En Sıcak Konular

Cengiz Çandar


Cengiz Çandar
0 0 0000

Türkçeye onurunu iade edin



Türkiye’de, Kürtlerden, ne vakit hak talep etseler ve talep ettikleri ‘temel hak’kın yerine getirilmesi karşısında bir engel çıkarılsa, başvurulan açıklamalardan biri, Kürtlerin ‘birinci sınıf vatandaş’ olduklarıdır.
Zaten bu ‘birinci sınıf vatandaşlık’ sorunlu bir açıklama tarzı. Bunu böyle telaffuz ettiğiniz anda, ‘ikinci sınıf vatandaşlar’ın bulunduğunu da söylemiş oluyorsunuz.
Peki, Kürtler ne vakit ‘birinci sınıf vatandaşlar’ oluyorlar?
Azınlıkların sahip oldukları hakları, örneğin ‘anadilde eğitim’i istedikleri vakit.
‘Hayır’ deniyor, Kürtler azınlık değildir; onlar ‘birinci sınıf vatandaş’lar.  ‘Azınlık’ kavramı Lozan’da ‘gayrimüslim’ler için ifade edilmiştir, dolayısıyla Kürtler, gayrimüslim olmadıklarına göre, ‘azınlık’ değildir.
Güzel. Öyleyse, onlar ‘birinci sınıf vatandaş’tırlar ve dolayısıyla ‘anadillerinde eğitim’ ve ‘anadillerini geliştirme hakkı’na sahip değildirler.
Böyle ‘birinci sınıf vatandaşlık’ olur mu!
‘Azınlık’ olmaları da yasak. ‘Azınlık’ olsalar, anadillerinde eğitim hakkına sahip olacaklar oysa.
‘Birinci sınıf vatandaş’ olmaları, böylece kendilerine dönen bir ‘ceza’ haline dönüşmüş oluyor.
Tabii, bir de başka bir saçmalık söz konusu. Soru:
“Gayrimüslim vatandaşlar, ikinci sınıf vatandaş mıdır?”
“Ne münasebet, asla” diye cevap geleceğini biliyoruz.
Onlar da mı ‘birinci sınıf vatandaş’ peki? ‘Birinci sınıf vatandaş’ varsa, ‘ikinci sınıf’ vatandaş olması da gerekmiyor mu mantıken?
Türkiye’nin anayasal hukuku, teorisi ve pratiğiyle dökülüyor. Yeni anayasa işte bunun için, bu ülkenin vatandaşları için su ve hava gibi elzem.
***
Son günlerde, sağlıklı biçimde, canlanan ve Kürtçe üzerinde odaklaşan ‘anadilde eğitim’ tartışmasının sonuca ermesinin önünde devasa bir anayasal engel var. Anayasanın 42. maddesi.
Son bendinde aynen şöyle diyor:
“Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına anadilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dilde eğitim ve öğretim yapan okulların tabi olacağı esaslar kanunla düzenlenir...”
Eh, Kürtçe eğitim ve öğretimi, bu durumda kanunla düzenlenebilir.
Yine bir soru: Kürtçe, yabancı dil midir?
Bu ülkenin vatandaşlarının milyonlarcasının, kocaman bir bölümünün anadili yabancı dil midir?
Buradan geliyoruz, anayasadaki vatandaşlık tanımına. Bu tanıma göre zaten Türkiye’de Kürtlerden söz etmek imkânsız.
Anayasanın 66. maddesi, “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” diyor.
Bu durumda, zaten Kürt olmadığı gibi, Rum, Ermeni falan da yoktur, onlar da Türk’tür.
Böylesine bir ‘anayasal totoloji’ ile ‘anadil eğitimi’ herkes için imkânsız olmak zorundadır. Rumlar ve Ermeniler ve diğer gayrimüslim vatandaşlar için de. Bu mantıkla, azınlıklara ilişkin Lozan hükümleri de uygulanamaz. Çünkü “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk” olduğuna göre (Madde 66), 42. maddenin “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına anadilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez” hükmü gayet tutarlıdır.
Anadilde eğitimi unutun yani!
Peki, anayasanın 17. maddesini ne yapacağız? O da “Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir” diyor.
Anadilini kullanamayan ‘hiç kimse’, -buradaki sözcükle ‘herkes’- manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına nasıl sahip olabilir?
Nasıl?
***
Nereden bakılsa, son günlerin sağlıklı ‘anadilde eğitim’ tartışması, 1982 Anayasası’nın kadük hale geldiğinin ilanıdır. Yeni anayasa, en başta Kürt sorununun çözümü için mutlak bir zorunluluk haline gelmiştir.
Yeni anayasada, ‘anadilde eğitim’ bir ‘temel hak’ olarak anayasaya girmek zorundadır. Etnik hiçbir vurgu taşımayan bir vatandaşlık tanımı da şarttır.
Kürtçe eğitim hakkının yerine gelebilmesi, elbette ki bir süreç işidir. Bunun altyapısı yok. Kürtçenin seçme ders olarak yer alması, bazı pilot okullarda ‘seçmeli ders’ olarak müfredata eklenmesi, üniversitelerde ‘Kürt Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’nda Kürtçe öğretecek insanların yetişmesini sağlayacak lisans bölümlerinin açılması gibi ‘geçiş dönemi’ formüllerine ihtiyaç var.
Ama öncelikle, bunun yani ‘anadilde eğitim’in bir ‘temel hak’ olarak kabul edilmesi gerekiyor.
Sakın hâlâ “Ama niye Kürtçe?” diye akıl dışı bir soru sormayın. Türkiye halkının dörtte bire yakını Kürt. Dünyadaki toplam Kürtlerin yarısı Türkiye’nin vatandaşları. Türkiye’nin yanı başındaki Irak’ta Kürtçe, Arapçanın yanı sıra ‘resmi dil’. Sadece, Irak Kürdistanı yani Irak’ın kuzeyinin bir bölümünde değil, Irak Anayasası’na göre, her yerde, en güneydeki Basra’da bile ‘resmi dil’.
Türkiye’de bunu talep eden yok. Ama hal buyken, ‘anadilde eğitim’in bir ‘temel hak’ olmasına bile itiraz ederek Kürt sorununu nasıl çözebilirsiniz? Özü bir kimlik sorunu, kimliğin özünün ise ‘anadil’ olduğu bir sorunu şiddetten ayırmanın, silahların toprağa gömülmesini hangi ‘ahlaki’ ve ‘siyasi’ gerekçe ile savunabilirsiniz?
Türkiye’de bölünme tehlikesi ve korkusu, Kürtlerin önünün açılması yüzünden mi, yoksa Kürtlerin, kimliklerinden ötürü baskı altına alınmasından, bu yüzden Kürtlere zulmedilmesinden dolayı mı ortaya çıkmıştır?
Herkes bu soruyu dürüstçe kendisine sormalıdır.
Başbakan’a da bir uyarı: Bugüne dek kendisinin yeminli karşıtları, ‘anadilde eğitim’ tartışmasında nerede duruyorlar, ‘demokrasi ve özgürlükler’ yönünde attığı adımlarda kendisini desteklemiş olanlar nerede; bir bakıversin.
***
Kendi payıma, anadilim Türkçenin onurunun bana iade edilmesini istiyorum.
Vatandaşlarımın, aynı halkın içinde anadili benimkinden farklı olan kardeşlerimin anadilinin üzerindeki baskı ve yasaklar, benim anadilimden başka hiçbir dilin geliştirilmemesi üzerine, onların üzerine yöneltilen kısıtlamalar; benim anadilimi ‘ayıplı’ hale getiriyor. Benim anadilimle, Türkçeyle ‘baskı’ kavramını, onlar nezdinde ‘eşanlamlı’ hale sokuyor.
Türkçeme, anadilime yapılan bu haksızlığı kabul etmiyorum.
Edebiyat Nobel’i kazanmış anadilimin onurunun iadesini istiyorum!

