En Sıcak Konular

Ekrem Dumanlı


Ekrem Dumanlı
0 0 0000

Şiddet!



23 Nisan törenlerine çocuğunu izlemek için gelen bir anne, eşi tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Cinayet sonrası anlaşıldı ki daha önce ölüm tehdidi savuran adam, karakola götürülmüş, savcı karşısına çıkarılmış; ama serbest bırakılmış. Yazık!


İzmir Kemalpaşa'da bir adam şiddetli geçimsizlik nedeniyle üç yıl önce boşandığı eşini sokak ortasında defalarca bıçakladı. O vahşi görüntüler ekranlara ve gazetelere yansıdı. Adam ilk ifadesinde yaptığından pişman olmadığını söylemiş.

Kadınlar günü münasebetiyle nutukların atıldığı bir günde, Pendik'te, bir adam, geceyi geçirmek için sığındığı Kurtköy Tıp Merkezi'ni bastı ve bekleme salonunda oturan genç kadına kurşun yağdırdı. Yine şiddetli geçimsizlik; yine vahşi bir cinayet... Mesele sadece aile kavgalarıyla sınırlı değil. 17 yaşındaki bir genç 85 yaşındaki kanser hastası dedesinin ölümü üzerine Doktor Ersin Arslan'ın canına kıydı. Kalbinden bıçakladığı doktora meslektaşları yardım edemedi; çünkü katile uzun zaman yaklaşılamadığı için doktor aşırı kan kaybetti.

17 yaşındaki bir cani tarafından öldürülen doktorun şoku devam ederken bir şiddet vakası da Van'da yaşandı. Üstelik olayın baş aktörü bir milletvekili. BDP Van Milletvekili Özdal Üçer, doktoru hem darp ediyor hem de ağza alınmadık hakaretler savuruyor. Sağlık Bakanı Recep Akdağ aradığında da "Aynısını yine yaparım!" diyor. Özür dilemesi gerektiği yerde bu kadar pervasız ve küstah konuşan adamın dokunulmazlık zırhına bürünmesi kabul edilebilir bir durum mu?

Ya İzmir'deki hadiseye ne demeli? Kalbi duran bir hastayı iki kere hayata döndürmeye vesile olan doktor hanım, üçüncü teşebbüsünde çaresiz kalıyor. Hasta yakınları 30 kişilik bir ekiple hastaneyi basıyor ve doktoru saçlarından sürüklüyor.

Sadece sağlık sektöründe yaşanmıyor bu vahşi saldırganlık. İstanbul'un Esenyurt ilçesinde tasdikname almak için son kez okula gelen bir öğrenci arkadaşlarının önünde öğretmenini bıçaklıyor. 28 yaşındaki bayan öğretmen dört saatlik ameliyata alınıyor ve iki gün yoğun bakımda kalıyor (Çok şükür, hayati tehlikeyi atlatmış).

Sakarya'da bir öğrenci velisi, güya çocuğunu savunmak için okula geliyor, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenini tören sırasında ve öğrencilerin huzurunda hastanelik ediyor... Şiddetin ideolojik olanı da var. FEM Dershanesi, Cizre gibi belli mahrumiyetler yaşayan bir ilçemizden Şırnak birincisi çıkarmış. Dershanenin bu güzel başarısı yeni değil; her sene buradan birinci çıkıyormuş. Alkışı hak eden FEM'e çarşaf giyip silahını ve kimliğini gizleyen bir terörist Kalaşnikof'la ateş ediyor. Güya bu "eylem" sayesinde "Kürt halkı" için mücadele etmiş oluyor.

Hafta içinde yine teröristlerle güvenlik güçleri arasında çatışmalar oldu. Daha önceki bir operasyonda teslim olan PKK'lıya, kendi parkasını çıkarıp vererek onun üşümesine engel olan asker bu sefer şehit düştü. Başbakan, "PKK silahı bırakmazsa operasyonlar sürer." diyor ısrarla. Haklı. Elindeki silahla hem halkın hem güvenlik güçlerinin hayatına kasteden bir örgüte, dünyanın neresinde hangi devlet müsamaha gösterir?

