En Sıcak Konular

Cengiz Çandar


Cengiz Çandar
0 0 0000

Türkiye'nin doğru Suriye pusulası



Türkiye, Suriye halkının geleceğini belirlemekte ne kadar önemli ise Suriye'deki gelişmeler de Türkiye'ye iyi gelecek.

Son zamanlarda duyduğum en zarif, en ironik, en ‘siyasi’ açıklama geldi Türk diplomasisinden. Suriye Devlet Başkanı Başşar Esad’ın uzun bir suskunluk süresinden sonra yaptığı 70 dakikalık konuşmanın ardından Türkiye’nin tutumu şöyle ifade edildi:
“Eğer Başşar Esad, Suriye halkını tatmin ederse bizi de tatmin eder.”
Suriye halkının merakla beklenen konuşmadan sonra tatmin olup olmadığı hiç vakit geçmeden belli oldu. Lazkiye’de, Homs’da, Hama’da, Şam’ın dış semtlerinde, ta Irak sınırındaki Abu Kemal’de insanlar konuşmadan duydukları hayal kırıklığı içinde sokaklara dökülüp gösterilere başladılar. Keza, Halep’te de üniversite öğrencileri.
Lazkiye’de göstericilerin ‘yalancı, yalancı’ diye tempo tuttukları haberi geldi. Türkiye’ye sığınmış 10 bin kişi ise televizyon ekranından Başşar Esad’ı izlerken, ekrana ayakkabılarını fırlatmaya ve slogan atmaya başladılar.

Yeni ve somut hiçbir şey yok
Bir önceki yazıyı, konuşmanın başlamasına kısa süre kala yazmış ve aslında bir risk almıştım. Ya Başşar Esad, Türkiye’nin kendisinden istediği reformları yapacağını açıklasaydı?
Böyle bir beklenti de vardı. Bir gün öncesinden, Başşar’ın Baas Partisi’ni ülkenin yönetici partisi olarak belirleyen anayasanın 8. maddesinin kaldırılacağını ilan edeceği haberi yayılmıştı.
O maddeyle birlikte Müslüman Kardeşler’in yasal çalışmasını yasaklayan 49. maddenin kaldırılmasından söz etmesini bekleyenler bile vardı.
Hiçbiri olmadı. Şam Üniversitesi’nde konuşan Başşar Esad, yıl sonuna kadar anayasa değişikliği için çalışılacağını söyledi. Reform konusunda bir ‘ulusal diyalog’ başlatacağından, o konuda ve yolsuzlukla mücadele için komisyonlar kurulacağından söz etti. “Kaos sürerken reform olmaz” diye kestirip attı.
Şehirlere giren tankların geri çekilmesinden ise söz etmedi.
Somut hiçbir şeyden de söz etmedi.
Buna karşılık, halkın masum taleplerini istismar eden ‘sabotörler’den, Suriye’nin bir ‘komplo’yla karşı karşıya olduğundan bol bol söz etti.
Nasıl da bildik söylem değil mi?
Olaylara karışan ‘kötü kişiler’in sayısını 64 bin olarak verdi.
O 64 bin kişi bertaraf edilirse, Suriye halkı da, her şey de rahatlayacaktı.

Çok zayıf; peki iyi mi?
Başşar Esad’ın konuşmasını dikkatle izleyen, bazılarını yakınan tanıdığım, görüşlerine önem verdiğim, çoğunlukla Lübnanlı, Arap gözlemcilerin değerlendirmelerini gün boyu izledim.
Aralarından biri, ünlü El Hayat gazetesinin eski sahibi Cemil Mrouwe, şu sıra yaşamakta olduğu Abu Dabi’den, “Başşar’ın bu konuşmasıyla Suriye’yi yönetmeye ehil olmadığını kuşku bırakmayacak biçimde gösterdi. Artık, başarısızlık tescil belgesini almıştır” diye yazdı.
Cemil Mrouwe’ye vakit geçirmeden, Beyrut’tan bir başka Lübnanlı, Daily Star gazetesinin en parlak siyasi yorumcusu olan Michael Young’dan alaycı bir soru geldi: “Başşar ne zamandan beri Suriye’yi yönetiyordu?” diye.
Nice zamandır vurguladığımız da bu zaten: Başşar Esad, Suriye’nin lideri filan değil; iktidardaki Esad ailesinin bile lideri değil o. Suriye’ye pençelerini geçirmiş, boğazına kadar yolsuzluğa batmış, istihbarat örgütlerine ve ordunun subay kademesine hükmeden zalim bir aile çekirdeğinin sözcüsü. O kadar.
Diktatörlüğün temiz yüzlü fotoğrafı. O yüzden belirli bir aldatıcılık da sağladı. Türkiye’nin yöneticilerinin şahsi dostluğunu da kazandı. Yaygın ve her vakit yanlış olan bir kanıya yol açtı: “Başşar iyi ama etrafı kötü. Aslında o iyi şeyler yapmak istiyor ama ‘Suriye derin devleti’ izin vermiyor” gibisinden.
‘Kötü aile çevresi’ olan ‘iyi çocuk’tan iyi ve güçlü lider çıkmıyor. O da zulmün sözcülüğünü yapmakla durumu idare ediyor demektir. Eğer, bu yapının bir parçası değilse, ‘iyiliği’nin de kimseye hayrı yok demektir.

