Taha Kıvanç
0 0 0000
Şişedeki gibi durmaz ki...
Ne zamandır ince ince ördüğü 'kamu diplomasisi' kampanyasının gözleri önünde yıkıldığını gördüğünde Karen Hughes kimbilir ne kadar üzülmüştür. Önce patronu Condolezza Rice'tan azar işitmiştir, sonra da kendisini Teksas'tan bir kez daha Washington'a taşıyan büyük patron George W. Bush'tan...
Karen Hughes Amerikan dışişleri bakanlığında çalışıyor, ama görevi 'teröre karşı savaş' cephesinin propaganda işleri... Ortadoğu'ya 'yeni' sıfatı kazandırmak için girişilen bütün kampanyalar onun eseri. Bunun için muazzam kaynaklar var elinin altında ve işini kolaylaştıracağını düşündüğü kişilere, örgütlere, şirketlere kaynak aktarımında tereddüt etmesi gerekmiyor. Bugüne kadar, propaganda amacıyla, sağa-sola akıtılan paraların toplamı 400 milyon doları geçti...
Karen Hughes
Gelin görün ki, 'zafer günü' olacağı sanılan son girişimi, Karen Hanım açısından, tam bir fiyaskoya dönüştü. "Eline yüzüne bulaştırdı" denir ya, tam öyle oldu...
O gün, 15 ülkenin önemli simaları Roma'da toplanacaktı. Condoleezza Rice, toplantı öncesi 'Yeni Ortadoğu' terimini kullanmıştı; 15 devlet adamı ile BM Genel Sekreteri güler yüzleriyle 'Yeni Ortadoğu'nun doğumuna tanıklık edeceklerdi... Aynı gün, Başkan Bush, Beyaz Saray'da konuk ettiği 'Yeni Irak'ın başbakanı Nuri el-Maliki'yle ortak bir basın toplantısı düzenleyecek ve "İşte görüyorsunuz, Ortadoğu'ya demokrasi geliyor" görüntüsü verilecekti... Irak'ın kuzeyindeki özerk Kürt yönetiminin "Gelin, yatırım yapın" reklâmları da o gün ABD medyasında dönmeye başlayacaktı...
Benim hayal gücüm sınırlı olduğu için, Karen Hughes'un 'kamu diplomasisi' atağı projesinin, o gün, Türk basınında "Irak'a girmedik, fırsat kaçırdık, Lübnan'a gidelim ve fırsatı yeniden yakalayalım" türü yazılar çıkmasını içerip içermediğini bilemeyeceğim.
İşler beklendiği gibi gelişmedi. Beyaz Saray'daki ortak basın toplantısında, Lübnan'a yapılanlara karşı çıkmasa bile en azından Hizbullah'ı eleştiren sözler sarf etmesi bekleniyordu Nuri el-Maliki'nin,; aaa o da ne, Irak Başbakanı, sözü alır almaz, beklenenden çok farklı cümleler sarf etmesin mi? Bush toplantı için özellikle kırmızı kravatını tercih etmişti; 'kırmızı' sertlik ve kararlılık gösterdiği için... Bir ara baktım, Bush'un yüzü kravatından daha kırmızı...
Nevadalı Demokrat senatör Harry Reid'in New York Times'a söylediği şu sözler düş kırıklığını yansıtıyor aslında: "Maliki'nin açıklamaları sorunlu. Müttefikimiz olması gereken Irak'ın yaşanan krizin çözümünde ve Ortadoğu'ya istikrarın yerleşmesinde yapıcı bir rol oynayabileceği konusunda kuşkular uyandıran açıklamalar bunlar..." Senatör Reid, CNN'e de, "Maliki'nin Hizbullah'ı kınamasını beklerdim; Hizbullah'ı kınamayan Irak Başbakanı benim gözümde güvenilirliğini yitirdi" demiş...
Basın toplantısı biter bitmez, Bush, bu olumsuz gelişmeden sorumlu tuttuğu Condoleezza Rice'a demediğini bırakmamıştır herhalde...