radikal



Bu yazı 1,171 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 2 Mart 2012 'İç savaş salgını' ve 'korunma yolları'...
    • 8 Şubat 2012 Türkiye, Suriye'de savaşa mı gidiyor?
    • 13 Temmuz 2011 Diyarbakır DTK'nın, BDP Ankara'nın
    • 22 Haziran 2011 Türkiye'nin doğru Suriye pusulası
    • 14 Haziran 2011 Yeni anayasa için AK Parti-BDP-CHP uzlaşması
    • 13 Mayıs 2011 İktidar Kürt sorununu anlamalı
    • 16 Nisan 2011 AK Parti'nin Güneydoğu'da 'siyasi ricatı...'
    • 12 Nisan 2011 Aday listelerini okuma kılavuzu
    • 1 Mart 2011 Hoca ve 28 Şubat'ın cenazesi
    • 22 Şubat 2011 Libya: Osmanlı dominosu ve Bingazi'deki kan davası
    • 19 Şubat 2011 Ergenekon faturası
    • 5 Şubat 2011 Mısır'ın tarih yazdığı gün...
    • 8 Ocak 2011 Hizbullah tahliyesi mi rönesansı mı?
    • 5 Kasım 2010 TAK, ne kadar PKK, ne kadar 'Ergenekon?'
    • 29 Ekim 2010 'Tek Cumhuriyet'in iki Ankara'sı
    • 26 Ekim 2010 Bu gidişle katilden çocuk yaratılacak
    • 6 Ekim 2010 Washington'daki Türkiye
    • 1 Ekim 2010 Daha seyahatin başı, çözümün eşiği değil...
    • 29 Eylül 2010 Türkçeye onurunu iade edin
    • 21 Eylül 2010 Hakkâri provokasyonuna inat

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,357 µs