En Sıcak Konular

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta



Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta
0 0 0000

Gürültü sağlığımızı tehdit ediyor



Artık ne Münir Nurettin’ in İstinye körfezinde söylediği şarkıları

Boğazın karşı yakasında dinlemek mümkün ne de

           Âheste çek kürekleri, mehtâb uyanmasın

           Bir âlemi hayâle dalan âb uyanmasın’’

diyen Yahya Kemal gibi kürek seslerinin mehtabı uyandırmasından endişe eden şairler kaldı.

Giderek daha sesli daha gürültülü  bir dünyada yaşadığımızın sanırım siz de farkındasınız. Evlerimizde de dışarıda da hoşlanmadığımız hatta bizi rahatsız eden, sağlığımızı etkileyen sesler her geçen gün artıyor. 

Ünlü Fransız bilim adamı Robert Koch’ un bundan tam 100 sene önce “Bir gün gelecek insanlar kolera ve veba gibi gürültüye karşı da amansız bir mücadele verecekler.”  dediği günlere eriştiğimize şüphe kalmadı.

Bu istenmeyen hatta sağlığımızı  etkileyen yüksek sesler modern hayatın getirdiği çevre sorunlarından biri olarak görülüyor ve artık gürültü kirliliği veya ses kirliliği olarak tanımlanıyor. Bu, belki gözle görülmeyen, iz bırakmayan, koku yapmayan ve birikici olmayan ama tüm bunlara rağmen insan sağlığını ciddi şekilde etkileyen bir kirlilik türü. 

90 DESİBELİN  ÜZERİ TEHLİKELİ

Ses şiddeti desibel birimi ile değerlendiriliyor. İnsan kulağı 5-10 desibel arasındaki sesler rahatlıkla duyabiliyor. 60 desibele kadar olan sesler sağlık açısından bir sorun yaratmıyor. 60-90 desibel şiddetindeki seslerin de kısa süreli zararları olmayabiliyor ama süreklilik kazandıklarında işin rengi değişmeye başlıyor. 90 desibel ve üzerindeki sesler ise sağlığımız için ciddi tehlikeler taşıyor.

Sesin şiddeti kadar sese maruz kalma süresi de önemli. İnsan sağlığı için 85 desibelde 8 saat, 95 desibelde 4 saat, 100 desibelde 2 saat ve 115 desibelde 15 dakika sınır değerler.

Gürültünün şiddetini ölçecek aletimiz yok diyorsanız işte size basit bir test. Kapalı bir mekânda, meselâ bir işyerinde bir metre uzaklıktaki bir kişiyle konuşmak için sesi yükseltmek gerekiyorsa orada zararlı seviyede gürültü olduğu söylenebilir. 
 

GÜRÜLTÜ  SAĞLIĞIN DÜŞMANI

Ses kirliliğin en önemli olumsuzluğu iç kulakta ses dalgalarını sinirsel uyarılara çeviren çok hassas hücrelerde hasara yol açabilmesi. 85 desibel ve üzerindeki seslere uzun süre maruz kalmanın çınlama, kulak ağrısı ve işitme kaybına yol açabileceği biliniyor.

Başlangıçta geçici olan işitme kaybı kirlilik devam ettiğinde kalıcı olmaya başlıyor. Bu etkiler yaşlılarda, damar sertliği olanlarda, sigara ve alkol kullananlarda çok daha kolay ortaya çıkıyor. 140 desibel üzerindeki sesler ise çok kısa süreli olsalar bile kalıcı işitme kaybına sebep olabiliyor.

İşitmeyi etkilemeyecek şiddetteki sürekli ses kirliliği önemli stres kaynaklarından da biri aynı zamanda. Buna bağlı olarak birçok inanda sinirlilik, huzursuzluk, tedirginlik, yorgunluk, konsantrasyon güçlüğü, baş dönmesi, zihinsel fonksiyonlarda azalma gibi sorunlar ortaya çıkabiliyor. Adrenalin ve ACTH gibi stres hormonlarının artışına bağlı olarak tansiyon yükselmesi, çarpıntı, ritim bozukluğu, solunum güçlüğü gelişebiliyor.

Ses kirliliği erişkinlerde performans ve iş verimliliğini, çocuklarda okul başarısını azaltan, uyku bozukluklarına yol açan bir faktör olarak da karşımıza çıkıyor. Canlı sperm sayısını azaltabileceği, ölü doğumlara yol açabileceği, genel vücut direncini azaltabileceği iddiaları da var.  

