Abdülhamit Bilici
0 0 0000
Suriye kimin meselesi?
Tarihi, dini, coğrafi, etnik, ekonomik pek çok açıdan Türkiye'nin de paydaşı olduğu Ortadoğu, her şeyin yeniden şekillendiği bir altüst oluş yaşıyor. Baskıcı rejimler birbiri ardına devriliyor. Yerlerine, düne kadar hapishanelerde çürümeye terk edilmiş eskinin 'zencileri' geliyor. Korku eşiğini çoktan aşan halk, Suriye'de Baas rejimini tasfiye için 17 aydır binlerce evladını kurban veriyor.
Bugün sağlam gibi duran ülkeler, Tunus'tan esmeye başlayan fırtınanın kendilerine ne zaman ulaşacağını bekliyor. Yönetimlerin değiştiği ülkelerde, eskiyi temsil eden güçler ile yeni aktörlerin gizli-açık kavgası sanki hiç bitmeyecek gibi.
Fırtınanın değiştirdiği, sadece rejimler değil. Dünyanın en kıymetli enerji kaynaklarına ve en kutsal mekânlara ev sahipliği yapan Ortadoğu, tarihte belki 12. yüzyılda yaşadığı türden çok tehlikeli mezhepsel bir kutuplaşmaya gidiyor. 22 üyeli Arap Birliği'nde, geçmişte Arap davalarının aktörleri Irak, Lübnan ve Suriye artık mezhepsel yaklaşımla Arap olmayan İran çizgisinde tavır alıyor. Başta Körfez ülkeleri olmak üzere Arap dünyasının büyük kısmı, yükselen Şii cephesinin paniği içinde. Irak işgalinin resmileştirdiği etnik ve mezhepsel bölünme, özgürlük ve birlik çizgisine evrilmek yerine kemikleşerek parçalanmaya gidiyor. 1. Dünya Savaşı sonu oluşan güç dengelerinin haritasını çizdiği Irak'ın yarını meçhul.
Sınırın ötesindeki Irak'ta yaşananları tam hazmedemeyen Türkiye'nin önünde şimdi Suriye'nin parçalanması ve üstelik bu parçalardan birinin terör örgütünün kontrolüne geçmesi senaryosu ile karşı karşıya. Tunus, Mısır ve Libya'daki gibi özgürlük, adalet ve ekmek isteyen kitlelerin isyanı şeklinde başlayan Suriye meselesi, bir yandan parçalanma sendromunu tetiklerken, diğer yandan mezhepsel temelli çatışma ve iç savaş riskini ortaya çıkardı. Üstelik bir de birbirinin tam zıddı pozisyonlar alan Türkiye ile İran arasındaki ilişkileri bozdu.
Bölgede olup bitenlere; ABD, Rusya, Avrupa, Çin gibi küresel aktörlerin rekabetini de ekleyince karşımıza, bölgede 1. ve 2. dünya savaşları sırasında yaşananlara benzer büyük bir dönüşüm çıkıyor. Eski düzene Türkiye de, diğer aktörler de alışmıştı ve 50 sene daha değişmese bildiğimiz o düzenle problemsiz yaşayıp giderdik. Değişimi ne Türkiye istedi, ne diğer aktörler. Değişim dinamiğini göremeyen Rusya, İran, Çin hâlâ statükoyu korumanın derdinde. Ama çok zor. Nehri tersine akıtamazsınız.
Siyasi partilerimizin yaşanan bu tarihi değişime yaklaşımına, liderlerin konuşmalarına ve aralarındaki polemiklere bakınca, insan, durumun ciddiyetinin ne kadar anlaşıldığından şüphe ediyor. Muhalefet, sanki Erdoğan ve Davutoğlu; Arap Baharı'nı, Suriye'deki isyanı başlatmış gibi bir tavır içinde. Bir öneri getirmeden AK Parti'ye veryansın ediyor. İktidar da her an açık bir savaşa dönüşme ihtimali olan bu konuda daha toparlayıcı ve koordineli hareket edip birlik siyaseti geliştirmek yerine, ağır suçlamalarla muhalefetle mesafeyi daha da açıyor.
