Nuh Gönültaş
0 0 0000
Türkiye'de yaşanan bir ilk daha
Türkiye'de "Atatürk'e hakaret"ten açılmış bir dava ilk defa Yargıtay'dan döndü!
Atilla Yayla Türkiye'de nadir bulunan değerde bilim adamlarından. Yayla, İzmir'de bir konuşma yaptı ve bazı gazeteler Atilla Yayla'nın Atatürk'e hakaret ettiğini yazdılar.
Haberlere göre Yayla, Atatürk için "Bu adam" tabirini kullanmıştı. Ayrıca "Kemalizm ilerlemeden çok gerilemeye tekabül etmektedir" ve "İleride bizlere, neden her yerde bu adamın heykelleri var diye soracaklar" dediği iddia edilmişti!
Atilla Yayla Atatürk'e hakaretten yargılanmaya başlandı. Gazi Üniversitesi, hakkında mahkeme bir karara varmadan Yayla'nın üniversitede ders vermesini engelledi.
Dava uzun sürdü. Atilla Yayla'nın avukatları Atatürk'e hakaret edilmediğini, iddia edilen sözlerin söylenmediğini ifade ettiler, konuşma metinlerini ve ses kayıtlarını mahkemeye sundular. Buna rağmen İzmir 8. Asliye Ceza Mahkemesi Yayla'yı 1 yıl 3 ay hapse mahkum etti.
Konu Yargıtay'a intikal etti ve Yargıtay ilk defa böyle bir davada mahkemenin kararını bozdu.
Bu karar Türkiye'de bir ilktir. Bugüne kadar hakkında Atatürk'e hakaret davası açılan herhangi birisi için Yargıtay'dan mahkemenin kararını bozan bir karar çıkmamıştı.
Şimdi...
Mahkemeler "Atatürk'e hakaret davalarında" ne yazık ki içeriğe çok dikkat etmeden, ince eleyip sık dokumadan mutlaka mahkumiyet veriyor. Çünkü ideolojik yapı Atatürk'e hakaret davalarında hakimlerin adil davranmalarını engelliyor!
Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin Türkiye'de bir ilk olan kararı şöyle:
"Sanığın suç oluşturduğu iddia ve kabul edilen sözleri söylediğine dair mahkumiyetine yeterli her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilmediği gibi, panel konuşma metni ve sanığın akademisyen kimliği de dikkate alındığında söylediği kabul edilen cümlelerin, nezaket kurallarını zorlamakla birlikte Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret suçunu oluşturmayacağı gözetilmeden beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi yerinde görülmemiştir."
Şimdi Gazi Üniversitesi'nin Atilla Yayla'ya bir özür borcu olmalı. Bunu da Yayla'nın yeniden üniversitede derslerine başlamasını sağlayarak fiilen yapması gerekir. Tabii Prof. Dr. Atilla Yayla üniversitenin bu yargısız infazından sonra oraya dönmeyi ister mi bilemem!
İlk yerli otoyu Koç'a yaptırmak!
Yerli otomobil bir ihtiyaç değil.
Türkiye'nin yerli otomobile ihtiyacı yok.
Yerli otomobil için harcanacak emek ve sermayenin daha hayati endüstriler için harcanması mantıklı ve münasip olur.
Otomobili nereden olursa alırız, kimse bize "Size otomobil satmıyoruz" demez, diyemez. Ama hayati önemdeki silah ve elektronik endüstrisi otomobil piyasası gibi işlemiyor. Ülkeler bu tip cihazları dünyanın parasını verseniz de vermeyebiliyorlar. Çünkü "Know how" denilen, üretim yöntemleri ya da teknolojinin, bir başka ülkeye-firmaya satılması veya kiralanması ülkelerin milli çıkarları ile ilgili kabul edilebiliyor. Bu tip teknolojik cihazlar para karşılığında satılsa bile bunu üretenler size kullanma yerlerini sınırlayabiliyorlar.
Dolayısıyla...
"Yerli otomobil" olayı bu zamanda gereksiz bir işgüzarlıktır!
Kaldı ki, otomobil denilen şey de şekil değiştiriyor. Artık elektrikli sistemlere geçiliyor.
Koç'un Türkiye'de kuş serisi diye bilinen "Serçe, Şahin, Kartal" ve benzeri adlarla üretip, gümrük duvarlarını kapattırıp mecburen tüketmeye zorladığı otomobilleri hatırlarsınız. Mecburen almak zorunda olduğumuz bu otomobiller hem pahalıydı hem de sağ aynası, radyo teybi ve hatta paspasları, emniyet kemeri vs. fiyata dahil değildi. Türkiye'de bunlara otomobil değil "gaz tenekesi" deniliyordu.
Otomobili aldıktan sonra sanayiye gidip önce bir sağ ayna taktırıyordunuz ki trafiğe çıkabilesiniz! Türkiye bunları yaşadı.
Rahmetli Özal otomobilde gümrük duvarlarını kaldırınca vatandaşın gözü otomobil gördü! "Kuş serisi" kısa sürede piyasadan silindi!
Şimdi hükümet geçmişinde böyle üretim "tecrübesi" bulunan bir gruba yerli otomobil yapma imkânı veriyor.
AK Parti hükümeti ile Koç Grubu'nun ilginç bir ittifakı bu. Bakalım ortaya nasıl bir otomobil çıkacak!
bugün
Bu yazı 1,468 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
8 Temmuz 2012
Delikli demir ile mertlik arasındaki ilişki...
-
5 Temmuz 2012
İki arada bir derede ölüm!
-
28 Haziran 2012
Dessas-ı ehli dünyanın hafiyeleri veya satılık kalemler...
-
26 Haziran 2012
Kılavuzu NATO olanın...
-
17 Haziran 2012
Davet ile davete icabet...
-
5 Haziran 2012
AK Parti celladına gülümserken...
-
31 Mayıs 2012
Kürtaj emanete ihanettir!
-
13 Mayıs 2012
28 Şubat dalgaları ve hükümetin kıyıları...
-
26 Nisan 2012
CHP'nin tarihi en yumuşak yeri...
-
24 Nisan 2012
Vatana ihanetin yasal dayanağı olur mu?
-
19 Nisan 2012
Peki, AK Parti iktidarı bin yıl sürecek mi?
-
17 Nisan 2012
Çevik Bir nefreti, Tayyip Erdoğan sevgisi...
-
14 Nisan 2012
Adaletin rövanşı...
-
8 Nisan 2012
İçimizdeki darbeciler yüzünden...
-
29 Mart 2012
Gazete kapatmak çağ dışı bir çözümdür...
-
22 Mart 2012
Talimatla akreditasyon olur fakat demokrasi olmaz...
-
13 Mart 2012
Liderlik cesareti...
-
8 Mart 2012
Stratfor ve WikiLeaks gazeteciliği!
-
1 Mart 2012
Bu ülkede 28 Şubatlar bitmez!
-
26 Şubat 2012
15 yıl sonra yeniden ''şubat soğuğu!''
Yorumlar
+ Yorum Ekle