Günümüz gençlerinin daha düşkün oldukları heavy metal, hard rock gibi yüksek sesli müzikler akciğer sağlığını da tehdit ediyor. Konserlerde ve gece kulüplerinde özellikle de hoparlör yakınındaki gençlerde akciğer içindeki hava keseciklerinin yırtılmasına bağlı olarak oluşan ve tıpta pnömotoraks adıyla bilinen bir rahatsızlık gelişebiliyor. Arabalar ve benzeri kapalı küçük mekânlar da bu bakımdan oldukça riskli.

Gürültü ayrıca endüstri kazalarının da sebeplerinden biri. Çok gürültülü yerlerde çalışanlarda iş kazalarına 3-4 kat fazla rastlanıyor. 

GÜRÜLTÜNÜN KAYNAKLARI

Araştırmalar ses kirliliğinin etkilediği insan sayısının her geçen sene katlanarak arttığını ortaya koyuyor. Bu artışta, çarpık şehirleşmenin, yoğun trafiğin, hızlı nüfus artışının önemli rolleri var. Fabrikalar, şantiyeler, yol yapımı, ulaşım araçları, iş makineleri, eğlence yerleri, müzik aletleri ses kirliliğinin başta gelen sebepleri. Kapalı mekânlarda ise radyo, televizyon, telefon, müzik aletleri, blender, mutfak robotu, elektrik süpürgesi, matkap gibi ev aletleri ve bazı sesli çocuk oyuncakları, mesela sireni olan araba1ar ses kirliliğine sebep olabiliyorlar.

Bazen insanlar da makineler kadar hatta onlardan daha fazla ses kirliliği yaratabiliyorlar. Buna en iyi örnek ise Beşiktaş seyircisi. İnönü stadında taraftarların hep birlikte çıkardıkları seslerin şiddetinin bazı maçlarda 130 desibelin üzerine çıktığı ölçülmüş. 

SES KİRLİLİĞİ  ÖNLENEBİLİR Mİ?

İnsanların ses kirliliğinden zarar görmemesi için hem gürültü kaynaklarının ortadan kaldırılması veya azaltılması ve hem de gürültüden etkilenmeyi önleyecek tedbirler gerekli.

Burada esas görev hükümet ve yerel yönetimlere düşüyor. Topluma çevre bilinci yerleştirilmeden ve plânlı şehirleşme olmadan ses kirliliği sorununu etkili ve kalıcı bir şekilde çözmek mümkün değil.

Tabii bir de kişisel olarak alınabilecek bazı tedbirler de var. Gürültülü ev ve işyerlerinde ses geçirmeyen camlar çok etkili olabilir. Ses şiddetinin 85 desibel üzerine çıktığı ortamlarda kulak koruyucu tıkaç ve maskelerden yararlanılmalıdır. Dış kulak yoluna takılan poliüretan tıkaçlar ses şiddetini 30-440 desibel azaltabilmektedir. Evlerde televizyon, radyo ve müzik aletlerinin seslerinin çok açılmamasına dikkat edilmelidir. 



Bu yazı 1,525 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 31 Ekim 2014 Günde 3 bardak süt kemik kırığı ve ölüm riskini artırıyor
    • 14 Mayıs 2013 Akademik sahtekârlık geleneğinin kime ne zararı var
    • 11 Aralık 2012 Yakında ruh hastası olmayan kalmayacak
    • 9 Ekim 2012 Bir Türk tıp alanında Nobel alabilir mi?
    • 3 Ekim 2012 Burun damlaları ile aldatılıyor muyuz?
    • 2 Ekim 2012 Kimi kime şikâyet edelim?
    • 1 Ekim 2012 Türkiye'de mamografi taramaları rezaleti
    • 16 Eylül 2012 Mamografi taramalarına karşıyım
    • 10 Eylül 2012 Modern tıbbın son numarası: Aşırı teşhis
    • 8 Eylül 2012 Mamografi kanser riskini arttırıyor
    • 7 Eylül 2012 Benzer ilaç nedir?
    • 28 Ağustos 2012 Meme taraması saç taramaya benzemez
    • 14 Ağustos 2012 Antibakteriyel ürünlerdeki büyük tehlike
    • 6 Ağustos 2012 Sağlıklı suda hiçbir mikrop olmamalıdır
    • 30 Temmuz 2012 Enerji içecekleri yasaklanmalıdır
    • 23 Temmuz 2012 Damacana mı musluk suyu mu?
    • 10 Temmuz 2012 İlaç tanıtımında bundan iyisi Şam'da kayısı
    • 23 Haziran 2012 Bir sağlık haberi skandalı
    • 13 Haziran 2012 Ot-Çöp tüccarlarından alacağımız dersler de var
    • 17 Nisan 2012 Sönmez gene döndü

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,956 µs