En Sıcak Konular

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta



Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta
0 0 0000

Dahiliyecimi istiyorum



Geçen gün Medimagazin’ de “Tıp öğrencilerinin iç hastalıklarıyla ilgili görüşleri değişti” başlıklı bir yazı vardı.

Archives of Internal Medicine” dergisinin 25 Nisan 2011’de yayınlanan sayısında yer alan bir makalenin haberleştirildiği yazıda özetle söylenen şu:

“ABD’de dâhiliyede uzmanlık yapmak isteyen tıp öğrencisi sayısı azaldı. 1990’da dâhiliye alanında uzmanlık yapmak isteyen öğrenci oranı yüzde 9 iken, 2007’de bu oran yüzde 2’ye düştü.”

Halinden hiç de memnun olmadığı ifadesinden belli olan iç hastalıkları uzmanı Dr. Erkan Cüre bu habere şu yorumu göndermiş:

“Bu performans sistemi dahiliyeyi bitirdi. Dahiliye uzmanı hastanenin en çok çalışan en ağır hastalarına bakan en az dönerini alan gece acile mekik dokuyan kişisidir. İsteyen varsa hala yazsın dahiliyeyi. Biz de pişman olduk ama vakit geçti.”

Durum ülkemizde nasıldır bilemiyorum ama bu satırları okuyunca olaya çok başka bir boyuttan bakan “Dahiliyecimi istiyorum” başlıklı yazımı hatırladım:

Dahiliyecimi istiyorum

Tıp bilimindeki baş döndürücü gelişmelerin birçok olumlu yönleri olmakla birlikte, kaçınılmaz olarak bazı olumsuzlukları da var.

Bir taraftan tomografiler, MR’lar sayesinde vücudun herhangi bir organındaki, henüz hiçbir belirti vermeyen milimetrik tümörler saptanabiliyor. 

Anjiyo ile kalbin veya beynin hangi damarının ne kadar daralmış olduğu belirlenebiliyor ve ameliyata gerek kalmadan bu damarı açmak ya da genişletmek mümkün olabiliyor.

Anne karnındaki bebeğe cerrahi bir girişim uygulanabiliyor.

Bardak dibi kalınlığında gözlük camı ile ancak görebilen hastalar, lazerle dürbün gibi gözlere sahip olabiliyorlar.

Bütün bunlar hep tıptaki gelişmelerin, teknolojideki ilerlemelerin ve uzmanlaşmanın getirdiği avantajlar. Belirli bir organın, hatta sadece belirli bir hastalığın uzmanı olan hekimler, elbette o konuda çok daha fazla bilgiye, tecrübeye ve maharete sahip oluyorlar.

Her organın uzmanı var

Günümüzde, artık her organın bir uzmanı var: Böbreklere nefrologlar, karaciğere hepatologlar, kalbe kardiyologlar, kansere onkologlar, kan hastalıklarına hematologlar, mide ve bağırsaklara gastro-enterologlar, akciğerlere pnömologlar, romatizmaya romatologlar… bakıyor.

Hatta bunların bile alt grupları var. Meselâ, pnömologlar yani akciğer hastalıkları uzmanlarının bazıları sadece astımla, bazıları sadece tüberkülozla, bazıları sadece kanserle, bazıları sadece zatürree ile ilgileniyor, diğer akciğer hastalıklarına karışmıyorlar.

Oysa geçmiş yılların ‘dahiliyecileri’ çok fazla tahlile gerek bile duymadan, tansiyondan kalp krizine, romatizmadan anemiye, astımdan zatürreeye, hepatitten gastrite, diyabetten böbrek yetersizliğine kadar her türlü hastalığı hem teşhis ve hem de tedavi ederlerdi.

‘Hariciyeciler’, yani cerrahlardan ise kaçan kurutulurdu. Aldılar mı bisturilerini ellerine, apandisitten ülsere, kırıklardan çıkıklara, hemoroitten safra taşına, kıl dönmesinden kansere bulduklarını keserler, biçerler, dikerlerdi.

Göz doktorlarının da çeşitleri var

Durum, organları ilgilendiren uzmanlıklarda da farklı değil, hatta daha bile kötü. Meselâ, eskiden bir göz hastalıkları uzmanı her türlü göz hastalığına bakar, teşhisini koyar, ilacını, damlasını veya gözlüğünü, lensini verir, gerekiyorsa ameliyatını da aslanlar gibi yapıverirdi hastasının.

