Murat Yetkin
0 0 0000
Ankara'nın zor kararı
ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, yarın Roma'da yapılcak Lübnan konferansına, dün sürpriz bir ziyarette bulunduğu Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora ile görüşmesinden aldığı tepkiyle katılıyor. Sinyora, en azından Rice ile görüştüğü sırada, makamına bomba düşmeyeceğinden emindi. İsrail ordusu, Rice'ın bulunduğu yeri bombalamazdı. Aynı sıralarda İsrail hükümeti, ülkesine atılacak her Hizbullah roketine karşı, Lübnan'da 10 evin yerle bir edileceği tehdidini açıklıyor, ABD yönetimi ise, İsrail'e Hizbullah sığınaklarını yok etmede kullanılmak üzere zırh delici yüksek teknoloji ürünü bombaların sevk işlemlerini tamamlıyordu. Lübnan'daki onbinlerce yabancı uyruklunun yanı sıra Lübnan vatandaşının kara ve denizyoluyla tahliyesi ise devam ediyordu. İsrail hükümetinin de Hizbullah roketlerinin menzilindeki kuzey bölgelerinde yaşayan sivil halkı iç bölgelere tahliye etmeye başlaması, tarafların planlarını çatışmaların hemen sona erdirileceği üzerine kurmadıklarının işaretini veriyordu.
Lübnan'da yaşanan savaşın Ortadoğu'ya yayılması tehlikesi, yarın Roma'da Türkiye dahil bir düzine dışişleri bakanını bir araya getirecek konferansın ana konusunu oluşturuyor. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül bu akşam Roma'ya uçuyor. Bu konferans sonucu, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne Lübnan'ın güneyine, Hizbullah militanları ile İsrail ordusu arasında tampon oluşturacak şekilde bir barış gücü oluşturması teklifi götürülmesi beklentisi mevcut.
Lübnan'da süren insanlık trajedisinin iki asli aktörü, İsrail ve İran, konferansta yok. Ancak bu durum dışında da konferanstan bu beklentiyi yerine getireceği umudu besleyenlerin sayısı fazla değil. Diplomatik kuliste Fransa'nın Konferans'ta ABD'ye ateşkesin sağlanmamasından sorumlu olduğu için sert eleştiri yönelteceği, hatta ABD'nin bu konferansa İsrail'e biraz daha zaman tanımak amacıyla onay verdiği yolunda iddialar konuşuluyor. Böyle bir güvensizlik ortamı mevcut.
Üstelik, Roma'dan karar çıksa, BM'ye götürülse ve orada onaylansa, Lübnan'da oluşturulacak 10-20 bin kişilik barış gücünün belkemiğini Fransa ve Türkiye'nin kurması konuşulan senaryolar arasında. Lübnan, Fransa'nın eski sömürgesi, daha önce imparatorluk Türkiyesi'nin topraklarının bir parçası. Her iki ülkenin de bölgede tarihi ve kültürel bir derinliği var.
Türk hükümetinin, belli koşullar altında Lübnan Barış Gücü oluşturulması halinde buna katkı vereceği anlaşılıyor. Bu koşulların başında bir BM Güvenlik Konseyi kararı çıkması, ateşkesin sağlanması (yani gücün barışı temin değil, barışı koruma işleviyle çalışması), gücün yetkilerinin ve görev yapma koşullarının iyi tanımlanması geldiği de anlaşılıyor. Bu koşulların oluşması halinde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın TBMM'ye bir tezkere sunarak, yurtdışına asker göndermek için izin isteyecek. Yani ABD'nin Irak'ı işgal harekâtı öncesi, Anayasa'nın 92'nci maddesi gereği 1 Mart 2003'te Meclis'te izlenen işlem tekrarlanacak.
İlk bakışta, Ak Parti'nin de, CHP'nin de Lübnan'daki trajedinin durması yönünde Meclis oylaması yönünden bir sıkıntı yaşamayacakları görüntüsü mevcut. Ancak bu ihtimal somutluk kazandıkça, muhalefet saflarında da, iktidar saflarında da, şimdi bastırılmış durumda olsa da varlığını şiddetle hissettren bir unsur, olanca sıcaklığıyla su yüzüne çıkacaktır: Her gün askerlerini, polislerini PKK'nın terör eylemlerine şehit verdiği halde, Irak'taki PKK kamplarına müdahale edemeyen Türkiye'nin, İsrail ve Hizbullah ateşinin arasına neden askerlerini gönderdiği sorulmaya başlayacaktır.
Irak'taki PKK varlığı ve mevcut durum, Türkiye'nin Lübnan'da muhtemel barış gücüne asker gönderip göndermeme kararı üzerinde etkili olacaktır.
ABD'nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson'un dün TOBB'daki konuşmasında yine sabır ve sonuç vaat etmesi, Başbakan Erdoğan'ın, (Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin 'Türkiye'nin müdahalesine izin verilmeyeceği' sözlerine atfen) Irak terörizmle mücadele konusunda üzerine düşeni yapmazsa, Türkiye'nin yapacağını söylemesi gündelik politikanın parçaları olarak görülüyor. Ancak bölgedeki genel tablo içinde bazı boşlukları dolduruyor, bir anlam ifade ediyor.
Ankara'yı zor kararlar bekliyor.
Bu yazı 1,129 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
22 Mart 2012
İki önemli mesele
-
15 Mart 2012
Türkiye'nin yeni deniz stratejisi üzerine
-
23 Aralık 2010
Şahin'den çağrı: Siyasi partiler yasası değişmeli
-
11 Aralık 2010
Üniversitelerde ikinci 68 mi?
-
5 Aralık 2010
Ankara'dan Tel Aviv'e: Özür insani-siyasi diye ayrılamaz
-
21 Kasım 2010
'Diyarbakır'da 3. bir yol açabiliriz'
-
19 Kasım 2010
'Füze kalkanında mutabakata yakınız'
-
15 Kasım 2010
2010 model Ecevit çıkışı
-
7 Kasım 2010
Hem AK Parti hem de CHP'de merkeze açılım
-
23 Ekim 2010
Bedelli görüşülmedi ama söz siyasetin
-
18 Ekim 2010
Gül ve Demirel'le dinleme üzerine
-
3 Ekim 2010
Siyaset sahnesinde bu kez çok güzel hareketler var
-
30 Eylül 2010
ABD, Irak sınırında güvenlik şeridine destek verdi
-
26 Eylül 2010
Bilim dünyasına biraz daha ilgi
-
16 Eylül 2010
CHP'nin hatası ve faturası
-
11 Eylül 2010
Öcalan 'boykot' dedi, tansiyon yükseldi
-
30 Temmuz 2010
Kılıçdaroğlu: Geçmişteki yanlışları telafi ediyoruz
-
25 Temmuz 2010
Orduda değişim
-
22 Temmuz 2010
Başbakan hesaplaşacaksa madde 35 ve YÖK'ü kaldırsın
-
20 Temmuz 2010
AB elçisi: Yeni bir İran istemiyoruz
Yorumlar
+ Yorum Ekle