En Sıcak Konular

Mehmet Ali Birand


Mehmet Ali Birand
0 0 0000

Esad için yer aranmaya başlandı, ancak henüz kabul eden ülke bulunamadı...



Kamuoyu dış politika gelişmelerini genelde insani boyutlarıyla değerlendirir. Bir yanda dost ve kardeş ülkeler vardır, öte yanda düşmanlar. Kardeş ülkelerin, en güç dönemlerde bize el uzatacağını sanarız. Onlar bizi satmaz, daima yanımızda, bize destek olurlar.
 Oysa dünya tam tersine işler.
İstediğiniz kadar ağabey-kardeş ilişkisi içinde olun, herkes kendi çıkarına bakar.
İşte size bunun en son örneğini vermek istiyorum.
 Biliyor musunuz ki, şu sıralarda Esad ve ailesi için yer aranıyor.
 Henüz Şam’ı terketmiş değiller. Ne zaman terkedecekleri de belli değil. Ancak diplomatik çarklar işliyor. Derinden derine temaslar yapılıyor. İkili görüşmeler sırasında, laf arasında “Ne dersiniz, Esad ailesi rica ederse onları ülkenize kabul eder misiniz?” sorusu soruluyor ve bağlayıcı olmasa dahi, bir yanıt alınıyor. Hiç değilse, karşınızdakilerin vücut dilinden durumu anlıyorsunuz.
Şu sıralarda, uluslararası diplomasi koridorlarında hazırlık yapılıyor.
 Bunu bana konuyu yakından bilen üst düzey diplomatlar anlattı.
Tahmin ediyordum, ancak bu kadar erken başlamış olabileceğine ihtimal vermiyordum.
Şimdi alınan ilk izlenimlere bakalım:
- Esad’ı destekleyen süper güç Rusya’nın şu aşamadaki yaklaşımı, ne lideri ne de ailesini Moskova’ya kabul etmekten yana. Gerekçesini açıkça anlatmıyorlar, ancak ellerinde bir saatli bomba taşımak istemedikleri anlaşılıyor.
- Gelelim en yakın müttefik sayılan İran’a. Tahran ikiye ayrılmış durumda. Bir kesim Esad’ı sonuna kadar korumak istese dahi, diğer bir kesim de kapılarını açmaktan yana değil.
- Lübnan da tehlikeli bir ülke olarak görülüyor.
İleride belki bu tutumlar değişebilir, ancak bu aşamada Esad’a kırmızı ışık yakılıyor.
 Ne kadar müttefik olursanız olun, eninde sonunda yine çıkarlar ön plana çıkıyor.
 Gaddar dünya işte böyle dönüyor…
 
Moskova ve Tahran, Esad'ı uzun süre taşıyamaz
Suriye’deki gelişmelerden en çok sıkıntı duyan iki başkent var.
 Bunlardan biri Moskova, diğeri ise Tahran.
 Bir yandan, Suriye’yi -kendi deyimleriyle- ABD-Suudi Arabistan-Katar-Türkiye cephesine yedirmek istemiyorlar, öte yandan da, gelişmelerin yönünü değiştirebilmek için ellerinden çok fazla bir şey gelmiyor. İpin ucu kaçmış gibi görünüyor.
 Rusya ile İran, Esad’a karşı kurulan bu cephenin bir “Sünni ittifakı” olduğuna ve bölgedeki Şii eksenli -ABD karşıtı- oluşumu engellemeyi amaçladığına inanıyor. Bunu da açıkça belirtiyorlar.
 Ancak ne yapabilecekleri konusunda soru işaretleri var.
 Esad’a cephane, silah ve para yardımı yapmanın ötesine geçebilmeleri imkansız.
 ABD veya Türkiye Suriye’ye fiilen müdahele ediyor olsalar, hadi neyse. Ancak ne Rusya ne de İran, Suriye’nin  muhalif güçlerine karşı harekete geçemezler. Tek beklentileri, Baas rejiminin durumu kontrol altına alabilmesi. O da pek kolay görünmüyor. Tam aksine, iç savaş giderek yaygınlaşıyor.
 Moskova ve Tahran önümüzdeki dönemde desteklerini mutlaka sürdüreceklerdir, ancak bunun da bir süresi ve ölçüsü var. Şam’ın darmadağın olduğu, Suriye’nin bölgelere bölündüğü ve giderek daha fazla kan aktığı bir durumda, dış destek giderek cılızlaşacaktır.
 Esad’ın önündeki opsiyonlar giderek azalıyor.
 Muhalif güçlere karşı ister istemez sert tepki göstermek zorunda. Şimdiye kadar 18 bin kişinin öldüğü bir mücadele yaşandı, ancak bundan böyle çok daha kesin önlemler alacaktır. Bu önlemler de iç savaşın hızını arttıracaktır.
 Önceki gün Şam’da yaşanan patlama, işte bu nedenle “Sonun başlangıcı” olarak niteleniyor.
 Tekrar etmekte yarar var: Moskova ve Tahran, Esad rejimini uzun süre taşıyamaz.