Condolezza Rice
Oysa aynı dakikalarda ABD Dışişleri Bakanı Rice ile bakanlığının müsteşar yardımcısı Bn. Hughes'un dertleri başlarından aşkındı. 15 ülkenin önemli isimlerini Roma'ya kadar taşıyarak 'Yeni Ortadoğu' için büyük bir doğum töreni planlamışlardı; fakat racon kessin diye çağırdıkları BM Genel Sekreteri Kofi Annan, törende yaptığı konuşmayla, pişmiş aşa su katıverdi. Annan'a göre, böyle bir toplantıda, Suriye ve İran'ın da mutlaka bulunması gerekirdi...
Aslında zorluk Lübnan'da yıllardır görev yapan BM görevlileri üzerine İsrail uçaklarının o sabah bomba yağdırmasıyla başlamıştı... İsrail yetkilileri inkâr etseler bile, saldırı, doğrudan BM'yi hedef alıyordu ve kasıtlıydı... Roma'da toplananların, "Lübnan'da İsrail'in saldırılarıyla başlattığı Hizbullah'ı etkisizleştirme ameliyesini, BM adına görevi üstlenecek çok-uluslu bir güç devralsın" kararına varması bekleniyordu; İsrail o beklentiyi de bombalamış oldu...
"Bir şeyin kötüye gideceği varsa o şey mutlaka kötüye gider" ve "Kötülükler teker teker gelmez, birbiri ardına gelir" diyen müteveffa Bay Murphy'nin tezleri bir kez daha doğrulanmış oldu.
ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Washington ve Roma'daki çifte hayal kırıklığı yüzünden, olayları ülkesi lehine çevireceğine inandığı için göreve getirdiği Karen Hughes'u fırçalamışsa, şaşırmam...
Karen Hughes'un kendi derdi kendine yeter. Rice'la birlikte Ortadoğu ve Roma'ya doğru uçarken yakıt takviyesi için uğradıkları İrlanda'da, beş gün boyunca Shannon Havaalanında sefil perişan edilen Lübnan asıllı Amerikalılar kendisini tanıyıp sıkıştırmışlar çünkü. Biri, "Güzelim ülkem tahrip edildi" diye bağırmış Karen Hughes'a...
Bush, Rice, Hughes... Hep birden karalar bağlasalar yeridir.
Bu yazı 914 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
17 Eylül 2012
Hem okudum, hem de yazdım
-
4 Eylül 2012
CIA başkanı neden geldi?
-
16 Temmuz 2012
Vicdanım buna da elvermiyor
-
2 Temmuz 2012
Suriye nasıl bir ülke, Suriyeliler nasıl insanlar...
-
21 Mayıs 2012
Bir geziden ilk notlar
-
15 Mayıs 2012
‘Yeni CHP’ nihayet sözcüsünü buldu
-
16 Nisan 2012
Hangi patron, hangi yönetici, hangi yazar içeri alınır?
-
23 Mart 2012
Ben demedim, o dedi
-
13 Mart 2012
Köşemi bugün Cumhurbaşkanı Gül’e bırakıyorum
-
9 Mart 2012
TR325 kodadlı becerikli uzman...
-
20 Şubat 2012
‘Operasyon’ diye ben buna derim
-
30 Ocak 2012
Davos’ta Türkiye dersi
-
27 Aralık 2011
Bu yılın Cumhurbaşkanlığı büyük ödülü...
-
12 Aralık 2011
Ak Parti üzerine hesaplar
-
9 Aralık 2011
Gül vetoya ne zaman karar verdi?
-
14 Kasım 2011
Kriz çıkaranlar gidiyor, ama yerlerine gelenler de yabancımız değil
-
24 Ekim 2011
Kaddafi’nin son demleri...
-
3 Ekim 2011
Dr. Sallaso’nun kunduzunun izinde
-
29 Ağustos 2011
Ben meraklı bir insanım, özür dilerim
-
26 Ağustos 2011
Bütün kepazeliklerin anasını açıklıyorum
Yorumlar
+ Yorum Ekle