Türkiye doğru yönde
Türkiye’nin yöneticileri, iyi ki, kendilerini Başşar Esad ile şahsi ilişkilerinin ‘iyiliği’ ve yakınlığına kaptırmadan, demokratik bir Türkiye’ye yakışan tavrı alıyor ve pusulalarını Suriye halkına göre ayarlıyorlar.
Halka dayanan bir yönetim yapısının, komşu ve kardeş bir halkın gelecek ufkunu, onun taleplerini, onun stratejik çıkarlarını esas alması, Türkiye’nin stratejik-ulusal çıkarlarıyla da uyum halindedir.
Gerek Abdullah Gül’ün gerekse Tayyip Erdoğan’ın, vicdanlarını ve siyasetin doğrularını, Başşar Esad ile bunca yıldır geliştirmiş oldukları duygusal ilişkilere feda etmemiş olmaları mutluluk vericidir.
Abdullah Gül, Başşar’ın konuşmasının ardından, konuşmanın ‘yeterli olmadığını’ belirtti.
Suriye’deki rejim, son üç ayın gelişmelerinden alması gereken dersi almamış olduğunu Başşar Esad’ın konuşmasıyla ortaya koydu. Daha da önemlisi, alamayacağını; almasının mümkün olmadığını da.
İşin bu yönü şaşırtıcı değil. Bu tür rejimlerin yapısal olarak değişemeyeceği ve düzelemeyeceği görüşünü defalarca dile getirmiş biri olarak, benim açımdan Başşar Esad’dan bir hayal kırıklığına uğramış olmak söz konusu da değil.
Suriye halkı korku duvarını bir kere yırtmayagörsün, amansız saldırılara karşı boyun eğmemeye bir kere karar versin; bu rejimin sonunun geleceği belliydi ve öyle oldu.
Suriye rejimi çok uzun süre dayanamaz. Ancak birçok nedenden ötürü, çok kısa süre içinde de gitmez.
Bu da, maalesef ve maalesef, Suriye’de hatırı sayılır uzunlukta bir süre daha kan göreceğiz anlamına geliyor.

Sıra Şam ve Halep’e gelince...
Rejimin aslında çok da desteksiz olmadığına işaret edenler, büyük gösterilerin ülkenin iki büyük merkezi Şam ve Halep’te olmadığını hatırlatıyorlar.
Doğru. Şu anda ‘çevre’ kopuyor zaten ‘merkez’den. Halkın Şam ve Halep’te ‘sahaya çıkması’ zaten rejimin sonu demektir. Ya görülmemiş bir katliam olmasıyla –ki, Şam’da ve Halep’te olması orduyu çatlatır ve rejimin sonunu getirir- veya ‘merkez’de de halkın ayağa kalkmasıyla rejim çöker.
Çok kısa zamanda olmasa da, çok da uzak olmayan bir gelecekte o noktaya varacağız.
Türkiye, artık bölgede ‘statüko’ya değil, ‘değişim’e oynuyor.
Bu tercih (veya Suriye’nin ortaya çıkardığı bu zorunluluk –isterseniz öyle deyin), Türkiye’de de değişim dinamiğini canlı tutacak.
Türkiye, Suriye halkının geleceğini belirlemekte ne kadar önemli ise, Suriye’deki gelişmeler de, Türkiye’ye iyi gelecek.

radikal



Bu yazı 1,481 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 2 Mart 2012 'İç savaş salgını' ve 'korunma yolları'...
    • 8 Şubat 2012 Türkiye, Suriye'de savaşa mı gidiyor?
    • 13 Temmuz 2011 Diyarbakır DTK'nın, BDP Ankara'nın
    • 22 Haziran 2011 Türkiye'nin doğru Suriye pusulası
    • 14 Haziran 2011 Yeni anayasa için AK Parti-BDP-CHP uzlaşması
    • 13 Mayıs 2011 İktidar Kürt sorununu anlamalı
    • 16 Nisan 2011 AK Parti'nin Güneydoğu'da 'siyasi ricatı...'
    • 12 Nisan 2011 Aday listelerini okuma kılavuzu
    • 1 Mart 2011 Hoca ve 28 Şubat'ın cenazesi
    • 22 Şubat 2011 Libya: Osmanlı dominosu ve Bingazi'deki kan davası
    • 19 Şubat 2011 Ergenekon faturası
    • 5 Şubat 2011 Mısır'ın tarih yazdığı gün...
    • 8 Ocak 2011 Hizbullah tahliyesi mi rönesansı mı?
    • 5 Kasım 2010 TAK, ne kadar PKK, ne kadar 'Ergenekon?'
    • 29 Ekim 2010 'Tek Cumhuriyet'in iki Ankara'sı
    • 26 Ekim 2010 Bu gidişle katilden çocuk yaratılacak
    • 6 Ekim 2010 Washington'daki Türkiye
    • 1 Ekim 2010 Daha seyahatin başı, çözümün eşiği değil...
    • 29 Eylül 2010 Türkçeye onurunu iade edin
    • 21 Eylül 2010 Hakkâri provokasyonuna inat

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,977 µs