Ama bugün öyle değil, göz doktorlarının kendi içlerinde bir sürü alt uzmanlık dalları var artık. Kimi retinacı, kimi kataraktçı, kimi glokomcu, kimi şaşılıkçı, kimi lazerci, kimi lensçi, kimi korneacı…

Üstelik de, retinacı katarakta karışmıyor, korneacı glokomdan anlamıyor, lazerci üveite şaşı bakıyor. Gelecekte sağ göze, sol göze bakan uzmanlar bile türeyebilir, şaşırmayın.

Onun için gözünden bir sorunu olan şöyle gönül rahatlığı ile bir göz hastalıkları uzmanına gitmeye çekiniyor, çünkü glokomu olanın lazerciye gitmesi ile üroloğa gitmesi arasında fazla fark kalmamış durumda.

Aşırı uzmanlaşmanın olumsuzlukları

Bu ‘aşırı uzmanlaşma’ birçok soruna da yol açabiliyor. Meselâ, bir yüksek tansiyon hastası elinde tomar tomar tahlillerle, röntgenlerle doktor doktor dolaşmak zorunda kalıyor.

Önce hipertansiyoncuya gidiyor. Yüksek tansiyonun kalbini etkileyip etkilemediğinin anlaşılması için bir kardioloğun, beyninde hasar yapıp yapmadığının belirlenmesi için de bir nöroloğun, hatta bazen bir nöro-şirürjiyenin kapısını çalması gerekiyor. Şekeri için diyabetçiye, diyetinin düzenlenmesi için bir diyetisyene görünmeden de olmuyor. Tansiyon hapı öksürük yaptığı için akciğerciye, midesine dokunduğu için de bir gastro-enteroloğa uğraması şart oluyor.

Her gittiği doktor da, ultrasondan akciğer fonksiyon testlerine, eforlu elektrodan talyum sintigrafisine, şeker yüklemeden tiroit fonksiyonlarına dizi dizi tahliller istiyor.

Bu gidiş gelişlerde, kuyruklarda beklemelerde başına herhangi bir kaza gelip ortopedi veya acil cerrahiye gitmesi gerekmese bile, sonunda bir psikiyatrist konsültasyonu kaçınılmaz oluyor.

Hadi, gelin de dahiliyeciyi aramayın.

KAYNAKLAR

http://www.medimagazin.com.tr/ana-sayfa/dis-haberler/tr-tip-ogrencilerinin-ic-hastaliklariyla-ilgili-gorusleri-degisti-1-76-34728.html

http://archinte.ama-assn.org/cgi/content/short/171/8/744



Bu yazı 1,677 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 31 Ekim 2014 Günde 3 bardak süt kemik kırığı ve ölüm riskini artırıyor
    • 14 Mayıs 2013 Akademik sahtekârlık geleneğinin kime ne zararı var
    • 11 Aralık 2012 Yakında ruh hastası olmayan kalmayacak
    • 9 Ekim 2012 Bir Türk tıp alanında Nobel alabilir mi?
    • 3 Ekim 2012 Burun damlaları ile aldatılıyor muyuz?
    • 2 Ekim 2012 Kimi kime şikâyet edelim?
    • 1 Ekim 2012 Türkiye'de mamografi taramaları rezaleti
    • 16 Eylül 2012 Mamografi taramalarına karşıyım
    • 10 Eylül 2012 Modern tıbbın son numarası: Aşırı teşhis
    • 8 Eylül 2012 Mamografi kanser riskini arttırıyor
    • 7 Eylül 2012 Benzer ilaç nedir?
    • 28 Ağustos 2012 Meme taraması saç taramaya benzemez
    • 14 Ağustos 2012 Antibakteriyel ürünlerdeki büyük tehlike
    • 6 Ağustos 2012 Sağlıklı suda hiçbir mikrop olmamalıdır
    • 30 Temmuz 2012 Enerji içecekleri yasaklanmalıdır
    • 23 Temmuz 2012 Damacana mı musluk suyu mu?
    • 10 Temmuz 2012 İlaç tanıtımında bundan iyisi Şam'da kayısı
    • 23 Haziran 2012 Bir sağlık haberi skandalı
    • 13 Haziran 2012 Ot-Çöp tüccarlarından alacağımız dersler de var
    • 17 Nisan 2012 Sönmez gene döndü

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,306 µs