Murat Yetkin
0 0 0000
Kutuplaşma tırmanırken
Ülkedeki siyasi kutuplaşmanın birkaç eksende tırmanmaya başladığı görülüyor. Bu kutuplaşmada yaklaşmakta olan cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçim atmosferinin payı var.
Ancak tek neden seçimler değil. Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, hafta içinde yaptığımız söyleşide, siyaset ve devletin diğer kurumları arasındaki gerilimden ve bu gerilimin düşürülmesinde siyasilere rol düştüğünden söz ediyordu örneğin.
Şener, sözcüklerini dikkatle seçen bir siyasetçi ve AK Parti hükümetinin önde gelen isimlerinden biri olarak partisini incitmemeye çalışıyor. Evet, yakın geçmişte, örneğin DSP-MHP-ANAP hükümeti döneminde askerler ve iş dünyasının hükümete karşı, daha doğrusu Bülent Ecevit'in başbakanlığına karşı tutum aldığı döneme de tanık olduk. Ancak 1996-97 Refah-DYP koalisyonunda ve şimdi AK Parti iktidarında tanık olduğumuz türden bir gerilim Şener'in kastettiği.
TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın 23 Nisan konuşmasıyla yeniden siyasi hayatımızdaki yerini anımsadığımız 'kurumlar', Türkiye Cumhuriyeti'nin siyasi birliği ile laik niteliğine halel gelmemesini diğer unsurlarından (örneğin, çoğulcu demokrasi, ya da sosyal devlet) önde tutuyor ve kendilerini bununla hükümetlerle birlikte görevli sayıyorlar. Arınç'ın kurumlar derken kastettiğinin temel olarak Türk Silahlı Kuvvetleri ve yüksek yargı olduğunu söyleyebiliriz. Ahmet Necdet Sezer'in görevdeki son yılına girdiği cumhurbaşkanlığı da Arınç tarafından Meclis'te oluşan millet iradesi önünde engel görülebilmektedir.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu ile geçenlerde sohbet ederken, kutuplaşmadan kaçınan ılımlı üslubuyla 'İktidarlar mahkemeleri sevmez, muhalefetler sever.
Bu kırk yıldır böyledir' demişti. 12 Mart 1971 müdahalesi ve 12 Eylül 1980 askeri darbesi öncesi Adalet Partisi'nin propaganda cümlelerinden birisinin 'Kırat şahlanacak, ama taylar bırakmıyor' olduğu anımsanabilir. 'Taylar'dan kasıt Yargıtay, Danıştay ve hatta hesap kontrolü ile sorumlu olan Sayıştay'dır. Yasaların Anayasa'ya uygunluğunu denetleyen Anayasa Mahkemesi'ni bunların önüne koyabiliriz.
İktidara gelirken inanç motiflerini bir ölçüde hep kullanan sağ partilerin, yargıdan ve askerden hep şikâyetçi ve bazen mağdur oldukları bir gerçek.
Yargıtay'ın geçtiğimiz hafta Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer'i, emekli Tümgeneral Osman Özbek'e karşı açtığı hakaret davasında haksız bulması, kutuplaşmanın şimdiye kadar ulaştığı en üst nokta görülebilir. Yargıtay 4'üncü Hukuk Dairesi, oybirliğiyle aldığı kararda Dinçer'in 1995'te yaptığı bir konuşmada Cumhuriyet'in nitelik değiştirmesi, gerektiğini söylediği için Anayasa ile bağdaşmayan bir görüşü savunduğunu, bunun eleştirilebileceğini söylüyor; bir anlamda Özbek'in Dinçer'e yönelik "Şeyhülislam gibi" suçlamasına katılmış oluyor.
Dinçer, Türk sisteminde bir numaralı bürokrattır. Çıkan bütün kanunlardan, yapılan üst düzey atamalardan, Başbakan'ın attığı her imzadan dolaylı sorumludur. Dinçer, ana muhalefet CHP lideri Deniz Baykal tarafından uzun süredir hedef yapılmış, özellikle Şemdinli iddianamesinin yazılması ardındaki gizli el olmakla itham edilmiştir.
Gerilim, Kürt ayrılıkçılığıyla sistem arasında da tırmanıyor. Hakkâri'de PKK'nın, tam da Şemdinli duruşması günü çocukları okula götüren aracı uzaktan kumandalı bombayla patlatmaya çalışması ve ardından tankların 28 Şubat ve Sincan'ı anımsatacak şekilde şehir merkezinden geçmesi başka nasıl izah edilebilir? Ankara'daki aklı başında Batılı büyükelçiler, Avrupa'dan gelen her heyeti, mutlaka PKK'yı kınamaları ve DTP'yi PKK'dan uzak durması için bir kez daha uyarması konusunda uyarmaya başladılar. Gerilimi onlar da görüyor. MHP lideri Devlet Bahçeli'nin Ülkü Ocakları'nı sokak olaylarına karışmaması konusunda uyarmasının, PKK'nın çok istediği bir Türk-Kürt çatışmasının kışkırtılmamasında rolü olduğunu, Batılı büyükelçiler kabullenmiş görünüyor. Kürt ayrılıkçılığının sesinin çok duyulması giderek şehirli liberal ve sol demokrat çevrelerde de rahatsızlık oluşturmaya başladı. Bu da gerilimin bir diğer yüzü.
Başbakan Tayyip Erdoğan bugün Diyarbakır ve Siirt'te partililerine konuşurken bu gerilimin farkında. Bir yandan MHP'ye oy kazandırmamak için milliyetçi ve devletçi söylem kullanmak zorunda hissediyor kendini, diğer yandan, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün vurguladığı gibi, bölgedeki yarışın ağırlıkla AK Parti ve DTP arasında geçeceğini biliyor.
Kutuplaşma tırmanıyor ve yaklaşan seçimler tek nedeni değil.
Bu yazı 1,163 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
22 Mart 2012
İki önemli mesele
-
15 Mart 2012
Türkiye'nin yeni deniz stratejisi üzerine
-
23 Aralık 2010
Şahin'den çağrı: Siyasi partiler yasası değişmeli
-
11 Aralık 2010
Üniversitelerde ikinci 68 mi?
-
5 Aralık 2010
Ankara'dan Tel Aviv'e: Özür insani-siyasi diye ayrılamaz
-
21 Kasım 2010
'Diyarbakır'da 3. bir yol açabiliriz'
-
19 Kasım 2010
'Füze kalkanında mutabakata yakınız'
-
15 Kasım 2010
2010 model Ecevit çıkışı
-
7 Kasım 2010
Hem AK Parti hem de CHP'de merkeze açılım
-
23 Ekim 2010
Bedelli görüşülmedi ama söz siyasetin
-
18 Ekim 2010
Gül ve Demirel'le dinleme üzerine
-
3 Ekim 2010
Siyaset sahnesinde bu kez çok güzel hareketler var
-
30 Eylül 2010
ABD, Irak sınırında güvenlik şeridine destek verdi
-
26 Eylül 2010
Bilim dünyasına biraz daha ilgi
-
16 Eylül 2010
CHP'nin hatası ve faturası
-
11 Eylül 2010
Öcalan 'boykot' dedi, tansiyon yükseldi
-
30 Temmuz 2010
Kılıçdaroğlu: Geçmişteki yanlışları telafi ediyoruz
-
25 Temmuz 2010
Orduda değişim
-
22 Temmuz 2010
Başbakan hesaplaşacaksa madde 35 ve YÖK'ü kaldırsın
-
20 Temmuz 2010
AB elçisi: Yeni bir İran istemiyoruz
Yorumlar
+ Yorum Ekle