Nuh Gönültaş
0 0 0000
Herkes ölür ama sadece bazıları yaşar!
Depremde yıkıntılar arasında kalarak ölmek ile yanarak ya da donarak ölmek arasında ne fark var?
Ya da şöyle soralım:
Bir şekilde, mesela depremden kurtulup da sonrasında donarak ya da yanarak ölmek arasında ne fark var?
Bir kere, ölümün tecrübesi yok. Ölümü deneyemeyiz yani.
Ölümün ne olduğunu, nasıl olduğunu, sonrasında neler olduğunu anlamak için bir deneme yapalım da bu iş neyin nesidir anlayalım çabası içine giremeyiz.
Bu çabaya girenler intihar etmiş olurlar çünkü girdikleri yerden çıkamazlar!
Bu bilgi bu boyuttayken insanın ulaşabileceği bir bilgi değil.
Ölümü biliriz de nasılını, niçinini bilemeyiz.
Çünkü ölüm ancak kişinin sadece kendisinin tecrübe edebileceği bir şey.
Üstelik tecrübe ettikten sonra da dönüp bu tecrübeyi yaşayanlarla paylaşma gibi bir lüks de yok insan için.
O halde nasıl öldüğümüz değil de nasıl yaşadığımız önemlidir diyebilir miyiz?
Deriz, demeliyiz.
Çok severim bu sözü: "Herkes ölür ama sadece bazıları yaşar."
Kim söylemişse müthiş bir laf etmiş. Bu sözü söyleyen kişiyi tanımak isterdim. Bu sözü söyleyebilen kişinin karşısında eğilmek, "Hey bilge insan, arif adam, hikmet sahibi zat lütfen bana nasihatte bulun" demek isterdim.
Kendimi peygamberin karşısında ondan nasihat isteyen sahabileri gibi hissetmeyi, hayatın, ölümün ve ötesinin anlamını onlar gibi kavrayabilmeyi, onlar gibi ölümden korkmamayı isterdim.
Ölüm kaçınılmaz
Bizler her şeyi isteriz ama ölmeyi asla istemeyiz. Ama bu bizim için kaçınılmaz bir sondur.
Fakat bu aynı zamanda bilebildiğimiz, önceden öngörebildiğimiz tek şeydir hayatta.
Bir saniye sonrasını, az sonrasını, yarını, geleceği bilemeyiz. Ama bir saniye sonra ya da biraz sonra veya bir müddet sonra öleceğimiz bilgisi kesin bir bilgidir bizim için.
Nasıl garip bir durum değil mi?
Hiçbir şeyi önceden bilemiyorsun fakat sadece ve sadece öleceğini biliyorsun.
Tabii düşünenler için söylüyorum.
Ölümü düşünmeyenlere, ölüme meydan okuduğunu söyleyenlere, Azrail'e çalım attığını sananlara hayat bir şey söylemez. Böylelerine ancak ölüm anlatabilir gerçeği.
Öleceğiz ama ne zaman ve nasıl öleceğimiz bizim için gayb, yani olan veya olacak olan ama önceden bilinemeyecek bir olgu.
Şimdi...
Diyelim ki, insanın ölümüne yol açabilecek herhangi bir felaketi önceden öngörebilseydik.
Mesela depremi önceden haber alabilseydik, ölümden kaçıp kurtulabilmek mümkün olabilecek miydi?
Tabii ki hayır!
Ama bu demek değil ki çürük binalar yapıp onların içinde meskun olalım. Dere yataklarına evler yapalım, sel gelsin götürsün...
İnsanın en büyük hatası Allah'a meydan okuyabileceğini sanması, bir şekilde onun çizdiği çizginin dışına çıkabileceğini düşünmesidir.
Oysa bu mümkün değildir. İnsan kuşatılmıştır.
Kuşatılmış insan için, meydana gelen ya da gelebilecek her hadisatın karşısında titremekten kurtulabilmenin tek yolu "teslim" olmaktır.
Bir kuyrukluyıldızın dünyaya çarpmasından, deprem olmasından, sel basmasından, denizlerin kabarmasından, tsunamiden, toprak kaymasından, akşam uyuyup sabah uyanamamaktan korkmaktan ancak ölümü ve öldüreni kabullenerek kurtulabiliriz.
Depremi ya da olacak başka bir felaketi bir süre öncesinden haber alıp canımızı kurtarabilmek o an için mümkün olabilir ama bu başka felaketlere yol açabilir. Bunu tesadüfler teorisi ile açıklamaya çalışanlar çıkabilir ama biliyoruz ki "kainatta tesadüfe tesadüf edilmez."
Kim daha merhametli
Deprem olurken evinden fırlayan kişiye yoldan geçen araba çarpıyor ve ölüyor. Bu kişi depremde mi ölmüş oluyor yoksa trafik kazasında mı?
Ya da uçağını kaçıran yolcu o uçak düşünce ölümden kurtulmuş mu oluyor?
Depremi önceden öngörüp bir an önce sağlam yerlere gitmek için, sağlam yerleri kapmak için birbirimizi öldürmeyeceğimiz ne malum?
Böyle bir durumda ölü sayısının depremde öleceklerden daha fazla olacağı büyük ihtimaldir.
Demek ki, Allah bizden daha merhametlidir ve bizim gibi aciz değildir.
Bir şekilde depremden kurtulanların daha beter bir şekilde ölmelerine, Van'da olduğu gibi yanarak veya donarak ölmelerine sebep olan insandır!
Hiç bilemeyiz ki, Allah bu dünyadan alır ama daha güzel bir mekanda, mesela cennetinde misafir eder.
O halde en iyisi tevekkül ile yaşamak ve tedbirli olmaktır.
Neylersin ölüm herkesin başında
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerede, nasıl, kaç yaşında
Bir namazlık saltanatın olacak
Taht misâli o musalla taşında.
bugün
Bu yazı 1,842 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
8 Temmuz 2012
Delikli demir ile mertlik arasındaki ilişki...
-
5 Temmuz 2012
İki arada bir derede ölüm!
-
28 Haziran 2012
Dessas-ı ehli dünyanın hafiyeleri veya satılık kalemler...
-
26 Haziran 2012
Kılavuzu NATO olanın...
-
17 Haziran 2012
Davet ile davete icabet...
-
5 Haziran 2012
AK Parti celladına gülümserken...
-
31 Mayıs 2012
Kürtaj emanete ihanettir!
-
13 Mayıs 2012
28 Şubat dalgaları ve hükümetin kıyıları...
-
26 Nisan 2012
CHP'nin tarihi en yumuşak yeri...
-
24 Nisan 2012
Vatana ihanetin yasal dayanağı olur mu?
-
19 Nisan 2012
Peki, AK Parti iktidarı bin yıl sürecek mi?
-
17 Nisan 2012
Çevik Bir nefreti, Tayyip Erdoğan sevgisi...
-
14 Nisan 2012
Adaletin rövanşı...
-
8 Nisan 2012
İçimizdeki darbeciler yüzünden...
-
29 Mart 2012
Gazete kapatmak çağ dışı bir çözümdür...
-
22 Mart 2012
Talimatla akreditasyon olur fakat demokrasi olmaz...
-
13 Mart 2012
Liderlik cesareti...
-
8 Mart 2012
Stratfor ve WikiLeaks gazeteciliği!
-
1 Mart 2012
Bu ülkede 28 Şubatlar bitmez!
-
26 Şubat 2012
15 yıl sonra yeniden ''şubat soğuğu!''
Yorumlar
+ Yorum Ekle