Medyaya yansıyan şiddet olayları, aslında bir buzdağının sadece dışa vuran kısmı. Medyanın hadiseleri veriş tarzındaki şehevi yaklaşım ise problemin bir başka parçası. Acı gerçek şu ki toplumun tamamını çepeçevre kuşatan bir sevgisizlik ve saygısızlıkla karşı karşıyayız. Toplumsal bütünlüğümüzü ayakta tutan değer yargılarımız onlarca senedir hor görülüyor. Özendirilen hayat tarzının faturasını şimdilerde ödüyoruz. Merhamet, şefkat, mürüvvet, sadakat, adalet gibi kavramlar hayatın içinden koparıldı; adeta özendirilen bir hayat modelinin çarmıhına gerildi. İnsan hakkına, Allah hakkı olarak bakan, konu komşuya karşı kendini manen mesul gören, içinde yaşadığı şehre, paylaştığı evrene karşı sorumluluk taşıdığına inanan insan sayısı azalıyor. Bu feci duruma bir de kimliksizlik, işsizlik, huzursuzluk, tatminsizlik gibi unsurlar eklenince toplumun cinnete doğru sürüklendiğini görüyoruz.

Bu gidişat hayra alamet değil. Kendimize dönmek, ruhumuzun sesini duymak, merhamet hislerini besleyici ortamlar oluşturmak, insanın eşref-i mahlûkat olduğuna dair inancımızı bir daha yenilemek gerekiyor. Medyanın da insana yönelmesi onu yeniden keşfetmesi şart. İnsan zaafları üzerine kurgulanmış dizi filmlerden gazete fotoğraflarına kadar pek çok konunun bir daha düşünülmesi kaçınılmaz hale geldi. Yoksa yükselen bu korkunç şiddet, vaktiyle sırf kültürel karşıtlık olsun diye şiddetin yanında yer alanları da temelden sarsacak.

Avrupa'yı kuşatan büyük tehlike

Demek ki dünya savaşları Avrupa'ya ders olmamış. On milyonlarca insanın ölümünden yeterince ders çıkarılmamış. Görüyorsunuz; Irkçılık dalga dalga yükseliyor. Yeni bir faşizme doğru kayıyor Avrupa... Dün Yahudiler üzerinden yürütülüyordu faşizm, bugün Müslümanlar üzerinden. Dün her kötülüğün anası "dünyanın dört bir yanına yayılmış Yahudiler" idi; bugün İslam coğrafyasından bilmem kaç kuşak önce getirilmiş/gelmiş "göçmenler". Sinsice gelen ırkçılık hareketi bir yandan çeşitli kılıflarla İslam karşıtlığı yapıyor; diğer yandan da "Batılı değerler"in tecessüm ettiği Avrupa Birliği karşıtlığını ihmal etmiyor.

Cumartesi günkü Zaman'ın manşetinde Paris Muhabirimiz Emre Demir'in çok iyi tespit ve teşhis ettiği gibi bu seferki faşistler doğrudan ırkçı söylemler sarf etmiyor. Onun yerine güya Avrupa değerlerinin İslamîleşmesine karşı çıkıyorlar. Güya "Yahudi karşıtlığı"ndan vazgeçip İsrail'e göz kırpan sinsi gruplar İslam fobisi ve yabancı düşmanlığı gibi temalar seçerek insanları kendi saflarına çekiyor.

Avrupa'daki ekonomik sıkıntı ırkçılık atmosferini zaten yeterince besliyor. Böyle zor dönemlerde insanları kandırmak için, "Ekmeğimizi elimizden aldılar" söylemi yetebiliyor. En azından, "Ekmeğimizi bu barbar adamlarla niye paylaşacağız?" sorusu ekonomik zorluklar yaşayan kitleleri yüreğinden yakalayabiliyor.

Avrupa'nın nerdeyse tamamında ırkçı söylemlerle siyaset yapan partiler inanılmaz başarılar elde etti, ediyor. En son Fransa'da, daha önce Hollanda'da... Bu yönelişin sonu vahim. Çok acı tecrübeler sonucunda elde edilen "Batılı değerler" bu rüzgârın önünde durabilir mi? Çok çetin bir soru. Vizyonsuz liderlerin popülist yaklaşımları sürerse ırkçılığın güç kazanması kaçınılmaz hale gelir. Global krizin Avrupa'yı kasıp kavurması tehlikenin boyutlarını genişletiyor. Bu tehlikenin âkil kişiler tarafından tastamam görülmesi ve bu yeni tehlike için aydınların, medyanın ve tabii ki siyasetçilerin gayret sarf etmesi gerekiyor ki Avrupa yeni bir akıl dışı macera sebebiyle büyük bir günah ve vebalin altında kalmasın. İnanmayan, Norveç'in göbeğinde bir ırkçının (Breivik) insanları nasıl acımadan katlettiğine baksın. Avrupa ırkçı şiddet eylemlerine doğru sürükleniyor ve bu atmosfer, daha çok Breivik çıkarmaya müsait gözüküyor maalesef...

