En Sıcak Konular

Nasuhi Güngör


Nasuhi Güngör
0 0 0000

Esad’ın uzatma dakikaları



Suriye’de gerginlik tırmanıyor. Tunus ve Mısır’da başlayan isyan zincirinin, sadece bu iki ülkeyle sınırlı kalmayacağını öngörenler haklı çıktı.

Acaba ortada bir büyük ‘master plan’ var ve bunu uygulayanlar adım adım ilerliyorlar mı? Yoksa her biri birbirinden farklı dinamiklerle ilerleyen bir süreci mi yaşıyoruz? Bunları şimdilik bir kenarda tutalım.

Suriye, gerek bölgedeki yeri ve önemi, gerek küresel aktörlerin ona biçtiği stratejik değer ve gerekse de Türkiye ile yakınlığı açısından olağanüstü önemde. Bu ülkedeki muhtemel bir iktidar değişikliği, bölgedeki tüm dengeleri zincirleme değiştirecek ya da etkileyecek güce sahip.

Nusayri yönetimini, Ayetullah Humeyni’nin kardeşlik fetvasıyla kendisine yakınlaştıran, Şam üzerinden Lübnan’daki gücünü artıran İran açısından Suriye ayrı bir yerde duruyor. Tahran-Şam arasındaki ittifakın ‘stratejik’ olduğunu söylemek asla yanlış değil, hatta eksik bile kalır.

Ancak son yıllarda peş peşe gelen hadiseler, Tahran’ın Şam üzerindeki etkisini sarsmaya başladı. Refik Hariri suikastı, Suriye’nin Lübnan’dan geri çekilmesi, Şam yönetiminin Ankara ile ciddi bir yakınlaşmaya girmesi bu sürecin birer parçası oldu.

***

İran’la 30 yıldır ciddi bir işbirliği içinde olan Suriye’nin, kaderini tümüyle bu ülkeye bağladığını söylemek elbette abartılı olur. Şam’ın Emevilerden bu yana gelen tarihsel birikimi, kendisini bir tek seçenekle bağlamayacak kadar derinlik sağlıyor. Bu kıvraklığı bazen Moskova, bazen Paris, hatta yakın dönemde Washington üzerinden nasıl sergilediğini hep birlikte gördük.

Oğul Esad dönemi, bu ülkede bazı reformların başlangıcı olarak görülüyordu. Nitekim göre

ve başladığı ilk günlerde verdiği mesajlar da bu yöndeydi. Ancak devamı, tıpkı bölgedeki diğer ülkelerde verilen sözlere benzedi. Lazkiye merkezli lobinin gücü tüm ağırlığıyla devam etti ve ülkedeki diğer unsurların siyasi hayata katılımıyla ilgili ciddi bir adım atılmadı.
Esad ailesi bunları yaparken bazen Tahran’a yaslandı. Kimi zaman da sahip olduğu stratejik avantajları iyi tartarak ‘Dünyaya açılırım, ama iktidar dengelerimi bozmamanız şartıyla’ mesajını verdi.

Esad rejimi uzatmaları oynuyor. Şu anda Batı’nın kendisine ‘Nusayri-laik’ denkleminde tanıdığı kredileri tüketmekle meşgul. Sorun, Batı’nın Esad yerine gelecek alternatiflerle ilgili endişelerinin devam etmesi.

***

Öte yandan rejimin kendi içindeki karanlık unsurların nasıl işlediği, yeri geldiğinde kendi insanına karşı ne denli acımasız olabildiğini bir kez daha görüyoruz.

Baba Esad’ın Hama’da gerçekleştirdiği büyük katliamın acısı hala taze. Aradan geçen yıllar boyunca en azından bazı adımlar atılabilseydi, şimdi bu yaraların sarılması mümkün olabilirdi. Fakat bizde ‘Dersim Katliamı’nı savunan Onur Öymen misali bir anlayış Şam’da ağırlığını hala koruyor.

Şu günlerde ortaya çıkan olaylar ve genel gidişatla ilgili yapılan ‘dış mihrak’ açıklamaları elbette tümüyle boş değil. Tıpkı Tunus’ta, Mısır’da ve diğer ülkelerde olduğu üzere dış dinamikler, içerideki hareketliliği kendi lehlerine kullanmak için çalışıyorlar.

Peki bunları söylediğimiz zaman her şey bitiyor mu? Yani Suriye’de her şey düzgün gidiyor da, işleri sadece dış güçler mi karıştırıyor? Bir azınlık yönetimi yıllar yılı ülkede her şeyi elinde tutarken, şimdi insanların hak talep etmelerini sadece bu parantezde ifade etmek haksızlık değil mi?

Tüm bunların ortasında ne söyleyeceği ve nerede duracağı en önemli olan ülke Türkiye. Buradan devam edeceğiz.

star



Bu yazı 1,361 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 6 Nisan 2013 Kraliyet patron, biz taşeron muyuz?
    • 27 Eylül 2012 Ordu neden değişmek zorunda
    • 21 Eylül 2012 Eylül ayının kara listesi
    • 14 Eylül 2012 Yeni Türkiye ve yeni ekonomik model
    • 13 Eylül 2012 Libya saldırısı ve Türkiye’nin kodları
    • 3 Eylül 2012 Türkiye’nin yalnızlığı ve Mısır
    • 30 Ağustos 2012 Ankara-Paris rekabeti
    • 24 Ağustos 2012 İstihbarat zaafı var mı?
    • 23 Ağustos 2012 BDP niçin çıldırdı?
    • 17 Ağustos 2012 Fırsat treni telaşı
    • 16 Ağustos 2012 Yola nasıl devam edeceğiz?
    • 10 Ağustos 2012 ‘Gergin Barış’ın sonu mu?
    • 6 Ağustos 2012 PKK’nın intiharı
    • 27 Temmuz 2012 Henüz vakit varken
    • 20 Temmuz 2012 Suriye sorunu ve Türkiye’nin özgüveni
    • 19 Temmuz 2012 Şam’daki patlama ve Moskova’daki Türkiye
    • 28 Haziran 2012 Türkiye itibar mı kaybediyor?
    • 22 Haziran 2012 Mısır, Suriye ve derin iktidarlar
    • 21 Haziran 2012 Müzakere akıldır, güçtür
    • 14 Haziran 2012 Beka endişesinin dayanılmaz cazibesi

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,009 µs