En Sıcak Konular

Hasan Cemal


Hasan Cemal
0 0 0000

Kraliçe, Gül ve değişim üzerine...



Oxford’da tarih insanı ezebilir! Ne zaman bu şehre yolum düşse, içimde böyle tuhaf duygular uyanır.
Sokak aralarında, kolej binalarında tarihle flört edercesine gezinirken, bu mekânlarda yüzyıllar boyu sanki hiçbir şey değişmemiş diye düşünebilirsin.
Ama aynı zamanda değişimin ipuçları da vardır. Galiba bunları yakalayabildiğin ölçüde tarih karşısında yenik düşmezsin.
Tarihi bilmen lazım.
İnsanlığın nereden nereye gittiğini yerli yerine oturtamazsan, tarih paçalarından çeker durur insanların da, toplumların da...
Buralarda hiç değişmemiş gibi duran, tarihe direnmiş görüntüsü veren bu üniversite mekânlarında yaşanan büyük değişimlerle, bilime yapılan katkılarla insanlığın önü açılmış...
Oysa, bir zamanlar dini fanatizm kol gezmiş bu diyarda. İngiltere Kralı bilmem kaçıncı Henry asırlar öncesi Oxford’u ele geçirirken, “Papa’ya değil, Kral’a biat ediyorum” diye kâğıt vermeyen Katoliklerin kafasını kesmiş...
Hafif yağmur çiseliyor.
Kurşuni bir hava, kasvetli.
Cumhurbaşkanı Gül, İslami Araştırmalar Merkezi’ndeki konferansında, toplumların değişimiyle ilerlemesinde ‘özeleştiri’nin, kendi kendini sorgulamanın ya da eleştirel düşünmenin altını çiziyor.
Erzurum’dan başörtülü genç kız, Oxford’da tıp okuyor. İstanbul’dan genç bir adam, Türkiye’nin ilk motor sporları mühendisi çıkmaya hazırlanıyor. Gül’e soru sormak için ayağa kalkan başı bandanalı genç kız, İranlı...
Rhodes House bir başka âlem, duvarlarında tarihin oynadığı cilvelerle...
Siyah Afrika’daki İngiliz sömürgeciliğinin ağababası Cecile Rhodes’un büstünün önünde, ırkçılığa karşı barışı sembolü Nelson Mandela’nın güler yüzlü resmi...
Bu resmi uzlaşmanın, barışmanın bir simgesi olarak niteliyor, Cumhurbaşkanı Gül onuruna Rhodes House’taki yemekte ilk konuşmayı yapan profesör...
Şanslıyım, yemekte yanıma Avrupa’nın önde gelen entelektüellerinden, Oxford’lu tarih profesörü Timothy Garton Ash düşüyor.
Soğuk Savaş yıllarında özellikle Doğu Avrupa’daki totaliter zihniyet ve rejimlere karşı mücadelesiyle bilinen T. G. Ash, “Bir yanım akademisyen, bir yanım gazeteci, belki de ikisi birden” diyor.
Türkiye’deki ‘değişim’i izlediği anlaşıyor. Türkiye’nin eninde sonunda Avrupa Birliği’ne gireceğine inanıyor ve bunu destekliyor.
Sözü bir ara Türkiye’de başörtüsü ve örtünme meselesine getiriyor, bu meselenin ‘karmaşıklığı’na değiniyor. Üniversitedeki başörtüsü yasağının artık fiilen sona erdiğini, bu yasağın da 1980 sonrası askeri darbe dönemiyle başladığını söyleyince şaşırıyor.
Türkiye’de demokratik değişime uzun yıllar ayak bağı olan ve asker-sivil niteliklere sahip ‘bürokratik vesayet rejimi’ni, Türkiye’deki Baasçılığı konuşuyoruz.
Avrupalı entelektüellerin Soğuk Savaş döneminde Doğu Avrupa’daki totalitarizm karşıtı demokratik muhalefeti gayet iyi anladıklarını, buna destek verdiklerini, fakat buna karşılık Türkiye’deki duruma mesafeli kaldıklarını, bunda galiba İslam’a karşı önyargıların, fobilerin rol oynadığını söylüyorum.
Şunu da ekliyorum:
“Oysa, Türkiye’deki demokratik değişime gösterilecek entelektüel ilgi ve destek, yalnız Türkiye için değil, Avrupa ve İslam dünyasında barış ve istikrar için de önem taşıyabilir.”
Tarihte nereden nereye deyince, Londra’daki Banqueting House bir başka âlem. Kral Birinci Charles’ın kafasının kesilerek idam edildiği, kralların kraliçelerin gönül eğlendirdikleri bir mekân aynı zamanda. Tavanını ise Rubens’in bir başyapıtı süslüyor.
Salı gecesi “Lütfen kalkın, lütfen oturun!” düzeni geçerliydi, dev avizelerin loş ışıkları altındaki şaşaalı salonda, Kraliçe Elizabeth’le Cumhurbaşkanı Gül‘ü selamlarken...
Salı gece yarısı Londra’dan Ankara’ya dönerken Abdullah Gül’e sordum,”Yıllar önce öğrencilik yaptığınız bir ülkenin Kraliçesi’nden yılın devlet adamı ödülünü almak nasıl bir duygu, neler hissettiniz?” diye...
İyi şeyler hissettiği muhakkaktı. Ama Gül bir şey söylemek istemedi, yüzüne yayılan o her zamanki yumuşak gülümsemesiyle yetindi.
Gül’le yine ‘değişim’i konuştuk Ankara’ya uçarken. Kraliçe’nin Türkiye’de yaşanan değişimi izlediğini, “Avrupa Türkiye’nin kıymetini nasıl bilmez” dediğini ve AB üyeliğimizi desteklediğini söyledi.
Bir ara konu CHP’den açıldı. Daha çok yazılmaması kaydıyla konuştu. İngiltere’de İşçi Partisi lideri Tony Blair’in 1990’larda partisini nasıl değiştirerek iktidara getirdiğine değindi.
Kendilerinin de 1990’larda nasıl bir değişim, dönüşüm sürecinden geçerek siyasal iktidar yolunu açtıklarına işaret etti.
Bu arada yakındı:
“Bizde çok şey değişiyor. Ama değişemeyen tek bir şey var: Siyaset tarzı... Birbirimize karşı kullandığımız dil, üslup maalesef değişmiyor.”
Ama değişime çare yok. Günün birinde şöyle ya da böyle, sancılı ya da sancısız bir gün kapıyı çalıyor. Herkes, hepimiz bundan payımızı alıyoruz.
Banqueting House’taki ödül töreni sonrası, Türkiye’den gelmiş işadamlarımızın gecenin bir saatinde Cumhurbaşkanı Gül’ün masasının önünde oluşturdukları uzun kuyruğa gözüm takılıyor.
Ve uçağımız Ankara’ya indiğinde kırmızı halı üstünde, Cumhurbaşkanı’yla başörtülü eşini selamlamak için bekleyen garnizon komutanına işaret ediyor bir meslektaşım...
Neler yaşadık şu yakın geçmişte. Ama herhalde olgunlaşmak için yaşamadan da olmuyor.

