Yazının başlığını yavşak polemiği koyabilirdim. İlgi çekerdi. Fakat, biraz sonra değineceğim iki adamın neden olduğu tatsızlığa yeni bir tatsızlık eklemekten öte bir işe yaramazdı.
İki Ahmetin polemiğinden söz ediyorum.
Polemiğe neden olan sözcüğü ikinci kez zikretmeyeceğim. Gerek yok. Anlamı da yok. Hem bu kadar uluorta seslendirilmemesi, hem de bir an önce akıldan fikirden çıkarılması gereken bir sözcük. Ayıp bir sözcük.
Kaç gündür Hürriyet gazetesinde ve kimi internet sitelerinde Ahmet Hakanla Ahmet Taşgetiren arasındaki ağız dalaşını izliyoruz. Tabii ki o ayıp sözcüğün değişik açılımları çerçevesinde... Garnitür niyetine arada bir Ali Bulaça da birtakım laflar gönderiliyor.
Ali Bulaç bu tartışmanın neresinde?
İçinde gibi görünüp kendini dışarıda tutuyor. Yahut dışındaymış gibi yaptığı halde, birileri onu ısrarla içeri çekmeye çalışıyor. Her neyse işte, böyle karışık bir durum.
Ahmet Hakan, bildiğiniz gibi, Hürriyet gazetesinde yazıyor. Daha önce Sabahtaydı. Bir ara Yeni Şafakta görünüp kaybolmuştu. Ahmet Taşgetireni de Yeni Şafaktaki munis yazılarından tanıyorsunuz. Gazeteyle yollarını ayırdıktan sonra ağırlığı dergiciliğe verdi, günlük yazılarını da internet sitesine taşıdı. Çok iyi bir yazar.
İki Ahmet de iyi aslında.
İkisi de kendini okutuyor, ikisi de ses getiriyor. İkisinde de, bütün iyi yazarlarda olduğu gibi, benzeri bir celadet ve tecessüs...
Tartışmayı başlatan, Ahmet Hakanın Hürriyette yazdığı (kimilerince ifşaat diye nitelenen) birtakım cemaat yazıları oldu. Taşgetirene göre, bunlar ihbar cehdiyle kaleme alınmış yazılardı ve Ahmet Hakan yaranmak istediği çevrelere, getto diye yaftalandırdığı camiadan ne kadar uzak olduğunu, ne kadar onlara benzemediğini, az zamanda ne kadar çok dönüştüğünü göstermeye çalışıyordu.
Sonra o talihsiz sözcük...
Burada kim haklı, kim haksız tartışmasına girecek değilim. İki tarafın da haklı ya da haksız olduğu yönler var. Hem, bana ne. İkisi de reşit ve medeni insanlar, meselelerini suhuletle, edep dairesi içinde, bu düzeyde bir tartışmayı zül sayan insanları bağlamayacak şekilde, kendi gettolarında mutlu insanları rahatsız etmeden halletsinler.
Ben, iyi tanıdığım ve niçin böyle bir tartışmaya dahil olduğunu çözemediğim Ahmet Hakanla ilgili birkaç söz sarf etmek istiyorum.
Bu, tabir-i amiyane ile, bir geçirme yazısı değildir. Burada söyleyeceklerimi, samimiyetle yüzüne karşı da söyleyebilirim ve buradan bir müşterek de oluşturabiliriz.
Evet, Ahmet Hakan iyi bir yazardır, başarılıdır, değişmiştir, dünyaya cemaat ya da camia penceresinden bakmamaktadır, mizahi olmaya çabalayan yazılar yazarak kendince eğleşmekte ve gününü gün etmektedir ama, bazı yazıları (özellikle ifşaat diye nitelenen bazı yazıları) kendini baskı altında hisseden insanları rahatsız etmektedir. Çünkü bu ülkede din ya da dindar kimlik, hálá sorgulanma nedenidir. Dindarsanız, a priori olarak, geri, ilkel, çağdışı ve tehlikelisiniz. Türkiye inançların, kimliklerin, farklılıkların baskı altında tutulmadığı normal bir ülke olsaydı, Ahmet Hakanın yazdıklarına, Bak sen, demek öyle ha deyip gülüp geçebilirdik.
İkincisi, değişmiş yazar Ahmet Hakan, sürekli nasıl değiştiğini anlatıyor ve bu bir yerden sonra kabak tadı vermeye başlıyor. İnsanın, her defasında, Tamam Ahmet, anladık, sen çok değiştin diyesi geliyor.
Bir de galiba fikir sorunu var.
Çok iyi yazılar yazan ve harika bir üsluba sahip Ahmet Hakan bize ne anlatıyor? Gülbenli Hülyalı İclalli gereksiz geçirme yazıları dışında ne söylüyor? Tarikat ya da cemaat işlerine girmiş insanların genelde sorunlu ve arızalı tipler olduğunu söyleyerek ne anlatmış oluyor? Ayrıca bu saptama ne kadar doğrudur?
Bir de üzüldüğüm bir nokta var: Sen din ve dünya ilimleriyle haşır neşir ol, binlerce şiir öykü roman oku, yıllarca entelektüel mekanlarda cismini gezdir, Cemal Süreyayı ve türdeşlerini sev, sonra git kötü bir oryantalist bile olmayan Ertuğrul Özkökün yanında, birilerinin Oryantalist Brütüs kıvamında diye niteleyeceği yazılar yaz. (Benzetme, Ekşi sözlük yazarı Klustwu Ukaga marifetidir.)
Hulasa, olmayan, oturmayan, yürümeyen bir şeyler var. Kötü bir şey ama bu... Bazen de sığlık ve düzey düşüklüğü olarak yansıyan bir şeyler.
Değişmiştir, dönüşmüştür, kimseye hesap vermek zorunda değildir ama bence Ahmet Hakan bu değil... Bu olmamalıdır.
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle