Engin Ardıç
0 0 0000
Otum saraylar, botum konaklar
Hangi Avrupalı arkadaşı demişti o lafı yahu Zülfü Livaneli'ye, 'sizi birliğimize almayacak olmamızın nedenlerinden biri de estetik yoksunu, çirkin şehirlerinizdir!'...
Gerçi 'sen ne güzel bulursun gezsen bilmemnereyi' sloganıyla kendi kendimize pazarladığımız cennet vatanımızda her yer çok güzeldir ama birçok yerimiz ne yazık ki daha az güzel.
Türkçe konuşursak, başta İstanbul olmak üzere, her şehrimiz kıçıma benziyor!
Trafik berbat, insanlar çapaçul, yerler pis, tamam da, asıl binalar çirkin.
Depreme dayanıklı mı değil mi tartışması bir yana, binanın suratı çirkin. Bu, 'İstanbul'un vitrini' sayılan en fiyakalı caddemiz Bağdat Caddesi'nde bile böyle. Altına 'butik' açıyorlar, pek şık, kafanı kaldırınca gördüğün ucube mide bulandırıcı.
Farkına varanlar, şimdi yapılara 'gömlek giydirme' yöntemini uyguluyorlar. Hani depreme karşı kuşaklama yöntemi gibi, binanın dış cephesi yeniden kaplanıyor, daha bir ağzı burnu düzgün olması sağlanıyor. Fakat herkeste para yok, daha da kötüsü, herkeste, binasının çirkin olduğunu görecek göz, anlayacak kafa yok. Çoğunun da umurunda değil, çünkü Osmanlı kültürü dış görünüşe değil iç rahatlığa önem verirdi...
İstanbul'un içinde yaşanılır bir şehir olmaktan günden güne uzaklaşması, ucuz banka kredileri ve şu yılan öyküsüne dönen 'mortgage' beklentisiyle de tetiklenince, 'şehir dışı sitelere kaçma' eğilimi iyice aldı yürüdü.
Bunların kimisi villa, kimisi bildiğiniz apartmanlardan oluşuyor. Bir de, ön tarafı 'müstakil' villalar, arkası apartman, en dibinde de gökdelenler yükselen 'kombine kasabalar' çıktı ortaya.
Çok lüks olduğu söylenen apartmanlar (kıro müteahhit imlasıyla 'lüx' yazılıyor), uygar ülkelerde alt tarafı 'sosyal konut' niteliği taşıyan büyük ve sevimsiz yapılar.
Sovyet inşaat sanayiinin Moskova ve Petersburg'a kondurmuş olduğu, şimdi hepsi çok bakımsız, kırk katlı, seksen daireli dev konut blokları...
Fransa'da bunlara 'HLM' denir, 'aşelem' okunur; 'habitation a loyer modere' yani 'düşük kiralı konut' teriminden oluşturulmuştur. Paris'in ve büyük şehirlerin kıyılarında, banliyöye yakın ama şehir dışında da değil, şehrin 'kapılarında' bulunurlar. İçinde gariban oturur.
Bizde Topkapı'da, Edirnekapı'da değil dağ başında, fiyatı da kirası da fahiş, içinde de gariban değil cebi yeni para görmüş hırt...
Tövbe, içinde de değil çoğu kişi, içine giremedi, çünkü çoğu henüz bitmedi. Bir kısmına başlanmadı bile, 'proje' aşamasında, 'maket üzerinden satış' yapılıyor.
Tabii, üç bin kişinin oturacağı bir kasaba yavrusunun yirmi kişilik havuzuna nasıl girileceği, 'fitness center'dan' yararlanmak için kaç yüz metre yürüneceği, reklamlarda gösterilen beygirin nereden bulunup da binileceği falan düşünülmüyor. Şehre gidip gelmek daha kolay çünkü herkesin 'altında araba' var. Bunun aslında böyle olmadığı da kış bastırınca anlaşılıyor ama iş işten geçmiş oluyor.
Git otur, yüz bin liralık ev sekiz yüz bin lira, fe blok, kat noo yirmi iki, daire noo kırk sekiz, ay şekerim yeni aldık, masanın üstünde amuda kalkarsan uzaktan deniz bile görünüyor... Özel güvenlik sistemi, yani iki metrekare beyaz bir kulübe içinde uyuklayan sarsak köylümüz bile var!
Kısa bir süre sonra da, ay şekerim biz ne halt ettik...
Bunlara, bu kasaba yavrularına, İngilizce ve Osmanlıca karışımı piç isimler koyuyorlar. Amerikan filmlerini çağrıştıracak 'Paradise Hill Steep Courts', 'Blue Sunshine Resort Mansions' gibilerden saçmasapan isimlerle 'Çemişlerköy Trend Malikaneleri', 'Kurtini Residence Evleri', 'Hamsilikıyı Dream Town' gibi yozluklar, üstelik 'Hanedan-ı Letafet Sarayları', 'Zevk-ü Neşe Konakları', 'Abüzittinoğulları Hisse-i Muhabbet Palace and City', 'Lalezar-ı Temaşa Outer Space Center' gibi hışırlıklar sağda solda pıtırak gibi çoğaldı...
Verilmek istenen Osmanlı tadı, sanırım, evi alacak olan paralı ayıya 'alt tarafı bir yeni zengin' olduğunu unutturmaya, yamyamda 'sanki köklü bir aileden geliyormuş da o villa kendisine rahmetli paşa dedesinden kalmış' gibi bir his uyandırmaya yönelik...
Eh, yeni cumhurbaşkanınız laik de olsa dinci de olsa, böyle yaşayacaksınız artık. Gidin gidin, bu sitelere gidin de İstanbul da bize kalsın.
Bu yazı 785 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
26 Eylül 2012
Tayyip gitsin de Hitler mi gelsin?
-
15 Ağustos 2012
Atraksiyon
-
29 Temmuz 2012
Akşam diyordun Abbas
-
23 Temmuz 2012
Özeleştirini yap Kemal arkadaş!
-
16 Temmuz 2012
Fransa'nın Kılıçdaroğlu'su
-
15 Temmuz 2012
Onları geri kazanalım
-
4 Haziran 2012
Ay birbirinizden farkınız mı vardı?
-
26 Mayıs 2012
İç savaş istediklerini söylemiştim
-
29 Nisan 2012
Coşku duyulacaaak... Duy!
-
13 Nisan 2012
Osmanlıca dersi de konulsun
-
8 Nisan 2012
Osmanlı'da garaj mes'elesi
-
23 Mart 2012
Hatırlayalım hatırlatalım
-
7 Mart 2012
''Haybeden Şef Gezisi''
-
29 Şubat 2012
Senin de adın Kemal
-
12 Şubat 2012
Lafının ardında dur
-
19 Ocak 2012
Aman oğlum, vururlar ha
-
6 Ocak 2012
Zurnanın zırt dediği yere henüz gelmedik
-
5 Ocak 2012
İlker Paşa bize de ifade versin
-
2 Ocak 2012
CHP'yi destekliyorum
-
19 Aralık 2011
Olmayanı olduramazsınız
Yorumlar
+ Yorum Ekle