En Sıcak Konular

Cengiz Çandar


Cengiz Çandar
0 0 0000

Kürt siyasi hareketinin açmazı ve krizi...



Diyarbakır’da toplanan Demokratik Toplum Kongresi’nin ‘sonuç bildirgesi’ni merakla bekliyordum. Ahmet Türk açıkladı. Açıkladığının en can alıcı bölümleri -bence- aşağıdaki şu cümleler:
“Özerk Kürdistan çözüm önerisi daimi meclisimiz tarafından esas alınmaktadır. Birlikte yaşama projesidir bu. Demokratik özerklik projesi ile ilgili bir çalıştay düzenlenecek ve sonuçlar kamuoyu ile paylaşılacaktır. Demokratik Toplum Kongresi (DTK), hükümet, Öcalan ve PKK başta olmak üzere çözüme katkıda bulunacak herkesle görüşmeyi amaçlamaktadır. DTK, Kürt ulusal birliğine yönelik tüm çalışmaları esas alacaktır.”
Orhan Miroğlu, 16 Ağustos’taki referans niteliğindeki yazısında şu cümlelere yer vermişti: ‘Yanlış zamanda haklı talepler’ ileri sürmek, muhtemel bir müzakere diyaloğ sürecini imkansız hale getirebilir. Bugünün meselesi silahların susmasıdır, ve her ne konuşulacaksa ancak silahlar süresiz olarak sustuktan sonra konuşulmasıdır.”
‘Özerk Kürdistan’ ya da ‘demok-ratik özerklik’ talebini, ‘yanlış zamanda haklı talep’ diye anlayabilmek mümkün. Bu talebi ‘bölücülük’ diye algılayanlar elbette çıkacaktır. Baksanıza, Cemil Çiçek, ‘Yapmak istedikleri Kuzey Irak modeli, oradan bağımsızlığa gidecekler’ mealinde sözler sarf etti.
Kürt siyasi hareketinin BDP’li kesiminin, daha doğrusu ‘ona yön veren irade’nin ‘özerk Kürdistan’ diye bir talep ileri sürmesi, kendi içinde sorunlu değil. Yanıbaşımızdaki Irak’ta Kürtçe, Arapça’nın yanında resmi dil.  Ülkenin üç vilayetinde ‘Kürdistan Bölge Yönetimi’ adı altında federal bir yapı söz konusu. Dünyadaki toplam Kürtlerin yarısının coğrafi devamlılık içinde yaşadığı ve bölgesinin en modern, AB tam üyeliğini hedef almış ülkesi Türkiye’deki Kürtlerin, Irak’taki soydaşlarından daha aşağı bir konuma rıza göstermek istememeleri anlaşılmaz bir şey olamaz.
***
DTK’nın ‘özerk Kürdistan’ talebi, bu bakımdan kendi içinde sorunlu sayılmaz. Onun sorunu, ‘yanlış zamanda haklı talepler’ ileri sürmek olabilir.
Çünkü şu anda ‘zaman’, Türkiye’nin demokraside yol alabilmesi ve BDP’lilerin de arzuladıkları türden demokratik hukuk dönüşümünün yapılabilmesi için anayasa değişiklik paketinin 12 Eylül referandumundan geçmesi.
Buna sırt çevirip, Türkiye’nin ‘demokratik geleceği’ni umursamaz bir mevziye yerleşirseniz ve buna ek olarak bir de ne ve nasıl olacağı belirsiz, ilerde bir çalıştayla belirleneceğini söylediğiniz bir projeyi İmralı ve Kandil öyle dedi diye iki günlük çalışmanızın en önemli vurgusu yaparsanız, amacınızı ‘yanlış zamanda haklı talep’ olmaktan da öteye ‘yanlış zamanda haklı olmayan talep’ haline dönüştürürsünüz.
‘Bardağın dolu tarafını görmek’ isteyenler, ‘özerk Kürdistan’ talebini, PKK’nın ‘bağımsız Kürdistan’ talebine oranla ehven ve ‘bağımsız Kürdistan’ talebinin -Cemil Çiçek’in anladığının tersine- terkedilmesi olarak da pekâlâ anlayabilirler.
Ama ne olursa olsun, BDP’de ve giderek DTK’da ‘sorunlu’ bir durum söz konusu. Birincisi ‘boykot’a bağlılık yeminleri ediyor, ikincisi ise birincisinin katılığını esnetemiyor. Bunun önemli nedenlerinden biri, DTK’nın Ahmet Türk’ün sözünü ettiği ve henüz sağlanmaktan çok uzak olduğu anlaşılan ‘Kürt ulusal birliği’ açısından gerekli olan bir ‘geniş Kürt cephesi’ kuruluşu olmaktan ziyade, bir ‘biraz genişletilmiş BDP kurulu’ haline dönüşmüş olmasıdır.
BDP’nin ise, iki eş genel başkanının birinin ağzından Cizre’de ateşler çıkıyor, diğeri ise Batman’da ‘boykot’a anlamlı bir alternatif saydığı ‘yeni anayasa’yı ‘yeni anayasamızı kendimiz yazacağız’ diye haykırıyor.
Tüm eylem ve söylem hatları, Türkiye dışında koyu bir bölgesellik vurgusuna dönüştürülüyor. Ne var ki, bölgeyi kapsayabildikleri ve kucaklayabildikleri giderek kuşkulu hale geliyor.
Örnek mi istiyorsunuz: Bu söylemi tutturan BDP’lilerin, omurgasını Diyarbakır’ın oluşturduğu sivil toplum kuruluşlarıyla başta referandum konusunda ters düşmeleri.
BDP eş genel başkanlarından -üstelik Elazığ’lı olanı- Diyarbakır’da doğmuş, Diyarbakır’da yaşayan, hayatını Diyarbakır’da kazanan, hayata Diyarbakır’dan katkıda bulunan şahsiyetleri ‘Diyarbakır’ı temsil etmemekle’ eleştiriyor.
Diyarbakırlı bu şahsiyetlerden biri, dün bana, kendisi için ‘atamayla geldi, tekmeyle kovulabilir biri’ nitelemesini yaptı.
Başta Diyarbakır’ın Güneydoğu’nun şehirli Kürt’leri ile silahlı Kürt köylü hareketinin yasal zemindeki temsilcileri açısından makasın gittikçe açıldığı günlerdeyiz.
***
Açılan bir ‘makas’ daha var: BDP’de ifadesini bulan silahlı Kürt hareketinin yasal zemindeki temsilcileri ile Türk demokrat kamuoyu arasındaki makas.
Kendi kentli sivil toplum önderleri ve kuruluşlarıyla kavgalı, Türk demokrat kamuoyuna duyarsız bir Kürt siyasi hareketi, bir de referandum da, Kürt halk kitlelerinden ‘boykot’a karşı hatırı sayılır bir ‘evet’le ortaya çıkacak bilanço karşısında ne yapacak?
Türk-Kürt, Türkiye’nin demokratik kuruluşlarının önemli bölümüyle ipleri çözen, temsil iddiasında olduğu kendi halkının hatırı sayılır bölümünden destek elde edemeyen bir hareket, ‘demokratik özerklik’ projesi için, kimden destek alacak; kiminle görüşecek?
‘Demokratik özerklik’ için silahlardan mı medet umacak. Böyle bir saçmalık olur mu?
Kürt siyasi hareketi, öfkeyle sağa-sola cevap yetiştirmeyi askıya alıp, içine yuvarlanmaya başladığı ‘paradoks’la yüzleşmek zorunda.
Bu nedenle, DTK’nın iki günlük çalışması, ne yazık ki, anlamlı bir sonuç üretmedi. Türkiye’nin de, kendinin de hayrına olmayan bir sonuçla sonuçlandı.

