastım yoktur, yazı eleştiri sınırları içindedir, estek köstek.

Sonuçta, savcı da yargıç da, bizim sistemimizde, aynı servis arabasıyla işe gidip gelen, öğle paydosunda aynı karavanaya kaşık sallayan yakın arkadaşlardır. Avukatlar kendi başlarının çaresine bakarlar, onlar adliyeye kendi arabalarıyla gelecekler, yemeklerini de bir koşu Sultanahmet Köftecisi'nde yiyeceklerdir, bir buçuk köfte, ayran, irmik helvası... Piyaz limonlu mu olsun sirkeli mi?

O zaman da, açarsın davayı, arkadaşın ne karar verirse verir, sana ne? Bu yüzden birbirinize küsecek değilsiniz ya...

İşte bu nedenle, Avrupa Birliği, bu düzenin değişmesini, savcıyla yargıcın, yani iddia makamıyla karar merciinin 'müdafaa makamına karşı aynı safta görünmemesini', yanyana bulunmamalarını istemiş, ilk iş olarak da duruşmada yargıcın oturduğu kürsünün yükseltilmesini, buna karşılık savcıyla avukatın daha aşağıda ve aynı düzeyde oturmalarını önermişti...

Hukukçularımız buna karşı çıktılar. Biz bize benzeriz ya, bu bize benzemiyormuş.

Elbette uygulanmayacak. Hele hele Batı hukukunun temel taşı 'jüri sistemi', 'çapraz sorgulama tekniği' falan da, Türkiye'de hiç mi hiç olamayacak şeyler.

Avrupa Birliği'ne giremeyeceğimiz çok belli de (bürokrasi istemiyor) hiç olmazsa 'keyfe keder' dava açana 'hemşerim sen ne yapıyorsun' denilsin, ona da razıyız. 



Bu yazı 784 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 26 Eylül 2012 Tayyip gitsin de Hitler mi gelsin?
    • 15 Ağustos 2012 Atraksiyon
    • 29 Temmuz 2012 Akşam diyordun Abbas
    • 23 Temmuz 2012 Özeleştirini yap Kemal arkadaş!
    • 16 Temmuz 2012 Fransa'nın Kılıçdaroğlu'su
    • 15 Temmuz 2012 Onları geri kazanalım
    • 4 Haziran 2012 Ay birbirinizden farkınız mı vardı?
    • 26 Mayıs 2012 İç savaş istediklerini söylemiştim
    • 29 Nisan 2012 Coşku duyulacaaak... Duy!
    • 13 Nisan 2012 Osmanlıca dersi de konulsun
    • 8 Nisan 2012 Osmanlı'da garaj mes'elesi
    • 23 Mart 2012 Hatırlayalım hatırlatalım
    • 7 Mart 2012 ''Haybeden Şef Gezisi''
    • 29 Şubat 2012 Senin de adın Kemal
    • 12 Şubat 2012 Lafının ardında dur
    • 19 Ocak 2012 Aman oğlum, vururlar ha
    • 6 Ocak 2012 Zurnanın zırt dediği yere henüz gelmedik
    • 5 Ocak 2012 İlker Paşa bize de ifade versin
    • 2 Ocak 2012 CHP'yi destekliyorum
    • 19 Aralık 2011 Olmayanı olduramazsınız

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,516 µs