Mahmut Övür
0 0 0000
Arap Baharı'nı kim kirletiyor?
Televizyonlardaki o vahşet sahnesini her izlediğimde ürperdim. Yaralı diktatör Kaddafi'yi linç eden öfkeli kalabalık bir yandan bağırıyor bir yandan da cep telefonlarıyla görüntü çekiyor. Ve çağdaş dünya da bu vahşet tablosunu zafermiş gibi izliyor. Mersin Toros Üniversitesi'nde katıldığımız anayasa panelinden dönerken Prof. Dr. Doğu Ergil şöyle diyordu:
"Kaddafi'nin sonunu görünce, aklıma 'İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlak yozlaştırır' sözü geldi ve ben onu biraz değiştirdim; İktidar körleştirir, mutlak iktidar mutlak körleştirir. Arap coğrafyasında şu anda olan bu..."
Evet, körleşen ve toplumun değişim beklentisini görmeyen "mutlak diktatörler"in yarattıkları "son" kaçınılmazdı. Ya yıkılıp yargılanacaklardı ya da terk edip gideceklerdi. Ama iki gündür Libya'dan izlediğimiz görüntüler hiçbirine uymuyor. Orada tam bir vahşet sahnelendi. Peki, Kaddafi'nin bu sonundan sadece ona benzeyen diktatörler mi bir sonuç çıkartmalı? Dün o diktatörlere destek verip, saray bahçelerine çadır kurduranlar, bugün bu kirli sonucun da yaratıcıları değil mi?
O vahşet tablosunu görünce, onun üzerinden yükselecek "özgürlük ve demokrasi"nin de kirlendiğini düşündüm. "Çağdaş Batı"nın yarattığı o kirli zemin, o coğrafyada geleceği, özgürlüğü ve değişimi simgeleyen "Arap Baharı"nı da kirletiyor... Bu yüzden Osman Baydemir'in tespiti yerinde; "Yirmi birinci yüzyılda kurşun sıkmak haramdır."
Ne yazık ki iktidar hırsının körleştirdiği diktatörler, özgürlük için sokağa çıkanları görmüyor veya görmek istemiyor.
Olup bitenlerden de bir ders almıyorlar... Peki, onlar almıyor da "sivil siyaset" yaptığını söyleyenler alıyor mu? Hâlâ 30 yıl önceki yaklaşımı sürdürenler var. Ama değiştirenler de var... Onları görmezlikten gelmemek gerekiyor. Önceki gün konuştuğum Diyarbakırlı bir arkadaşım şöyle diyordu:
"Sanki herkes kötü gidişe 'dur' diyecek bir sivil sesin çıkmasını bekliyor."
Geçen yıl susturulsa da "silahlı mücadele miadını doldurdu" diyerek radikal çıkış yapan Baydemir, bu kez daha cesur bir çıkışla yeni dönemin işaretini veriyor. Herkesin bu sese kulak vermesi gerekiyor.
Çiçek gibi anayasada Kuran'a yemin
Memur-Sen Ankara'da iki gün sürecek bir "Uluslararası Anayasa Kongresi" düzenliyor. Hem konuşmacıları hem de ele alınacak konular açısından önemli bir kongre bu... Sloganı da bir hayli iddialı: "Yeni Yüzyılda, İlk Anayasal Meydan Okuma" İlk kez sivil bir anayasa yapacağız. Bu açıdan bir meydan okumadan söz edebiliriz ama ilginç bir noktaya eski Adalet Bakanlarından oturum başkanı Oltan Sungurlu dikkat çekti:
"Buradakilerin çoğu vatandaş ne diyor diye bakmaz. Hepiniz bürokratsınız beyler..." Bu aslında altı çizilmesi gereken önemli bir uyarıydı. Uyarının ne kadar gerekli olduğu bizzat o salonda ortaya çıktı. Çünkü adı iddialı bu kongrede en yoğun alkışı "idam cezası" talebi aldı. Şaşırtıcı ama gerçek... Saadet Partisi temsilcisi Lütfi Yalman şöyle diyordu:
"Yeniden idam cezasının gözden geçirilmesi gerekiyor." Yalman, inanç ve düşünce dışındaki suçlarla ilgili bir talebi dile getirdi ama salondakilerin "ezici" çoğunluğunun destek vermesi gerçekten izleyenleri şaşırttı ve "tuhaf" bulundu. Zaten eski Adalet Bakanı Sungurlu da bu nedenle "bürokrasi" uyarısını yaptı. Saadet Partili Yalman, "yemin" meselesini de gündeme taşıdı. "Hepimizin ortak yaklaşımı sivil anayasa olmalı. Bu milletin yüzde 99'u Müslüman ise bu milletin inancı dikkate alınmalı. O nedenle isteyen Kuran, isteyen İncil isteyen inandığı şey üzerine yemin etmeli..."
"Elbette toplumu oluşturan her kesimin inancı, etnik yapısı ve değerleri dikkate alınmalı. Ancak bir sorunu dile getirirken "toplumun yüzde 99"u yani "ezici çoğunluk" üzerinden anlatması kaygı yarattı. Oysa insan hakları açısından yüzde birle yüzde 99 arasında hiçbir fark yok. Bu ezberin de artık değişmesi gerekiyor.
Memur-Sen'in düzenlediği Anayasa Kongresi'nin açılış konuşmasını Meclis Başkanı Cemil Çiçek yaptı... Çiçek, çok şey söyledi ama bence süreci anlatan en önemli tespiti, anayasa yapım sürecine toplumun her kesiminden "katılım, cesaret, takip ve destek" istemesiydi.
Çiçek'e, Memur-Sen Başkanı Ahmet Gündoğdu, temsili anayasa kitabı ve lale resmi işlenmiş ebru bir tablo hediye etti. Anayasa ve tabloyu alan Meclis Başkanı'nın şu sözleri herkesin temennisiydi:
"İnşallah çiçek gibi bir anayasa olur."
sabah
Bu yazı 1,616 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
30 Eylül 2012
AK Parti kongresi ve Barzani
-
28 Eylül 2012
AK Partili Babuşçu iddialı: Yüzde 55
-
23 Eylül 2012
CHP'nin 'Balyoz' ikilemi
-
20 Eylül 2012
Otobüste 200 er
-
18 Eylül 2012
CHP günahlarından arınıyor
-
11 Eylül 2012
CHP hâlâ derdini anlatamıyorsa
-
1 Eylül 2012
Ya silah ya siyaset
-
30 Ağustos 2012
CHP neden Kürt raporu yazamıyor?
-
19 Ağustos 2012
Barışı kirletmemek lazım
-
14 Ağustos 2012
Aygün'ün kaçırılmasında garip sorular
-
10 Ağustos 2012
Diyarbakır'dan Şemdinli'ye bakmak
-
24 Temmuz 2012
Üç CHP'li anlaşamıyorsa...
-
19 Temmuz 2012
CHP'de 'maymuncuk liste' savaşı
-
18 Temmuz 2012
CHP, zamanın ruhunu yakalar mı?
-
17 Temmuz 2012
CHP kurultayı gölgede mi kaldı?
-
8 Temmuz 2012
Siyasetin yeni aktörleri
-
6 Temmuz 2012
CHP'de kurultay pazarlamacıları
-
3 Temmuz 2012
Zana'nın demokratik yolu
-
24 Haziran 2012
Uçak düşürme bir tuzak mı?
-
19 Haziran 2012
Gülen'in kararı neyin sinyali?
Yorumlar
+ Yorum Ekle