En Sıcak Konular

Bilal Kemikli



Bilal Kemikli
0 0 0000

Bereketli bir ömür



Bir ömrü ilimle geçirmek… Okumakla, yazmakla ve tedrisle geçirmek. Hatta bir ötesini söyleyeyim, ilim ortamına doğmak. Evet, ilim halkasında doğmak, orada yoğrulmak, pişmek.

Bu ne güzel bir hayat.

Ne güzel bir ömür.

Bu güzelliği hangi zenginlikle satın alabilirsiniz? Orada geçer akçe, sabırdır, gayrettir, inançtır. Bir ömrü sabırla, gayretle ve inançla taçlandırmak, ilim ve irfan vadisinde terakki etmek… Ne kadar temiz, ne kadar hoş, ne kadar bereketli bir hayat.

Bugün çoğumuz bu hayatın özlemi içindeyiz. Evet, birçoğumuz da ilim ve irfanın zenginleştirdiği hayattan gafiliz. Mevki, makam, para ve gösteriş hırsı, çağımızın yegâne itibar kaynağı oldu. Çocuklarımızı ya popçu ya topçu yapma çabasındayız…

Bu karamsar tabloya rağmen, hamdolsun ilmi ve irfanı önceleyen yüce gönüller de var. Dün akşam bu yüce gönüllü âlimlerimizden birinin emeklilik yemeğindeydik. Gerçi hocamız orada söyledi, âlimin emekliliği olmaz; ama resmi görev, süreli görevdir, bir yere gelir biter.

Hocanın emekliliği, resmi görevlerden azade olmasıdır. O, artık yeni eserler yazacak, konferanslar verecek, belki küçük çaplı da olsa ders halkalarında talipleri okutmaya devam edecek.

Hangi hocamızdan söz ediyorum? Bir âlimin ilk erkek çocuğu olarak doğan, beş yaşında geleneksel eğitime başlayan, bütün bir ömür talebeliği devam eden, okuyan, araştıran ve hayatını ilimle bereketlendiren hocamız… Evet, Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz’dan söz ediyorum. Çaykaralı büyük âlim ve şair Hasan Râmi Efendinin mahdumu Yunus Vehbi Hoca.

Yemekler yendi, sohbet başladı… İlim adamının emeklilik yemeğinde de sofrada ilim var. İlim konuşuldu. Çaykara uleması, İstanbul Yüksek İslâm’daki öğrencilik ve kıdemli hocalardan başlayarak söz döndü dolaştı otuz dört yıl görev yaptığı Bursa’ya geldi. İpekçilik’te ilk yıllar, ilişkiler, ders halkaları, sosyal katkılar ve kurulan vakıflar…

Bir ilim adamının hikâyesi.

Bitmeyen, yarınlara kalacak olan bir hikâye.

Kâh düşündüren, kâh güldüren hatıralar… Dostluklar.

Bendeniz Fakülteye sonradan intisap eden birisi olarak bu hikâyenin nesrindeyim? Belki hep dinledim; ama altı yıl önce buraya geldiğimde Yunus Vehbi bey büyük bir öğrenme arzusuyla kapımı çalmış ve bendenizden babası merhumun şiirlerini ezbere okuduğu ve divanını istinsah ettiği 17. Yüzyıl sufi şairlerinden Sunullah-ı Gaybî hakkında bilgi istemişti. Onun “hoş geldin” ziyareti, yeni bir şeyi öğrenmek niyetini taşıyordu.

Bu ilim aşığıyla dostluğumuz şiir ve bilhassa Gaybî vesilesiyle tomurcuklanmıştı. Sonra gene ilim sohbetleriyle gelişti. Babasının şiirlerini derleyip toparladığında, onları bir kitaba dönüştürmeye niyet etmişti. Şiirleri okuyup tasnif ettim ve haddim olmayarak bu kitaba takriz yazma emrini yerine getirdim. Mahrem Sözler, böylece ortaya çıktı.

Dostları, hocanın dostlarını ve hocayı dinlerken hep bu hatıralar canlandı. Hep o ilim aşkı, hocanın gözlerindeki ışık ve heyecanı düşündüm. Ben bunları düşünürken hoca babasından aldığı terbiyeyi anlatıyor ve şu beyti naklediyordu:

“Dilersen mülk-i firdevsi

Okut okuduğun dersi”

İşte bereketli ömrün sırrı bu beyitte gizli: Oku ve okut… Anlatılan hatıralarda belirgin bir şekilde ortaya çıkan da hocalık vasfı oldu. Fakülte sınırlarını aşan bir hocalık… Ne diyelim? E, bize düşen niyazdır; onu yapalım: Hak, ilimle geçen bereketli ömrünü daha da bereketlendirsin, nice eserler yazasın ve nice öğrenciler yetiştiresin aziz hocamız. Gönlün her daim şen olsun.

HÂMİŞ

Akşam yemekte Mustafa Kara hocamızın yokluğu fark edildi. Fark edildi, zira o olsaydı Karadeniz’in nükteleri salonu doldururdu. Hem, Yunus Vehbi Beyin daktilosundan da söz ederdi



Bu yazı 5,417 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 11 Nisan 2016 Öğrencime Mektup
    • 5 Şubat 2016 Sahici Büyük Kimdir?
    • 24 Ocak 2016 Aşkın Yolcuğu'na Dair
    • 1 Ocak 2016 Kar taneleri: Semada raks eden dervişler
    • 21 Aralık 2015 Eksik Gören Eksiktir
    • 10 Ağustos 2015 Çeşm-i Cihân'a Ağıt
    • 9 Temmuz 2015 Tevazu: İnsan toprağını işlemek
    • 28 Haziran 2015 Ses vermek?
    • 24 Haziran 2015 Bu kitap neden yazıldı?
    • 4 Haziran 2015 Muhalefeti mi seçeceğiz?
    • 10 Mayıs 2015 Ruhuma Sükünet Veren Şehir
    • 20 Nisan 2015 Sevgili kızım, beklemeyi bilmeliyiz
    • 5 Nisan 2015 Bedhah tuzaklara karşı
    • 9 Mart 2015 Bu iyi bir zamandır
    • 12 Şubat 2015 Oğluma birkaç not
    • 27 Ocak 2015 Öğüt Almak: Nasihatname geleneğimize dair
    • 19 Ocak 2015 Son hadiselere ve tartışmalara dair
    • 29 Ekim 2014 Dostun Bahçesinde Teferrüç Etmek
    • 14 Ekim 2014 Camide buluşalım…
    • 9 Eylül 2014 Bir Gönül Köprüsü

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,744 µs