Bilal Kemikli
0 0 0000
Şehir, kimlik ve Somuncu Baba
Son yıllarda Anadolu şehirlerinde büyük bir canlanma var. Büyük bir canlanma, kendine gelme çabası… Şehrin kendini bulması, kendi kimliğini yeniden inşa etmesi çabasında olması anlamlıdır.
Şehrin kendini bulması, tarihine gitmesiyle ve değerlerini tanımasıyla mümkün oluyor. Tarih, bize sadece şehrin eski sahifelerini açmaz, aynı zamanda anını ve yarınını anlamlandırmasını sağlar. Bu bakımdan şehrin tarihi, şehrin kimliğini inşa etme niyetinde olan irade için önemli bir kaynaktır. Diğer bir ifadeyle şehir kimliği, tarihinden ve değerlerinden müteşekkildir.
Küreselleşme, hemen her yerde aynı tarz binalar, aynı alış veriş merkezleri, aynı sokaklar, aynı caddeler ve aynı parkları beraberinde getiriyor. Gökdelenler, plazalar ve alış veriş merkezlerinin arasına sıkışan bir şehir… Bir aynilik. Bu aynilik öyle bir noktaya ulaştı ki, tatlar, damak zevkleri de bir birini tekrar eder bir mahiyet kazandı. Keza ağız, şehirde konuşulan dil de zamanla yerini basın ve yayın teşekküllerinin lanse ettiği ortak bir konuşma diline evrildi. Şehirler kimliğini yitirdi… Bu bakımdan bazı yerel yöneticilerin, mülki ve idari amirlerin ve üniversitelerin şehrin tarihine dönük ilmi toplantılar düzenlemesi, araştırmaları ve yayınları teşvik etmesi bu bakımdan önemlidir. Bu yüzden Aksaray’ın kendine gelmesi ve kimliğini yeniden inşa etmesi için, tarihine ve en önemlisi de bağrında yetiştirdiği ve asırlardır sakladığı değerlerine sahip çıkması önemlidir.
Geçtiğimiz hafta böyle bir gaye için Aksaray’daydık… Aksaray, Selçuklu'nun geçiş şehri. Burada Uluslararası Somuncu Baba ve Kültür Çevresi Sempozyumu vardı. Bu sempozyum, Aksaray’da sırlandığı sanılan bir mana ve irfan önderini, bir büyük ruhu tanıma çabasının eseriydi. Evet, her ne kadar bir kâmil insânı tanıma çabası olsa da, esası itibariyle bu faaliyet Aksaraylıların kendisini tanıma çabasıdır. Bunun böyle bilinmesi lazımdır. Zira Somuncu Baba gibi mana önderleri, büyük ruhlar görevlerini yapmış, hizmetlerini ifa etmiş, sözü ve sohbetleriyle bu toprağı mayalamış kâmil insanlardır.
Şunun bilinmesi lazım: Kâmil insanın tanıtılmaya ihtiyacı yoktur; o görevini yapmıştır… Lakin bizim onları tanımaya ihtiyacımız vardır. Biz, işte şu şehirde yaşayan faniler, bu dili konuşan insanlar olarak kendimizi tanımak için, kâmil insanı, büyük ruhları tanımak durumundayız. Onları tanıdıkça kendimiz olacağız, kendimize geleceğiz. Bu bakımdan bendeniz bu gibi sempozyumları kendine geliş şenlikleri olarak tanımlarım. Kendine geliş… İnsan kendine gelirse, yaşadığı şehir de kendine gelecek.
