Bilal Kemikli
0 0 0000
Son hadiselere ve tartışmalara dair
Pariste bir dergiye yapılan terör saldırısı, yeniden terör kavramının tartışılmasına fırsat vermenin yanında, özellikle art niyetli okumalarla İslam ve terör ilişkisi açısından ele alınarak değerlendirilmiştir. İslam barış dinidir
Yunusun ifadesiyle yetmiş iki millete bir gözle bakma çabasının ve kültürünün adıdır. Maalesef bilinçli olarak İslama ilişkin menfi bir algı oluşturulduğunu görüyoruz.
Aklıselim sahibi devlet erkânının mütemadiyen dile getirdiği şu hususu önemlidir: Terörün, dini, milleti ve milliyeti olmaz
Bu bir hakikattir; kimse inancı dolayısıyla tecziye edilemez, itibarsızlaştırılamaz, şiddete ve teröre maruz bırakılamaz.
Bu evrensel ilkelerin zaman zaman unutulduğu, cehalet ve art niyetle temel hak ve hürriyetlerin ihlal edildiği, şiddetten ve terörden medet umulduğu da bilinen bir gerçektir. Bunun en acı örneklerini bizler millet olarak yaşadık ve hala da yaşamaktayız.
11 Eylül ve Paris hadiseleri, beraberinde getirdiği İslamofobi anlayışıyla, Medeniyetler Çatışması tezinin hayata geçirilmesine dönük projeler olarak dikkat çekiyor. Bu projelerde Müslüman figürlerin kullanılması, edilgen ve kullanılabilir aklın coğrafyamızda varlık bulması başlı başına tartışılması, bir mesele olarak ele alınıp çözülmesi gereken önemli bir husustur. Özellikle kullanılan terör örgütlerinin, emperyalist projelerle tarumar edilen coğrafyalarda ortaya çıkması da dikkat çekiyor. Bu ifadelerimizle miskin, kendi gerçekliğinden uzak, milletinin huzuru ve güveni için çalışıp çabalamayan zalim diktatörleri ve İslam dünyasında tekrara kaçan yahut kendi geleneksel kodtlarına yabancı aydın ve ulema tipini tezkiye ettiğimiz anlaşılmasın
Bunu asla istemeyiz; zira halkına huzur ve güven vermeyen, iktisadi, siyasi, sosyal ve kültürel buhranlara sebebiyet veren bu güruhun günahı ve vebali aşikârdır.
İslam şehrinin temel dinamiklerini yerle bir eden, ilim, kültür ve sanat alanında özgün duruş ve eserler ortaya koymaya fırsat vermeyen, bilimsel çalışmalara teşvik ve desteğini esirgeyen; bu yüzden de daima beyin göçünün yaşanmasına sebep olan, halkını bir kuru ekmeğe muhtaç bıraktığı için zorunlu göçe maruz bırakan devlet adamlarını, yöneticileri ve kabile şeflerini hatırlıyoruz
Maalesef İslam dünyasının ekseriyetinde görünür tablo bundan ibarettir. Bu tablo, içimizi kanatan, bize mahsus ve çözümü de bizim kendi medeniyet kodlarımızda saklı olan dertlerimizden mülhemdir. Ama şimdi mevzumuz bu değil; bir proje dâhilinde hârlatılmak istenen İslamofobiye ateşine dikkat çekmek isteriz.
Bazı uzmanların ifadesiyle, İslamofobi, Batıda İslam karşıtlığını örtmek için üretilmiş bir kavramdır
Oryantalist tecrübe bu kavramı kolayca tedavüle sokmuş olmalı. İktisadi açıdan kendi kendine yeten, kendi bilimsel projelerini geliştiren, siyasi istikrara kavuşan ve refah seviyesi yükselen huzurlu bir İslam coğrafyası, Batının tarihi hatırlamalarıyla, önüne geçilmesi elzem bir hususu olarak değerlendirilmiş olabilir mi? Keza Batıda artan Müslüman nüfus, bir tehdit olarak algılanmış olabilir mi? Bunlar ilk anda akla gelen sorular
Refah seviyesi yükselmiş, kendi kendine yeten İslam coğrafyası dinamik nüfus imkânlarıyla dünya düzeni içerisinde önemli roller üstlenebilir. Bu anlamda ülkemizde son yıllarda görülen müspet ve makul gelişmeler, birilerini telaşlandırmış olabilir.
