En Sıcak Konular

Nasuhi Güngör


Nasuhi Güngör
0 0 0000

Yeni Türkiye ve başkanlık sistemi



Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dün verdiği bir röportajda başkanlık sisteminden söz etmesi, Ankara’da gündemi bir anda hareketlendirdi. Bu açıklamaların gündemde böylesine fırtına koparması da ilginç. Zira Başbakan bu değerlendirmeleri ilk kez yapmıyor. Erdoğan’ın röportajda ‘Başkanlık sistemini destekliyor musunuz’ sorusuna verdiği ilk cevap şöyle:

‘Bireysel olarak demokratik bir anlayış içerisinde halkımın talebi doğrultusunda yıllar önce belediye başkanlığım dönemimde ileri sürdüğüm bir konudur. Halkı böyle bir talebe olumlu yanıt vermesi halinde böyle bir adım atılabilir.’

“Bu konuyu referanduma sunacak mısınız?” sorusuna da şu cevabı veriyor:

‘Sunulabilir. Şu anda hemen sunulsun diye bir şey söz konusu değil. Bu seçim öncesinde de zaten gündemimizde değil. Seçim sonrası konuşulabilecek şeyler.’

Dayatma değil, tartışma

Peki Türkiye 12 Haziran seçimlerinin ardından bir ‘başkanlık sistemi’ tartışması mı yaşayacak? Başbakan’ın dünkü sözleri, şu ana kadar başkanlık sistemiyle ilgili söylediklerinden farklı değil aslında. Erdoğan, öncelikle meselenin kamuoyunda tartışılmasını istiyor. Belli ki bu tartışma, 12 Haziran sonrasında daha da yükselecek olan anayasa gündemiyle paralel olarak ilerleyecek.

Geniş kesimlerin katılımı ve mutabakatıyla bir yeni anayasanın ortaya çıkması konusunda Başbakan Erdoğan yakın tarihte son derece net açıklamalar yaptı. Anayasanın oluşum sürecinin sadece bir metin yazımı ya da akademik faaliyet olmayacağını, toplumun her kesiminin katılımıyla oluşacak mekanizmaların yeni anayasayı şekillendireceğini ifade etti.

Kuşkusuz ‘başkanlık’ tartışması, anayasa ihtiyacı üzerinde ortaya çıkacak mutabakattan daha farklı bir zeminde ya da tansiyonda tartışılacak. Hatta bir anayasadan öte, Türkiye’nin yeni bir toplumsal sözleşme’ye ihtiyacı olduğunu düşünenlerin bir bölümü, ‘başkanlık’ konusunda kaygılarını ifade edecek.

Zaten Erdoğan da kamuoyuna bir ‘başkanlık’ sistemi dayatmaktan değil, tartışmaktan söz ediyor.

Bir başka açıdan ‘Başkanlık’

Dün ‘Türkiye’nin cesur hamlesi’ başlığı altında Başbakan Erdoğan’ın kritik Irak ziyaretini değerlendirdik. Nitekim bizdekini bir hayli aşan biçimde bu ziyaretin yankıları Arap ve İslam dünyasında devam ediyor.

Türkiye’nin ‘başkanlık sistemi’ adı altında gerçekten köklü bir değişime ihtiyacı var mı? Mevcut parlamenter sistem revize edilerek ya da gerçekten geniş kesimlerin katılımıyla bir anayasa yazarak yola devam etmek mümkün mü?

Bu soruları önümüzdeki dönemde çok tartışacağız. Ama bunu yaparken, meselenin sadece kendi sınırlarımızı ilgilendiren boyutları olmadığını, hatta Türkiye’nin dünyadaki yeni rolüyle doğrudan ilgili olduğunu da unutmayalım.

Mevcut tablo özetle şu: Soğuk Savaş döneminin algılarıyla beslenen, dünyadaki yeni değişim rüzgarını anlamaya çalışsa da, alışageldiği zihin konforunu bırakmamak için direnen bir bürokrasi ve siyaset dünyası. Bu paralelde dünyayı okumaya çalışan iş dünyası, medya ve okur yazar kesim.

‘Başkanlık sistemi’, tüm bunları hayli zorlayacak bir yeni algıyı ve zihniyeti beraberinde getirecek bir tartışma. Buna ne kadar hazırız, gerçekten böyle bir tartışmayı sahici ve sağlıklı olarak yürütebilir miyiz; bunu görmek için çok fazla beklemeyeceğiz anlaşılan.

Önündeki geniş coğrafyada çok daha hızlı kararlara ve cesur adımlara imza atacak bir Türkiye, ‘başkanlık sistemi’yle bu rolü daha rahat üstlenebilir mi?

Böyle bir tartışma için iyi bir başlangıç noktası olabilir.

star




Bu yazı 1,379 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 6 Nisan 2013 Kraliyet patron, biz taşeron muyuz?
    • 27 Eylül 2012 Ordu neden değişmek zorunda
    • 21 Eylül 2012 Eylül ayının kara listesi
    • 14 Eylül 2012 Yeni Türkiye ve yeni ekonomik model
    • 13 Eylül 2012 Libya saldırısı ve Türkiye’nin kodları
    • 3 Eylül 2012 Türkiye’nin yalnızlığı ve Mısır
    • 30 Ağustos 2012 Ankara-Paris rekabeti
    • 24 Ağustos 2012 İstihbarat zaafı var mı?
    • 23 Ağustos 2012 BDP niçin çıldırdı?
    • 17 Ağustos 2012 Fırsat treni telaşı
    • 16 Ağustos 2012 Yola nasıl devam edeceğiz?
    • 10 Ağustos 2012 ‘Gergin Barış’ın sonu mu?
    • 6 Ağustos 2012 PKK’nın intiharı
    • 27 Temmuz 2012 Henüz vakit varken
    • 20 Temmuz 2012 Suriye sorunu ve Türkiye’nin özgüveni
    • 19 Temmuz 2012 Şam’daki patlama ve Moskova’daki Türkiye
    • 28 Haziran 2012 Türkiye itibar mı kaybediyor?
    • 22 Haziran 2012 Mısır, Suriye ve derin iktidarlar
    • 21 Haziran 2012 Müzakere akıldır, güçtür
    • 14 Haziran 2012 Beka endişesinin dayanılmaz cazibesi

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,523 µs