Esasen kâmil insanı tanımak, bütünüyle büyük bir tarihi kültürel mirası tanımak, sahiplenmek, korumak ve tanıtmak anlamına gelir. Çünkü büyük ruhlar eserleriyle ortadadır; geride kalan sivil ve resmi mimari eserler, anıtlar, yazılmış kitaplar, söylenmiş sözler, yakılan ağıtlar, söylenen türküler ve şarkılar… Bütün bunlar kâmil insanın bize bıraktığı mirastır. Daha açık bir ifadeyle şehirleri kâmil insanlar kurmuştur. Gayet tabi bu şehri II. Kılıçarslan kurmuştur; o bir hükümdardır. Ama şehir kurma itibariyle kâmildir… Onu sadece bir sultan olarak görmemek lazım. Öte yandan, tamam II. Kılıçarsalan kurmuş, ama onun bakınız Ak Saray’ı yok. Fakat buraya uğramış, sohbet meclisi kurmuş ve belki burada sırlanmış olan Somuncu Baba’nın maddi ve manevi mirası ortadadır. Şunu demek istiyorum: Maddi sultanlık unutuluyor, ama manevi sultanlık unutulmuyor. Söze hayat veren gönül adamı,hayra çağıran ve sevgiye çağıran mana adamı unutulmuyor. Unutulmuyor, zira o hava gibi, su gibi, ekmek gibi kıymetli. Bu yüzden her şehir onu sahiplenmek ister.
Aksaray’ın Somuncu Baba’dan başka, Pir Ali Aksarâyî ve Cemâlettin-i Aksarâyî gibi daha nice gönül erleri, bu toprağı mayalayan büyük ruhları vardır. Bunların da tanınması, tanıtılması ve anılması lazımdır. Öyle sanıyorum ki, Aksaray’da sayın Valimiz, Sayın Başkanımız ve Sayın Rektörümüz bu meyanda güzel hizmetler ortaya koyacaklardır. Bu işler himmetle, hizmetle hayat buluyor. O yüzden tüm yetkililere, işin mutfağında çalışan isimsiz kahramanlara ve özellikle bu sempozyumun ilmi altyapısını kuran değerli ilim adamı Doç. Dr. Ali Çavuşoğlu’na müteşekkiriz. Onların himmetleri, bizi bugün Somuncu Baba’nın mana sofrasında buluşturmuştur. Ekmekçi Koca’nın “Ekmek Müslümanlar!” dediğini duyar gibiyiz… Bu ekmek, sözdür, manadır. O bir kurucu şahsiyettir ve bu görevi bitmemiştir; bizi burada cem ettiğine göre hala “kurucu şahsiyet” olarak hizmet ifa etmektedir.
Velhasıl Aksaray, kendini arayan bir şehir… Ama nerede arayacağını da bilen bir şehir. Aksaray, diğer şehirlerimiz gibi kendini tarihinde ve değerlerinde bulacaktır. Güzel olan şu ki, Somuncu Baba’nın gölgesinde bu arayış devam etmektedir. Tebrikler, tebrikler!
Bu yazı 3,451 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
11 Nisan 2016
Öğrencime Mektup
-
5 Şubat 2016
Sahici Büyük Kimdir?
-
24 Ocak 2016
Aşkın Yolcuğu'na Dair
-
1 Ocak 2016
Kar taneleri: Semada raks eden dervişler
-
21 Aralık 2015
Eksik Gören Eksiktir
-
10 Ağustos 2015
Çeşm-i Cihân'a Ağıt
-
9 Temmuz 2015
Tevazu: İnsan toprağını işlemek
-
28 Haziran 2015
Ses vermek?
-
24 Haziran 2015
Bu kitap neden yazıldı?
-
4 Haziran 2015
Muhalefeti mi seçeceğiz?
-
10 Mayıs 2015
Ruhuma Sükünet Veren Şehir
-
20 Nisan 2015
Sevgili kızım, beklemeyi bilmeliyiz
-
5 Nisan 2015
Bedhah tuzaklara karşı
-
9 Mart 2015
Bu iyi bir zamandır
-
12 Şubat 2015
Oğluma birkaç not
-
27 Ocak 2015
Öğüt Almak: Nasihatname geleneğimize dair
-
19 Ocak 2015
Son hadiselere ve tartışmalara dair
-
29 Ekim 2014
Dostun Bahçesinde Teferrüç Etmek
-
14 Ekim 2014
Camide buluşalım
-
9 Eylül 2014
Bir Gönül Köprüsü
Yorumlar
+ Yorum Ekle