Bu ihtimalleri son günlerde etraflıca gündeme getiren uzmanları dinliyoruz
Bu da makul bir gelişmedir; nitekim daha önceki dönemlerde kendi hükümetine, milletine ve tarihine güvenmeyen aydın tipi, yumuşak güç organlarını kullanarak halkın zihinlerini işgal etmekteydi. Bu işgal çabası bu dönemde de gündeme geldi; ama artık kendi tarihiyle barışık, toprağından güç alan ve hadiselere serinkanlı bakabilen sahih aydınlarımızın da konuşmalarına fırsat verilir oldu. Konu üzerinde dikkat çeken bir söyleşisini okuduğum Doç. Dr. Serhat Ulağlının tespitiyle, İslamofobi, özü itibariyle Batının bir kimlik muhafaza çabasıdır
Sayın Ulağlının tespitini, ilgilisi ayrıntılı bir şekilde okuyacaktır; bendeniz, kimi dostlarımın dikkatini şuraya çekmek isterim: İslamofobinin sebebi/lerini sadece İslam hukuk ve düşünce tarihinde, yaşam tarzında ve dünya algısında aramayalım; biraz da Batının İslam üzerinden yeni bir kimlik kurma çabası olarak görelim.
Bununla birlikte yeni bakış ve anlamlandırma için, yerimizi biraz değiştirelim; eleştirel bakalım
Özeleştiriden, kendi gerçekliğimizi kavrama ve durum tespitinden kaçınmadan meseleye yeniden bakalım. İsterseniz gelin Batıdan çok uzağa, -Suriyeyi, Irakı ve Afganistanı da bırakalım- ta öteye Arakana gidelim, Myanmarı hatırlayalım
Çifte standart söylemine girmeyeceğim; o basitlik orada kalsın. Burada samimi bir düşünceye kapı aralayarak sadece şu çağrıda bulunuyorum: Olayları değerlendirirken kendi tarihimize ve birikimimize karşı fazla acımasız olmayalım!
Velhasıl, İslam, barış dinidir; bu nezih dinin müntesiplerinin liyakatsiz düşünce, tavır ve davranışları ve bir kısım mihraklarca üretilen hiçbir proje onun bu vasfını elinden alamaz. Eğer bir sorun var ise, bu Müslümanlık algımızdadır; bunu da samimi gayretlerle tamir ve tahkim edilmesi mümkündür.
Bu yazı 2,538 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
11 Nisan 2016
Öğrencime Mektup
-
5 Şubat 2016
Sahici Büyük Kimdir?
-
24 Ocak 2016
Aşkın Yolcuğu'na Dair
-
1 Ocak 2016
Kar taneleri: Semada raks eden dervişler
-
21 Aralık 2015
Eksik Gören Eksiktir
-
10 Ağustos 2015
Çeşm-i Cihân'a Ağıt
-
9 Temmuz 2015
Tevazu: İnsan toprağını işlemek
-
28 Haziran 2015
Ses vermek?
-
24 Haziran 2015
Bu kitap neden yazıldı?
-
4 Haziran 2015
Muhalefeti mi seçeceğiz?
-
10 Mayıs 2015
Ruhuma Sükünet Veren Şehir
-
20 Nisan 2015
Sevgili kızım, beklemeyi bilmeliyiz
-
5 Nisan 2015
Bedhah tuzaklara karşı
-
9 Mart 2015
Bu iyi bir zamandır
-
12 Şubat 2015
Oğluma birkaç not
-
27 Ocak 2015
Öğüt Almak: Nasihatname geleneğimize dair
-
19 Ocak 2015
Son hadiselere ve tartışmalara dair
-
29 Ekim 2014
Dostun Bahçesinde Teferrüç Etmek
-
14 Ekim 2014
Camide buluşalım
-
9 Eylül 2014
Bir Gönül Köprüsü
Yorumlar
+ Yorum Ekle