Ramazan'da herkes kendi istediğini yapsın...
 Bugünden itibaren Kutsal Ramazan’ı kucaklayacağız.
 Boş yere 12 ayın sultanı denmiyor. Kendine özgü alışkanlıkları ve gelenekleriyle, hep birlikte sevgiyle kucakladığımız haftalar geçireceğiz.
 Ancak, aynı zamanda hepimizin dikkat etmesi gereken de bir sürece giriyoruz.
 Aramızda orucunu tutanlar da olacak, tutmayanlar da… İsteyen adabıyla içkisi içecek, başkalarını rahatsız etmeyecek.
 Kimse kimseye karışmamalı.
Orucunu tutanlara da saygı duymalı, tutmayanları da hoşgörüyle karşılamalıyız. Yemek yiyeni hırpalamaya kalkmak, içki içene dayak atmak gibi iptidai tutumlardan kaçınmalıyız.
Mahalle baskısı en çok bu günlerde ortaya çıkabilir.
Kesinlikle karşı durmalı ve mutlaka önlemeliyiz.
 Bunları yazmamın nedeni, bazı yayınlardaki katılıktan duyduğum korkudur. Daha önce örneklerini gördüm; Oruç tutmayanı gavurlukla suçlayacaklardan, açık restoranları kapatmak için ekip kurabileceklerden kaygılanıyorum.
Diyanet İşleri ve Ak Parti iktidarına düşen görev, Ramazan boyunca bu tip yaklaşımlara en sert tepkiyi göstermek olmalıdır.
 Dinimiz hoşgörü dini ise, bunu ispatlamalıyız.
 Sağda solda ortaya çıkabilecek “Din polisi” kılıklı adamlara hep birlikte karşı durmalıyız.
 Ramazan ayı herkese mutluluk getirsin.

posta




 

Bu yazı 1,347 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 27 Eylül 2012 Türkiye, Suriye'de frene basıyor...
    • 25 Temmuz 2012 Türkiye'siz İsrail'in eski etkinliği kalmadı...
    • 20 Temmuz 2012 Esad için yer aranmaya başlandı, ancak henüz kabul eden ülke bulunamadı...
    • 13 Temmuz 2012 Washington Ankara'yı yavaşlatmaya çabalıyor
    • 27 Haziran 2012 Türkiye karizmasını çizdirmedi...
    • 21 Haziran 2012 PKK, vurdukça devre dışı kalıyor...
    • 25 Nisan 2012 23 Nisan müsamelerinden kurtulamayacak mıyız?
    • 19 Nisan 2012 Böyle subay yetiştirirseniz, Darbe'ye hayret etmeyin
    • 2 Mart 2012 ABD raporu: Ermenistan ile ilişkiler açılmalı...
    • 21 Şubat 2012 Bu defa MİT kazandı, ancak dikkat...
    • 9 Şubat 2012 Bırakın dindar nesli, tablet nesli geliyor...
    • 23 Aralık 2011 Biz neden kızıyoruz, asıl Sarkozy utansın...
    • 15 Aralık 2011 Gül 2014'e kadar Çankaya'da...
    • 10 Aralık 2011 Erdoğan çekildi, partinin haline bakın...
    • 30 Kasım 2011 Başbakan'ın ameliyat sonucu saklanmamalı...
    • 27 Ekim 2011 Devlet ne yapsa, bir türlü yaranamıyor...
    • 20 Ekim 2011 Bu açık bir cinayettir, bir savaş ilanıdır
    • 29 Eylül 2011 PKK vuruyor, ancak kışkırtamıyor...
    • 21 Haziran 2011 Erdoğan'ı tarihe asıl Kürt sorunu geçirir...
    • 22 Nisan 2011 Türkiye, BDP'ye sahip çıktı

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,399 µs