 

Tartışma konusu olan ve Kraliçe’nin davetinde “smokin giyen ve giymeyen koyu renk takım elbiseyle yetinen” gazetecilerin resmi.

Fotoğraf: Ahmet SEVER

milliyet



Bu yazı 1,232 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 16 Eylül 2012 Türkiye AB’nin, AB Türkiye’nin neresinde?
    • 13 Eylül 2012 Ve soruyorum Ak Parti iktidarına...
    • 7 Ağustos 2012 Özkök Paşa demokrasi adına bir şanstı!
    • 12 Mayıs 2012 Ak Parti’yle kadınlar, başörtüsü sorunu ve Kürt sorunu...
    • 18 Nisan 2012 Demokraside asker sorunu, sivil sorunu!
    • 15 Nisan 2012 Suriye’de akan kan ve evimizin içi!
    • 3 Nisan 2012 Suriye’de ben de tarafım!
    • 27 Mart 2012 Zamanın ruhu ve dış konjonktür PKK’ya karşı!
    • 21 Ocak 2012 İnsanlık ölmedi, karanlık sorgulanacak!
    • 18 Ocak 2012 Sanık Kenan Evren, ayağa kalk!
    • 20 Kasım 2011 ''Dersimli okşanmakla kazanılmaz!''
    • 18 Ekim 2011 Herkes ‘Atatürk milliyetçisi’ olmak zorunda mı?..
    • 5 Ekim 2011 Ak Parti, CHP, BDP uzlaşması...
    • 29 Eylül 2011 Ciğeri yanan Erdoğan’a, Öcalan’a...
    • 27 Eylül 2011 PKK, BDP, Güneydoğu’dan haberler öyle ki...
    • 22 Eylül 2011 Avrupa Birliği Türkiye'ye dürüst davranmıyor mu?
    • 21 Eylül 2011 Düşen helikopterin beynini kim söküp aldı ?
    • 7 Eylül 2011 Başbuğ Paşa da hesap vermek zorunda!
    • 2 Eylül 2011 Erdoğan’ın askeri vesayetle mücadelesi...
    • 6 Ağustos 2011 Kürt sorunu: Bardağın dolu ve boş tarafı!

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,574 µs