PANORAMA

Türkiye'nin başı 'ulusalcı yabancılar'la dertte. Geçen hafta International Herald Tribune'de haber yapan kişilerin (Şebnem Arsu) somut bilgi hataları yaparak, korkunç bir gazetecilik yanlışına imza attığını söylemiştim. Tehlikenin vahametine Başbakan'ın başdanışmanı Yalçın Akdoğan da değindi. Yenişafak yazarı Ayşe Böhürler de kendi ağzından söylenen sözleri yalanladı. Konu sadece Fethullah Gülen Hocaefendi'ye yapılan iftiradan oluşmuyor; Türkiye'ye karşı kara propaganda yapılıyor. Buna rağmen aynı yayın grubu aynı haberi New York Times'ta da yayınladı. Tam bir gazetecilik cinayeti. Böhürler açıkça yalanlıyor ve "Böyle demedim!" diye feryat ediyor; haber neredeyse aynıyla yayınlanıyor. Demek maksat farklı. Bu organize işlere gazetecilik adını veren, olsa olsa kendini aldatır; çünkü kimse aldanmadı...


Geçen hafta içinde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Bosna'ya bir gezi düzenledi. Burada Bosna-Hersek Diyanet İşleri Başkanı Mustafa Ceric'le görüşürken, Avrupa'daki ilk medreseyi ve buradaki İmam Hatip Lisesi'ni de ziyaret etti. Mevlid okuttu. Ziyaretin son durağı da Bosna Katliamı'nda şehit edilenlerin defnedildiği mezarlıktı. Kılıçdaroğlu'nun buralarda verdiği mesajlar Türkiye'ye olumlu bir biçimde yansıdı. Keşke CHP bu türlü yerlere daha çok gitse de, Türkiye'deki bir kısım aşırı-laikçi söylemlerin siyasetteki karşılığının ne kadar daraldığını görebilse...


Yeni Bahar Dergisi 1. yılını kutladı. Geceye Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç iştirak etti, bir bakıma, ev sahipliği yaptı. Sahneye gelip konuşanlardan çok hoş sözler dinledik. Derginin Editörü Elif Nesibe Temiz'in konuşması da çok beğenildi ki hemen her konuşmacı ona atıfta bulundu. Dergiye emeği geçen herkese teşekkür borcumuz olduğu aşikâr; en çok da bu gazeteyi 1 milyonun üzerine çıkarıp bize "yeni bahar" muştuları veren siz değerli Zaman okuruna! Eminim dirilme tarihimizin felsefesini yazanlar bu civanmert okur kitlesine çok geniş bir yer ayıracak ve onları ayakta alkışlayacak.

zaman

Bu yazı 1,199 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 24 Eylül 2012 Ne gereği vardı?
    • 11 Haziran 2012 Cuntalarla nasıl mücadele edilecek?
    • 30 Nisan 2012 Şiddet!
    • 16 Nisan 2012 '28 Şubat'çılardan panik atak hamleleri
    • 10 Nisan 2012 Çin'den bakınca Türkiye'nin gücü
    • 9 Nisan 2012 Darbede tanıdığım dört subay
    • 2 Nisan 2012 Suriye İran... İşte çetin imtihan!
    • 26 Mart 2012 Terlik
    • 13 Şubat 2012 Aman dikkat!
    • 6 Şubat 2012 Bu yüzden mi susuyorsunuz?
    • 23 Ocak 2012 Hem Hrantçı hem Ergenekoncu olunabilir mi?
    • 16 Ocak 2012 Kaç kafatası bir manşet eder?
    • 9 Ocak 2012 Hesap vermek
    • 26 Aralık 2011 Çanlar Avrupa için çalarken
    • 19 Aralık 2011 Militan
    • 12 Aralık 2011 Maazallah!
    • 5 Aralık 2011 Global Ergenekon
    • 28 Kasım 2011 Dersim'den alnımızın akıyla çıkmak
    • 23 Kasım 2011 İngiltere'yi yeniden keşfetmek
    • 21 Kasım 2011 Dersim'in şifreleri

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,105 µs