Şahin Alpay
0 0 0000
Anadolu'daki bekleyiş, AB standartları
Şerif Mardin'in teşvikiyle ve zamanla öğrendiğim şeylerin başında şu geliyor: Dindar olmayabilir, dine karşı olabilir, dinî inançları hayat tarzınıza tehdit görebilirsiniz.
Ama (bilimin işaret ettiği) şu gerçekleri dikkate almak zorundasınız: İnsanlar var oldukça dinî inançlar da var olacaktır. Tıpkı modernizmin (Aydınlanma Düşüncesi'nin) olduğu gibi, dinlerin de özgürlükçü yorumları vardır. Türkiye'nin özelliklerinden biri de, Sünniliğin ve Aleviliğin özgürlükçü yorumlarının hakim olması, bağnaz yorumlarının hayli marjinal kalmasıdır.
Türkiye'de hakim olan özgürlükçü İslam yorumunun köklerinin 13. ve 14. yüzyıl mutasavvıf düşünürlerine (Mevlânâ, Yunus Emre ve diğerlerine) uzandığı söylenebilir. I. Meşrutiyet'i hazırlayan aydınlar (başta Namık Kemal) liberal ilkelerle İslamî ilkelerin sentezine çalıştılar. II. Meşrutiyet'i hazırlayanlar arasında aynı sentezin peşinde olanlar da yer aldı. İstibdada karşı çıkanlar arasında (Mardin'e göre, "bir kulağı İslam'da, öteki kulağı modernitede" olan) Nur cemaatinin öncüsü Said Nursi vardı. Tarikat geleneğinden gelen Nursi, baskıcı modernizme ve pozitivizme karşı çıktı; dinin bilimle, inancın özgürlükle barışık olduğu bir İslam yorumu geliştirdi; eleştirel düşünceyi, bireysel ve siyasal özgürlükleri savundu.
Nursi'nin yorumunu ilerleten Fethullah Gülen oldu. Gülen'in telkinleriyle yurtiçinde ve dışında ticaret, sanayi, medya kuruluşlarından, okul ve üniversitelerden, dernek ve vakıflardan oluşan bir din - temelli toplum hareketi ortaya çıktı. (Helen Ebaugh'nun kitabı, hareketin nasıl işlediğine dair iyi bir fikir vermekte.) Hareketin gözlemleme fırsatı bulamadığım bir faaliyeti olmadığını söyleyebilirim. Mardin'in kuşkulandığı türden bir siyasî iktidar amacı görmüyorum. Mensupları namaz kılan, oruç tutan ve dinin icaplarını yerine getiren kimseler; ama Mardin'in hareketin kurduğu (eğitim bakanlıkları denetiminde olan) okullarda öğrencilerin namaz kılıp, oruç tutmak zorunda bırakıldıklarına dair, gerçeklerle ilgisi olmayan iddiayı nereden çıkardığını anlayamadım.
Gülen hareketinin Türkiye ekonomi politiğine dolaylı etkileri olduğu ise muhakkak. Kültürel eğilimleri itibarıyla dindar ve muhafazakâr, ama ekonomik görüşleriyle liberal, siyasî görüşleriyle demokrat olan ("İslamî Kalvinistler" olarak da anılan) Anadolu kökenli burjuvazinin Gülen'in daha çok çalışıp, kazanıp, şirketlere okullara yatırım yapmayı, böylelikle ülkenin zenginleşmesine ve sosyal adalete kavuşmasına hizmet etmeye yönelik telkinlerinden etkilendiği ortadadır. Gülen'in Milli Görüş hareketine yönelttiği eleştirilerin AKP'nin "İslamcı gömleği"ni çıkarıp (Ergun Özbudun ve William Hale'e göre) Hıristiyan Demokrat partileri andıran, Müslüman Demokrat bir kimliği benimsemesinde rolü olduğu açıktır. Hareketin çok önemli bir özelliği de, Türkiye'nin dünyaya açılmasına büyük bir katkı yapmakta oluşu. Hareket bütün din ve kültür bölgelerine yayılan işadamları, okullar, diyalog dernekleri ile barış köprüleri kuruyor.
Gülen hareketinin polise, yargıya, bürokrasiye hakim olduğu; mensuplarının, üstlerinden değil hareketten emir aldıklarına dair iddiaların komplo teorilerinden öte bir geçerliliği olduğu ispata muhtaç. Son derece ademi merkeziyetçi bir ilişkiler ağından oluşan hareketin bir emir-komuta zinciri içinde olduğunu tahayyül etmek çok yanıltıcı. Hareketin elbette eleştirilmesi gerekir. Ciddiye alınması gereken temel eleştiriler, gereğince şeffaf olmaması ve suçlamalara karşı aşırı defansif bir tutum takınması. Dinsel niteliği nedeniyle yıllar yılı baskı gören, kovuşturma tehdidi altında bırakılan bir toplum hareketinin bu özellikleri sergilemesi şaşırtıcı değil. Gülen, hakkaniyetle eleştirenlerin elini öperiz diyor.
Sonuç olarak benim Anadolu'da gördüğüm bekleyiş, baskıcı, "korkunç" bir İslam yorumunun değil, AB standartlarının hakim olması. 2004'te AB üyeliği isteyenlerin oranı dörtte üçe yakındı, bugün bile yarıya yakın.
Bu yazı 1,167 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
21 Temmuz 2012
Oyumu geri alıyorum
-
2 Haziran 2012
Nükleer yalanlar ve gerçekler
-
19 Mayıs 2012
Uludere, Ankara'nın karanlık dehlizlerinde
-
29 Ekim 2011
Anadolu'daki bekleyiş, AB standartları
-
20 Ağustos 2011
Şiddet, çözüm değil şiddet üretir
-
19 Ekim 2010
Türkiye gittikçe Batı'ya yaklaşıyor
-
26 Haziran 2010
Türk dış politikası liberaldir
-
22 Mayıs 2010
Ey asker, siyasete karışma!
-
8 Mayıs 2010
İsmet İnönü'ye de adil olmalıyız
-
1 Mayıs 2010
Niye profesyonel ordu?
-
3 Nisan 2010
'Lider sultası'ndan kurtulabilir miyiz?
-
20 Mart 2010
Ermeni sorunu, aydınlar ve siyasiler
-
6 Mart 2010
Vesayet rejimi nasıl kuruldu ve işledi?
-
20 Şubat 2010
Demokrasilerde 'kontrol ve denge' nasıl sağlanır?
-
13 Şubat 2010
Militarizm ne Ortaylı'ya, ne de MHP'ye yakışır
-
2 Temmuz 2009
Genelkurmay Başkanı'na açık mektup
-
11 Haziran 2009
'Türkiye çantada keklik değil'
-
23 Nisan 2009
Zorunlu asimilasyon başarılı olamadı
-
12 Şubat 2009
TSK'nın saygınlığını korumalıyız
-
7 Haziran 2008
Militan demokrasi değil, militan devlet
Yorumlar
+ Yorum Ekle