En Sıcak Konular

Nasuhi Güngör


Nasuhi Güngör
0 0 0000

Türkiye’nin Kaç Tercihi Var?



Dünya ekonomisinin devleri arasına giren, G-20 zirvesinde kendisine kalıcı bir yer edinen, İslam Konferansı Örgütü’nün en etkin üyesi olan, BM Güvenlik Konseyi’nin geçici üyeliğine seçilen, etrafındaki binbir çatışmaya ve ayaklanmaya rağmen ‘model’ olma özelliği tartışılan bir ülkenin gündeminde neler olmalı?

Mesela şunlar mı?

Ne idüğü belirsiz bir kadının iddiaları üzerinden birbirini avlamaya çalışan halef-selef siyasetçiler ve bu girdabın içinde savrulup duran ana muhalefet partisi. Soğuk Savaş döneminin zihin dünyasını ayakta tutmak için çırpınan muhtelif siyasi partiler ve kurumlar. Bunların etrafında dönüp duran bir kamuoyu.

Yoksa bunlar mı?

Türkiye’nin yeni rolünü doğru değerlendirmek ve daha etkin hale getirmenin yollarını aramak. İnsan gücünü bu yeni duruma göre tekrar şekillendirmek. Kendi kamuoyunuzu, ülkenizin yeni rolüne hazırlamak. Kronik sorunlarınızı, bir büyük devlete yakışır biçimde çözüm sürecine sokmak. Gündelik tartışmaların bu sürecin önünü tıkamasına engel olmak.

Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye’nin bu ayak bağlarından kurtulması zaman alacak.

***

Kim ne kadar ilgilenir bilemiyorum. Daha düne kadar dünyanın pekçok ülkesinde ‘sivil toplum’dan bahsetmek, kıyıda köşede birkaç küçük örgütlenmeye karşılık geliyordu.

Bugün ‘sivil toplum’ örgütleri ve onların ortaya çıkardığı hareketlilik, dünyanın en önemli ‘değişim’ dinamiği.

Arkasında şu güç var, onu Soros finanse ediyor, ötekini bilmem kim hareket ettiriyor diye istediğiniz kadar tartışabilirsiniz. İsteyen dünkü Yugoslavya’ya bakar. Dileyen bugünkü Mısır’a. Sivil toplum örgütleri üzerinden ayaklanmalar başlatılıyor, ülkeler parçalanıyor ve yeni bir dünya oluşuyor.

Oysa şöyle de bakabilirsiniz. Sivil toplum dinamikleri üzerinden dünyanın büyük güçleri operasyonlar yapıyor. Acaba aynı dinamikleri kendi doğal sınırlarımızda biz nasıl harekete geçirebiliriz.

***

Bölge gücü olmak, küresel aktör olarak anılmak sıradan bir durum değildir. Önce bunu doğru anlayalım.

Dünyadaki herhangi bir gücün, dün başka bir aracı, bugün sözgelimi sivil toplum dinamiklerini harekete geçirmesini, eli kolu bağlı izlemek ya da eleştirmek marifet sayılamaz.

Asıl marifet, Türkiye’nin bu alandaki kendi dinamiklerinin önünü açmak ve etki alanını genişletmektir.

Yakın bir tarihe kadar, Ankara’nın gündeminde kendi etrafında olup bitene dönük bir bakış açısı ya da ilgiden söz etmek neredeyse imkansızdı. Sadece politik algıları değil, neredeyse tüm diplomasi, güvenlik ve istihbarat kurgusu, yerel düzeyde şekillenen, dünyayı içeriden dışarı değil, dışarıdan içeri okuyan bir tercih. Yakın geçmişin özeti kabaca böyleydi.

***

Şimdi, bu okuma biçimini tersine çeviren, dolayısıyla kendisine sorun dayatılmasını çaresizce bekleyen pasif duruşun yerini, çözümlerin parçası olan aktif bir tutum alıyor.

Bu duruşu, zengin ve tarihsel derinlikten beslenen araçlarla donatmak zorundayız. Batı’daki ‘sivil toplum’ serüveniyle bizimkisi arasındaki farkları da dikkate alarak, bu alandaki boşluğu doldurabilecek dinamikleri desteklemek, yönlendirmek ve onları doğal sınırlarımızda etkin hale getirmek zorundayız.

Hala toplumun değerleriyle ve bu değerleri temsil eden yapılarla kavga etmeyi marifet sayanlar, ne olup bittiğini bir de bu cepheden görmek zorunda.

star



Bu yazı 1,430 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 6 Nisan 2013 Kraliyet patron, biz taşeron muyuz?
    • 27 Eylül 2012 Ordu neden değişmek zorunda
    • 21 Eylül 2012 Eylül ayının kara listesi
    • 14 Eylül 2012 Yeni Türkiye ve yeni ekonomik model
    • 13 Eylül 2012 Libya saldırısı ve Türkiye’nin kodları
    • 3 Eylül 2012 Türkiye’nin yalnızlığı ve Mısır
    • 30 Ağustos 2012 Ankara-Paris rekabeti
    • 24 Ağustos 2012 İstihbarat zaafı var mı?
    • 23 Ağustos 2012 BDP niçin çıldırdı?
    • 17 Ağustos 2012 Fırsat treni telaşı
    • 16 Ağustos 2012 Yola nasıl devam edeceğiz?
    • 10 Ağustos 2012 ‘Gergin Barış’ın sonu mu?
    • 6 Ağustos 2012 PKK’nın intiharı
    • 27 Temmuz 2012 Henüz vakit varken
    • 20 Temmuz 2012 Suriye sorunu ve Türkiye’nin özgüveni
    • 19 Temmuz 2012 Şam’daki patlama ve Moskova’daki Türkiye
    • 28 Haziran 2012 Türkiye itibar mı kaybediyor?
    • 22 Haziran 2012 Mısır, Suriye ve derin iktidarlar
    • 21 Haziran 2012 Müzakere akıldır, güçtür
    • 14 Haziran 2012 Beka endişesinin dayanılmaz cazibesi

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,478 µs