Nuh Gönültaş
0 0 0000
Davet ile davete icabet...
"Hükümet ile Cemaat veya Camia arasında ne var, neler oluyor" sorusuna insanlar; kendi düzeyine, neler olduğu hakkındaki kesin ya da kulaktan dolma bilgilerine, tarafına, taraflara sempati derecesine göre cevap veriyor.
Kimisi de "Hiçbir şey yok, her şey güllük gülistanlık" diyerek bilerek realiteyi gizlemeyi tercih ediyor.
Dolayısıyla ortaya mevcut durum ile uzaktan yakından ilgisi olmayan çok sayıda farklı yorum çıkıyor.
Bırakalım geçmişi, geçmişte olanları!
Bırakalım içeride başka dışarıda başka yapılan konuşmaları!
Sadece ve sadece Başbakan Erdoğan'ın "gurbet güzellemesi" girizgâhı ile yaptığı konuşmanın "Dön artık bitsin bu gurbet" nakaratı ile biten sözleriyle Hocaefendi'nin nezaketen buna, "çağrı"ya yaşlı gözlerle verdiği cevaba odaklanarak, ne olup bitiyor anlamaya çalışalım:
Hocaefendi diyor ki: "Başbakan kendisine yakışanı yaptı."
Ne yaptı Başbakan?
Hocaefendi'yi seven yüz binlerin önünde yaptığı konuşmada önce bir gurbet güzellemesi yaparak TT Arena'yı dolduran insanların bam teline bastı.
Bu tavrı ile önce Başbakan'dan böyle bir beklenti var havası oluşturdu.
Sonra da adını bile anmadan, alkışların ve seslerin yükselmesinden sonra "Doğrusu ben şu andaki tavrınızdan hep birlikte bu hasretin bitmesini istediğinizi anlıyorum. Öyleyse bitsin bu hasret" dedi.
Madem öyle siz istiyorsunuz, işte ben de yapıyorum tavrı bu.
Çağrının zamanı ve yeri
Hocaefendi'ye de yakışan bu ülkenin Başbakanı'nı cevapsız bırakmaması ve dolayısıyla kendisine yakışanı yapıp bu talebe cevap vermesiydi, verdi de.
Başbakan'ın çağrısını, yapılış biçimine ve söyleniş tarzına bakarak politik bir çağrı olarak değerlendiriyorum.
Bunu bana düşündüren bu çağrının zamanı ve yeri. Cemaatle-hükümet arasında bir kavga olduğu söylemi her yere yayılmışken yapılan bir "davet" yani.
Üç beş gün önce "Devlet içinde devlet, olmaz öyle şey" gibi cümleler söyleyip arkasından yapılan gurbet güzellemesi bana inandırıcı gelmiyor.
Ne diyor Hocaefendi?
"Ben bütün darbeleri gördüm, yaşadım. Hapse girdim, kaçak durumuna düştüm. Öldürmeye kalkıştılar. Ben de o yolda yürüdüm, teslim olmayı düşünmedim... Gelmek istemem."
Güvenli bulmuyor
Nazikçe Başbakan'ın çağrısını reddediyor. Şunlar da reddediş gerekçeleri:
"Endişemi izale edebilecek bir tablo görürsem o zaman fakirin bileceği şey, gittiğimde oraya birileri, işin rövanşı peşinde koşan birileri, bazı müesseselere zarar vermek suretiyle idareyi zor durumda, yüzde bir ihtimalle bırakacaklarsa şayet, Türkiye'deki olumlu şeylerde bir duraklama olacaksa şayet, ben bir müddet daha ömrüm vefa ederse burada kalmayı ülkeme, milletime, ülkemde olan o şeylere zarar vermemek için ondan kaçarak burnumun kemiği sızladığı anda ondan uzaklaşarak burada kalacak, yaşayacağım."
Özetle:
Hocaefendi Türkiye'yi Başbakan'ın güvenli bulduğu kadar güvenli bulmuyor. Başbakan davet ettiği halde öyle endişeler dile getiriyor ki adeta bu cümlelerden "Mevcut durumda orası Başbakan Tayyip Erdoğan için güvenli olabilir ama benim gibi fakirler için henüz güvenli değil" diyor.
Bir insan, Tayyip Erdoğan gibi kudretli bir Başbakan'ın çağrısına rağmen "Birileri işin rövanşı peşinde koşan birileri bazı müesseselere zarar vermek suretiyle idareye zorlayacaksa şayet..." diyerek bu çağrıyı reddediyorsa bu hükümete, hizmete zarar verdirebilecek etkiler olduğunun ya da olabileceğinin işaretidir.
Hocaefendi "rövanşist birilerinin idareyi zorlamasından" söz ediyor ki bunlar çok ilginç sözler. Dolayısıyla kimseye zorluk çıkarmak istemiyor.
Kendisini değil, ülkesini düşünüyor ve ülkesi için ülkeyi yönetenlerle aynı düşünmediğini, hatta kaygılı olduğunu ifade ediyor.
Evet "Davete icabet sünnettir" de, farzlar sünnetlerden önce gelir.
Her şey bu kadar net bence. Anlamamazlıktan gelmek istiyorsanız bu sizin bileceğiniz iş...
bugün
Bu yazı 1,498 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
8 Temmuz 2012
Delikli demir ile mertlik arasındaki ilişki...
-
5 Temmuz 2012
İki arada bir derede ölüm!
-
28 Haziran 2012
Dessas-ı ehli dünyanın hafiyeleri veya satılık kalemler...
-
26 Haziran 2012
Kılavuzu NATO olanın...
-
17 Haziran 2012
Davet ile davete icabet...
-
5 Haziran 2012
AK Parti celladına gülümserken...
-
31 Mayıs 2012
Kürtaj emanete ihanettir!
-
13 Mayıs 2012
28 Şubat dalgaları ve hükümetin kıyıları...
-
26 Nisan 2012
CHP'nin tarihi en yumuşak yeri...
-
24 Nisan 2012
Vatana ihanetin yasal dayanağı olur mu?
-
19 Nisan 2012
Peki, AK Parti iktidarı bin yıl sürecek mi?
-
17 Nisan 2012
Çevik Bir nefreti, Tayyip Erdoğan sevgisi...
-
14 Nisan 2012
Adaletin rövanşı...
-
8 Nisan 2012
İçimizdeki darbeciler yüzünden...
-
29 Mart 2012
Gazete kapatmak çağ dışı bir çözümdür...
-
22 Mart 2012
Talimatla akreditasyon olur fakat demokrasi olmaz...
-
13 Mart 2012
Liderlik cesareti...
-
8 Mart 2012
Stratfor ve WikiLeaks gazeteciliği!
-
1 Mart 2012
Bu ülkede 28 Şubatlar bitmez!
-
26 Şubat 2012
15 yıl sonra yeniden ''şubat soğuğu!''
Yorumlar
+ Yorum Ekle