İşte son birkaç gün içinde liderlerin sarf ettiği sözler. Kılıçdaroğlu: "Stratejik körlük içindeler. Suriye haritasını yeniden dizayn için egemen güçler size tapu kadastro memurluğu görevi verdi. Çünkü dereyi görmeden paçayı sıvadınız. Diplomasiyi rafa kaldırarak yerine talimatlı, taşeron dış politikayı ikame etmek, ülkeyi savaşın eşiğine getirmek kabul edilemez bir gelişmedir. Sözde bölgede oyun kurucuyduk, oyuncak olduk... Gelinen noktada AKP iktidarı beline kadar değil, boynuna kadar bataklığa saplanmış durumda."
Erdoğan: "CHP, boğazına kadar Baas rejiminin kirine, pasına, zulmüne bulaşmış durumda. Tam da Esed'in istediği şekilde, Suriye'deki zulmü, mezhep ayrımcılığı üzerinden örtme gayretinin içine girmişler. CHP, sadece terör örgütünün değil, Suriye'deki eli kanlı rejimin, onlarla birlikte başka ülke ve çevrelerin dümen suyuna girmiş durumda. Düşürülen uçak konusunda, terör konusunda, mezhep ayrımcılığını kaşımak konusunda, bunlar uluslararası güçlerle, Esed rejimiyle ortak hareket edip aynı dili kullanıyor. Kendi ülkelerinin hükümetine, dışişleri bakanına, Genelkurmay Başkanı'na itibar etmiyor; Baas'ın diliyle konuşuyorlar."
Bahçeli: ''Suriye parçalanmanın eşiğinde. PKK ve uzantısı PYD'nin otonom hareketleri, Türkiye'nin bekası açısından meşru olmayan bir yapının inşasına yol açmıştır. AK Parti, "Özgür Suriye Ordusu''nu destekledikçe, Esed de bölücü mihrakları kışkırtmaktadır... AK Parti'nin yanlışları, Türkiye'yi stratejik derinliğin girdabına savurdu. Hükümet, 'çöken, çözülen ve çürüyen politikalarıyla Türk milletinin önüne kazılan kuyuyu fark edemedi. BOP'un acentesi bu kafa yapısının ülkemizi nasıl bir cendereye ve cehennem azabına soktuğu gün geçtikçe daha iyi anlaşılmıştır. Davutoğlu'nun yanı başımızdaki mahvoluş ve yıkılışa, 'Yüzyılın tasfiyesi yaşanıyor' diye olumlu anlam yüklemesi, düştüğü ufuksuzluk ve omurgasızlığın ispatıdır."
Tek kelimeyle üzücü. Türkiye daha iyisini hak ediyor!
zaman
Bu yazı 1,495 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
25 Eylül 2012
Ankara'nın Suriye'ye bakışı
-
1 Eylül 2012
İran'a Mursi tokadı!
-
14 Ağustos 2012
Suriye kimin meselesi?
-
7 Ağustos 2012
Başbakan da 'terörist' oldu!
-
28 Temmuz 2012
Yüksek riskli Suriye politikası
-
24 Temmuz 2012
Suriye nereye gidiyor?
-
14 Temmuz 2012
"Derin devlet"
-
10 Temmuz 2012
Türkiye'nin kaybettiği üç lüks
-
3 Temmuz 2012
Ortadoğu için hangi Türkiye?
-
26 Mayıs 2012
Gül'ü kaçıran Google aracı!
-
21 Nisan 2012
Neden Batı Çalışma Grubu?
-
13 Mart 2012
Abant'ın 4 mesajı!
-
4 Şubat 2012
Araplar bilmez, biz biliriz!
-
24 Ocak 2012
Obama'yı vur, İsrail'i koru!
-
14 Ocak 2012
Silivri boşalsın, Türkiye rahatlasın!
-
24 Aralık 2011
Fransa'ya en iyi cevap
-
29 Ekim 2011
Keşke Başbakan da okusa!
-
27 Kasım 2010
Psikolojik harekâta dikkat!
-
30 Haziran 2010
AK parti'yi kaybetmenin sifreleri!
-
28 Kasım 2009
Davutoğlu Yeni Osmanlıcı mı?
Yorumlar
+ Yorum Ekle