Mahir Kaynak
0 0 0000
Görüntü ve gerçek
Türkiye’nin siyasi olayları değerlendirirken yaptığı en büyük hata görünen ve söylenenleri gerçek sayıp buna göre tavır almasıdır. Mesela, başından beri, PKK’nın ülkeyi böleceğini düşünmüş ve ona göre tavır almıştır. Oysa bu örgüt bölgede çok sınırlı bir etkiye sahipti. Nitekim devlet PKK karşıtlarından seksen bini aşkın korucu istihdam etmiştir. Bu sayı PKK’nın on katından fazladır. Ayrıca bölgenin güçlü yapısı PKK’ya karşıydı. Çevre ülkelerde de aynı durum söz konusuydu ve Kuzey Irak’taki egemen yapıyla PKK çatışma halindeydi. Örgüt ortaya çıktığı zaman ilk yaptığım şey kurulması düşünülen devletin yapısını araştırmak oldu. Ekonomik gücü yok denilecek düzeydeydi ve şunu söyledim: Bir devlet kurarsanız bir şeyi başarmış olursunuz: Dünyanın en fakir ülkesini sondan ikinci sıraya atıp birinci siz olursunuz. Örgütü güçlendiren ve bölge halkını devlet karşıtı çizgiye çekenlerin ülkeyi böldürmeyeceğini söyleyenler oldu. Devletin izlediği politika herkesi karşı tarafa itecek cinstendi.
***
12 Eylül öncesi ne sağcılar ne de solcular ülke yönetimini ele geçirecek güçteydi. Nitekim anayasa referandumunda halkın yüzde doksanından fazlası evet oyu vererek bu güçlere karşı olduğunu göstermiştir. Ayrıca devlet kurumlarından hiçbiri bu sokak çocuklarıyla aynı görüşü paylaşmıyordu. Şöyle olmasını bekledim. Milliyetçi kanadın yöneticileri solculara “Sizi ciddiye almıyorum. Hem sözleriniz tutarsız hem de gücünüz sıfıra yakın. Ülke ciddi bir sorunla karşılaşırsa canımızı vermeye hazırız ama sizin gibi el uşaklarını etkisiz hale getirmek devletin görevidir” desin. Sonra milliyetçi kanat da aynı oyunun içinde mi yoksa olayı anlayamıyor mu sorusunu sordum. Ama sonuçta her ikisinin de dışında ve onları kullanıp iktidarı ele geçirenler ülke ekonomisini dünyayla bütünleştirdiler. Askeri darbe bir araçtı ve kısa sürede rol oynayanları mükafatlandırıp asıl hedeflerini gerçekleştirecek düzeni kurdular.
Her iki süreçte de başlangıçta kahraman sayılanlar daha sonra farkına varmadan başkalarının amaçlarına ulaşmasına yardım ettiklerini gördüler.
Türkiye’yi yönlendirmek isteyenler şöyle bir strateji geliştirmişlerdi. Yönetimin ve halkın tepki göstereceği bir eylem yapmak ve bu eyleme gösterilen tepkiyi kendi hedefleri için kullanmak. Fransa’nın son olarak çıkardığı soykırıma itirazın suç sayılması yasası benzer bir amaç güdüyor. Söylenen yönde, yani Ermeniler lehine, hiçbir sonuç yaratmayacak bu tuhaf kanunu, dünyadaki büyük değişimin bir aracı olarak kullandılar. Onlara şöyle denilebilirdi: Biz soykırım yapmayı beceremiyoruz. Eğer düşmanlık soy temeline dayandıysa ülkemizde her soydan insan vardı ve biz temizliği tam yapamadık. Eğer din farklılığı sebep idiyse, başta Rumlar olmak üzere, birçok kişiyi olayın dışında tuttuk. Siz soykırımı iyi biliyorsunuz keşke bize o zaman yardım etseydiniz!
Ama o dönemde Ermenilerin başına gelenlerden üzüntü duyduğumuzu ve başkalarına alet olan bazı Ermeni çeteleri yüzünden masum insanları sıkıntıya sokmanın yanlış olduğu, talihsiz olayların Ermenilerle Türkler arasında yüzyıllar süren birlikteliği bozmasına razı olmayacağımız söylenebilirdi. Oyun oynayanın sözleri çöp sepetine atılsın, hedefinin ne olduğu araştırılsın.
star
Bu yazı 1,279 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
5 Ağustos 2012
Yeni değil
-
1 Temmuz 2012
Dünden bugüne
-
13 Mayıs 2012
Yönlendirme
-
14 Nisan 2012
28 Şubat
-
8 Nisan 2012
Dış güçlerin rolü
-
25 Mart 2012
Kürt sorunu
-
11 Mart 2012
İstihbarat operasyonu
-
4 Mart 2012
Zayıf yanımız
-
19 Şubat 2012
Ekonomik kriz
-
12 Şubat 2012
Suriye’de neler oluyor?
-
29 Ocak 2012
Görüntü ve gerçek
-
1 Ocak 2012
Siyaset ne işe yarar?
-
25 Aralık 2011
Kim seçilecek?
-
23 Ekim 2011
Ekonominin geleceği
-
16 Ekim 2011
Ülkenin gücü
-
17 Temmuz 2011
Karşı tarafın rolü
-
10 Temmuz 2011
Yeni Osmanlıcılık
-
25 Haziran 2011
Bakış açısı
-
19 Haziran 2011
Değişen muhalefet
-
11 Haziran 2011
Darbeyle hesaplaşmak
Yorumlar
+ Yorum Ekle