Bilal Kemikli
0 0 0000
İslam Şehrini Konuşmak
Geçtiğimiz hafta Isparta’daydık… Isparta, bendenizin huzur içinde yaşadığı, derin dostluklar devşirdiği ve demlendiği şehirlerimizden biridir. Huzurlu, güvenli ve bereketli bir şehir.
Bir dönem mensubu bulunduğum Süleyman Demirel Üniversitesi, şehrin temel dinamiklerinden birisi olarak güzel çalışmalara katkıda bulundu. Bilhassa İlahiyat Fakültesi, hemen her dönemde düzenlediği ilmi toplantılar ve yayınlarıyla ilim ve kültür hayatımıza önemli katkılar sağladı. Bu fakültenin değerli öğretim üyeleri, Doç. Dr. İ. Latif Hacınebioğlu’nun öncülüğünde bir yılı aşkın bir zamandır bir proje üzerinde çalışıyordu. Sadece kendileri çalışmakla kalmıyor, yurt içinden ve dışarıdan bazı ilim adamlarını bu çalışmanın bir parçası haline getirmeye çalışıyordu.
Bu gayret, Uluslararası Hikmet ve Medeniyet Algıları Bağlamında Şehir ve İslam Sempozyumu’na hayat verdi. Hikmet ve medeniyet… Şehrin Valisi, memleketimizin kıdemli mülki amirlerinden Memduh Oğuz’un da belirttiği gibi, burada hikmet şehrin sağlıklı yönetilmesi ve huzur şehri haline dönüşmesine işaret ediyor. İslam şehrinin en temel konusu, hak ve hukuka saygılı yönetimdir. Hak ve hukuk ihlalinin olduğu yerde, emanetin ehline verilmediği yönetim şekillerinde huzur ve güven kalmaz. Meseleye sadece bu açıdan, hikmetli yönetici açısından bakmak, bunu gündeme almak bile yeterlidir.
Medeniyet, işi mimariye, musikiye, edebiyata ve diğer sanatlara götürüyor… Katılımcılardan Oliver Leaman, Bilal Kuşpınar, Colin Turner, Mehmet Önal, Saim Kayadibi ve Ömer Türker gibi ilim adamları bu meyanda önemli düşünceler dile getirdiler. Keza meselenin tarihsel boyutuyla alakalı olarak, Yılmaz Can, Ayça Özcan, Mehmet Ulukan ve Mustafa Demirci’nin verdiği bilgiler, İslam şehirciliğinin tarihsel kökenleri hakkında dikkat çekiciydi. İslam şehrinin temel dini referanslarına ilişkin olarak İsmail Hakkı Ünal’ın konuyu rivayetler açısından bakışı, Tahsin Koçyiğit’in bizzat Hz. Peygamber’in şehri tasavvuruna dair tespitleri ve Tunuslu ilim adamı Mahmud Dhaouadi’ni İbn-i Haldun sosyolojisinden hareketle yaptığı analizler önemliydi. Hele hele Burhaneddin Tatar’ın şehir müzik ilişkisini ele alan tebliği ve Erdoğan Ateş’in musiki tarihimizin köşe taşlarını kronolojik açıdan ele alıp, musikiden yola çıkarak adeta Anadolu’daki bizim şehrimizin tarihini yazması… Bendeniz şair aynasına yansıyan şehri, Osmanlı şiiri açısından irdeledim; şehrengizler, şehir kasideleri, gazeller biladiyeler, şehir mersiyeleri ve hicviyeleriyle şehir edebiyatımıza dikkat çekmeye çalıştım. Şunu anlıyoruz ki, şehir musikisiyle, sazı ve sözüyle konuşuyor.
Evet, şehri konuşur… Sen ona kulak ver yahut verme, o mütemadiyen konuşur. Bu sempozyumda ilim adamları, İslam Şehrinin diline tercüman olmaya çalıştı. Bunu ne derece de başardık? Bunu tam olarak ifade etmek mümkün değil, ama en azından konunun bir mesele olarak sunulması önemlidir. Çözümler, bu meyanda yapılacak çalışmaların artmasıyla mümkün olacaktır. Ama şu kadarını söyleyeyim: Temel pek çok soru soruldu… Mesela şehir ve İslam kavramlarına çevre problemi açısından bakan İbrahim Özdemir’in tebliğinde dile getirilen meseleler, çağdaş sorunlardan biri olan çevre meselesinin mimari ve kültürden ayrı olmadığı gerçeğine işaret etmekteydi. Son günlerde Mimarlar Odasının, mimari yapıda ışık ve düzen konusunun önemine atıfta bulunan afişlerini görünce, İbrahim Özdemir’in dikkat çektiği konunun ne kadar önemli olduğunu görüyoruz.
Güzel bir adımdı, şehir ve İslam kavramlarını bir arada ele almak, meseleyi hikmet ve medeniyet boyutunda irdelemek ve İslam şehirciliğinin tarihsel temellerine işaret etmek... Isparta gibi huzurlu bir şehirde bunların konuşulması, çözüm yollarının aranması anlamlıydı. Lakin orada ne şehrin imarına yön veren Belediye’den, ne de Mimarlar Odası’ndan kimse vardı. Eğer Vali Bey ve onunla birlikte gelen devlet erkânı ile Rektör ve Dekanlar olmasaydı şunu diyecektik: İlim adamları, felsefeciler ve sanatçılar kendileri konuştu, kendileri dinlediler… Öyle oldu. Bendeniz orada,” nerede bu mimarlar ve belediyeciler?” sorusunu sormaktan kendimi alamadım.
İlim adamı tüccar değildir… Siyasetçi hiç değildir. O, çalışır, çabalar ve ulaştığı neticeyi dile getirir. Dinleyen, okuyan ve soran ondan yararlanır; aksi takdirde neden şunlar yok bunlar yok demez. Nasibi olan alacaktır. Ancak ortaya serilen ilim ve irfan sofrası, milletin ve devletin imkânlarıyla kurulmaktadır. Gözümüz, o sofranın başında oturması gerekenleri arıyor; o kadar…
Bu yazı 2,445 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
11 Nisan 2016
Öğrencime Mektup
-
5 Şubat 2016
Sahici Büyük Kimdir?
-
24 Ocak 2016
Aşkın Yolcuğu'na Dair
-
1 Ocak 2016
Kar taneleri: Semada raks eden dervişler
-
21 Aralık 2015
Eksik Gören Eksiktir
-
10 Ağustos 2015
Çeşm-i Cihân'a Ağıt
-
9 Temmuz 2015
Tevazu: İnsan toprağını işlemek
-
28 Haziran 2015
Ses vermek?
-
24 Haziran 2015
Bu kitap neden yazıldı?
-
4 Haziran 2015
Muhalefeti mi seçeceğiz?
-
10 Mayıs 2015
Ruhuma Sükünet Veren Şehir
-
20 Nisan 2015
Sevgili kızım, beklemeyi bilmeliyiz
-
5 Nisan 2015
Bedhah tuzaklara karşı
-
9 Mart 2015
Bu iyi bir zamandır
-
12 Şubat 2015
Oğluma birkaç not
-
27 Ocak 2015
Öğüt Almak: Nasihatname geleneğimize dair
-
19 Ocak 2015
Son hadiselere ve tartışmalara dair
-
29 Ekim 2014
Dostun Bahçesinde Teferrüç Etmek
-
14 Ekim 2014
Camide buluşalım
-
9 Eylül 2014
Bir Gönül Köprüsü
Yorumlar
+ Yorum Ekle