Kürşat Bumin
0 0 0000
Çadırlarda yaşayan depremzedeler kışlalara yerleştirilsin
Van depreminin ardından yapılan yardımların belli bir büyüklüğe ulaşması bizi hemen şu havaya sokmuştu: "Deprem sonrası yaşanan dayanışma ne kadar büyük bir millet olduğumuzu dünyaya bir kere daha ispat etti!" Van nüfusunun önemli bir bölümünün Kürt olmasından ise şu "politik" sonuç çıkarıldı: "Deprem tek millet olduğumuzu bir kere daha ispat etti!"
Tamam diyelim ki "büyük" hatta dünyanın "en büyük" milletiyiz.... Ama bugün görüyoruz ki bu özelliğin Van'da "Kızılay çadırları"na üst üste tıkıştırılmış depremzedelerin perişan hayat şartlarının olumlu yönde değişmesine faydası yok...
Taraf gazetesinden Eylem Düzyol ve Tuncer Köseoğlu'nun "çadırkent"de (kim uydurdu bu manasız adı acaba?) bu kentin sakinleriyle birlikte geçirdikleri gece ve gündüzlere ilişkin izlenimleri Van gerçeğini, yani "büyük millet"in perişan halini iyi anlatıyordu.
"Büyük millet"i anlamıştık ama "büyük devlet" nereye saklanmıştı acaba?
Ümit Kıvanç'ın (Taraf) dünkü yazısı da -gözümüze sokarcasına- bu gerçeğe dile getiriyordu. Önümüzdeki gerçek bir örneği ile Kalkınma Bakanı'nın ağzından işittiğimiz "Van deprem öncesinden daha hızlı kalkınacak" açıklamasında karşılaştığımız türden vaatlere hiç mi hiç anlaşılmayacak türdendi. Kıvanç'ın yazısının şu bölümü çok aydınlatıcı mesela:
"Yetkililer, 'konteynır yaptırıyoruz, aralık sonunda insanları konteynırlara alabileceğiz' diyorlar. Aralık sonuna kadar sağ kalanları, demek istiyorlar. Çadırkentlerde 30/35 bin kişi var, gerisi sokaklarda. Van'ın nüfusu yaklaşık bir milyon. Şehir merkezi 360 bin, 'İki yüz bir kişi göçtü' yollu haberlere haydi itibar edelim. Gerisi, asla herhangi bir yere gidebilme imkânı bulunmayanlar. Hesaplayın işte. Şu anda insanların 'barındıkları' söylenen çadırlarda, bırakın yaklaşan daha korkunç soğuk günleri, bugünlerde bile üst üste birkaç gün geçirilmesi mucize. Çadırlar 'terliyor', buz tutuyor, buzlar eriyor, her şey sırılsıklam oluyor. Sıcak su yok. Tuvaletler –mecburen- topluca biryerlerde. Ufacık çocuğu gece vakti çadırdan çıkarıp buralara götüreceğine direkman öldür daha iyi."
Yeri gelmişken "Kızılay çadırları" denilen çadırların milattan kalma bir şeyler olduğunu da unutmayalım. Çocukluğumuzun, yani yıllar öncesinin bez çadırları bunlar. Yani artık hiçbir kamp yerinde karşılaşmadığımız türden ağır ve dolayısıyla ulaşımı zor, su geçiren ve "terleyen" çadırlar bunlar. Kızılay bugüne kadar sayısı 30 binden fazla olduğu söylenen bu çadır stokunu yenileyemez miydi?
Ümit Kıvanç, yazısının sonunda " 'Ben zaten yardım yaptım' demenin bir anlamı yok. Sürekli yapılması gerekiyor" diyerek yerinde bir çağrıyı tekrarlıyor.
Ama anlaşılan o ki, özetin özeti olarak "depremzedeler hiçbir şeylerini yıkayamıyorlar, kendileri de yıkanamıyorlar" gözlemiyle tasvir edilen bu çok kötü şartlar içinde binlerce depremzedenin "konteynırlı günleri" bekleyerek "çadırkentler"de daha fazla kalmamaları gerekiyor. O zaman da haliyle şu soru: Nereye, hangi kapalı alanlara sığınsınlar?
Devletin misafirhanelerinde yer kalmadığı söyleniyor. Otellerin ya da "yazlık evler"in hiç değilse bir bölümünün bu insanlara geçici olarak konut işlevi görmesini istemek ise tahmin edilmesi zor olmayan nedenlerden dolayı gerçekçi değil.
Ama elimizde bulunan ve binlerce kişiyi barındırması mümkün olan bambaşka bir "barınak"tan bugüne kadar hiç kimse söz etmedi. Madem öyle ben söyleyeyim o zaman: Kışlalar.
700 bin kişiden oluşan bir orduyu yatıran-yediren-ısıtan- giydiren TSK'nın elindeki kışlalardan bazıları havalar ısınıncaya kadar Vanlı depremzedelere kapılarını açamaz mı? Bu durumda kışlalara yerleşecek on binlerin yerinden ettiği erler ne olacak diye soranlar olacaktır tabii ki. Onun da kolayı var: Erken terhis, ya da havalar ısınıncaya kadar geçen sürenin "bedelli"ye dönüştürülmesi...
TSK'nın bu öneriyi-formülü makul karşılayacağını sanıyorum. Her fırsatta "milletin ayrılmaz bir parçası" olduğunu söyleyen kendisi değil miydi?
Dolayısıyla bırakın çadırla-konteynırla uğraşmayı... "Çadırkentler"de ve sokaklardaki çadırlarda yaşamaya çalışan insanlar kalıcı konutları yapılana kadar kışlalarda kalsınlar. Bu öneriyi Milli Savunma Bakanı da değerlendirse iyi olur...
yenişafak
Bu yazı 1,269 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
17 Aralık 2011
'Harbe hazırlık' ve Bahçeli'den 'suikast hazırlığı' yorumu
-
20 Kasım 2011
Çadırlarda yaşayan depremzedeler kışlalara yerleştirilsin
-
19 Kasım 2011
'Bedelli' tartışması ışığında Uğur Kantar cinayeti
-
22 Mayıs 2011
'Darbecilik genleri': Büyük bir keşif!
-
7 Şubat 2011
Kıbrıslı Türkler ne diyor?
-
16 Ocak 2011
RTÜK Kanunu'nun 'yayın ilkeleri'
-
26 Eylül 2010
Yeni anayasa'?
-
10 Temmuz 2010
Kötümser mi –yoksa- iyimser mi olmalıyız?
-
28 Mart 2010
Paket'e ilişkin 'üç tarz'ı siyaset'
-
7 Aralık 2009
DTP'ye de dokunma!
-
29 Kasım 2009
İki karar da problemli (2)
-
16 Kasım 2009
'Dersim Açılımı'
-
5 Ekim 2009
'Yargı' bizi çıldırtmadan…
-
14 Eylül 2009
'Vatan hizmeti'nin sapkın bir tarifi: İşkence yapmak
-
2 Ağustos 2009
Çözüm 'Türkiye modeli' çerçevesinde aranmasın sakın
-
27 Temmuz 2009
YÖK'ün aldığı kararın 'önümüzü açtığı' doğru mu?
-
9 Şubat 2009
Bir tahliye kararı
-
18 Ekim 2008
Başbakan'ın desteği
-
12 Temmuz 2008
Konuyu ikisi de bilmiyor muydu zaten?
-
23 Haziran 2008
'Lalalık pedagojisi'ne devam
Yorumlar
+ Yorum Ekle