radikal



Bu yazı 1,119 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 2 Mart 2012 'İç savaş salgını' ve 'korunma yolları'...
    • 8 Şubat 2012 Türkiye, Suriye'de savaşa mı gidiyor?
    • 13 Temmuz 2011 Diyarbakır DTK'nın, BDP Ankara'nın
    • 22 Haziran 2011 Türkiye'nin doğru Suriye pusulası
    • 14 Haziran 2011 Yeni anayasa için AK Parti-BDP-CHP uzlaşması
    • 13 Mayıs 2011 İktidar Kürt sorununu anlamalı
    • 16 Nisan 2011 AK Parti'nin Güneydoğu'da 'siyasi ricatı...'
    • 12 Nisan 2011 Aday listelerini okuma kılavuzu
    • 1 Mart 2011 Hoca ve 28 Şubat'ın cenazesi
    • 22 Şubat 2011 Libya: Osmanlı dominosu ve Bingazi'deki kan davası
    • 19 Şubat 2011 Ergenekon faturası
    • 5 Şubat 2011 Mısır'ın tarih yazdığı gün...
    • 8 Ocak 2011 Hizbullah tahliyesi mi rönesansı mı?
    • 5 Kasım 2010 TAK, ne kadar PKK, ne kadar 'Ergenekon?'
    • 29 Ekim 2010 'Tek Cumhuriyet'in iki Ankara'sı
    • 26 Ekim 2010 Bu gidişle katilden çocuk yaratılacak
    • 6 Ekim 2010 Washington'daki Türkiye
    • 1 Ekim 2010 Daha seyahatin başı, çözümün eşiği değil...
    • 29 Eylül 2010 Türkçeye onurunu iade edin
    • 21 Eylül 2010 Hakkâri provokasyonuna inat

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,552 µs