Nuh Gönültaş
0 0 0000
28 Şubat dalgaları ve hükümetin kıyıları...
Doğrusunu isterseniz Başbakan Tayyip Erdoğan'ın 28 Şubat'ın sorgulanma sürecinde "dalgalardan rahatsız olduğunu" beyan etmesini hiç yadırgamadım!
10 yıllık iktidarı süresince Tayyip Erdoğan'ın bu konularda pek istekli olmadığı fakat sürecin kendisini siyaseten tavır almaya zorladığını düşünmemiz için birçok sebep var.
Hem siyaseten darbe ve darbeye teşebbüs yargılama sürecine destek veriyor gibi davranıyor hem de sanki bu işlerin arkasında değilmiş, aslında pek de tasvip etmiyormuş gibi hareket ediyor.
Evet 'yargı bağımsız' ama gelişmeler kendine yakın, ilişkili, partisine ve işlerin hükümete yöneleceğini düşünmeye başladığı an 'yargı bağımsızlığı' filan demeden hemen harekete geçiyor!
İlker Başbuğ ile ilgili tutuklama kararına da itiraz etti. Gerekçesi neydi peki?
Ben Başbakan'ın bu tip müdahalelerinde görünen sebeplerin ötesinde kamuoyunun pek bilmediği sebepler olduğunu düşünüyorum.
Bana inandırıcı gelmiyor
Başbakan'ın 'İlker Başbuğ tutuksuz yargılanmalıydı' görüşüne gerekçe olarak ileri sürdüğü "Mesai arkadaşımdı" sözü bana çok inandırıcı gelmiyor.
Futbolda şike meselesinde de gerçekten niye işin içinde Başbakan, anlaşılır gibi değil.
Bu konuda da TBMM'yi alelacele harekete geçirip yasayı değiştirdi. Bu yüzden cumhurbaşkanı ile karşı karşıya geldi. Cumhurbaşkanı yasayı iade etti ama yasayı AK Parti grubu aynen Cumhurbaşkanına gönderdi!
Sizce de bütün bunlar çok şaşırtıcı değil mi?
Şimdi de 28 Şubat dalgalarının kıyıları yıpratacağını söylüyorlar.
Neden?
Açık söylemek gerekirse bu sözlerin bazı köşe yazarlarının yorumlarında olduğu gibi hiç de "bir an önce esasa gelmek için" söylendiğini sanmıyorum.
Ergenekon soruşturmaları başladığında Fehmi Koru Habertürk'ten Gülin Yıldırımkaya'ya 'AK Parti elinden gelse Ergenekon soruşturmasından vazgeçerdi' tespitini yapmıştı. Gelişmeler bu düşünceyi pekiştiriyor.
Örneklerini çok gördük
Fehmi Koru'ya sorulan soru şuydu: Ergenekon kimin işi, hükümetin mi, hükümete rağmen mi?
Cevap da şöyleydi: "Bir devlet operasyonu bu, baktığınız zaman ipuçlarını görüyorsunuz. Devlet deyince Milli Güvenlik Kurulu'nda temsil edilenleri kastediyorum. Hükümet, asker, istihbarat.
Elbette yargıçlar da devletin bir parçasıdır, savcıların da çabaları devletin kararıyla ilgilidir. Siyasi iktidarlar bu işlerden korkarlar, ucu nereye gidecek bilinmediği için, kontrol edemeyeceği için.
Geçmişte örneklerini çok gördük. Kontrgerillanın varlığını ilk telaffuz etmiş siyasetçi defalarca başbakan olmasına rağmen bunu yapamadı. Refah Yol döneminde Susurluk kazası oldu, üzerine gidilmedi, faso fiso dedi. Belki anlamadılar belki üzerine gitmediler.
Bu devlet kararının uygulanmasında savcıların elini kolunu bağlamadı hükümet bu önemli. Aksine, bugünkü siyasi iktidarın da eğer elinden gelse bu işe elini bulaştırmadan daha en başında vazgeçebileceğini düşünüyorum."
bugün
Bu yazı 1,521 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
8 Temmuz 2012
Delikli demir ile mertlik arasındaki ilişki...
-
5 Temmuz 2012
İki arada bir derede ölüm!
-
28 Haziran 2012
Dessas-ı ehli dünyanın hafiyeleri veya satılık kalemler...
-
26 Haziran 2012
Kılavuzu NATO olanın...
-
17 Haziran 2012
Davet ile davete icabet...
-
5 Haziran 2012
AK Parti celladına gülümserken...
-
31 Mayıs 2012
Kürtaj emanete ihanettir!
-
13 Mayıs 2012
28 Şubat dalgaları ve hükümetin kıyıları...
-
26 Nisan 2012
CHP'nin tarihi en yumuşak yeri...
-
24 Nisan 2012
Vatana ihanetin yasal dayanağı olur mu?
-
19 Nisan 2012
Peki, AK Parti iktidarı bin yıl sürecek mi?
-
17 Nisan 2012
Çevik Bir nefreti, Tayyip Erdoğan sevgisi...
-
14 Nisan 2012
Adaletin rövanşı...
-
8 Nisan 2012
İçimizdeki darbeciler yüzünden...
-
29 Mart 2012
Gazete kapatmak çağ dışı bir çözümdür...
-
22 Mart 2012
Talimatla akreditasyon olur fakat demokrasi olmaz...
-
13 Mart 2012
Liderlik cesareti...
-
8 Mart 2012
Stratfor ve WikiLeaks gazeteciliği!
-
1 Mart 2012
Bu ülkede 28 Şubatlar bitmez!
-
26 Şubat 2012
15 yıl sonra yeniden ''şubat soğuğu!''
Yorumlar
+ Yorum Ekle