Pazartesi günü, Hürriyet'te yayınlanan "Neden 'Hayır' diyorum" başlıklı makalesi, CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun "demokrat" söyleminin henüz oturmamışlığını, buna karşılık, bilinç altındaki "vesayetçi genler"in diri ve etkin olduğunu açık şekilde ortaya koyuyor.
Hani denir, bir adamın "Ömer" demek istediğini, ağzını büzmesinden anlayabilirsiniz.
Bir CHP'linin vesayetçi zihniyetini anlamak için de, "halk iradesi" üzerinde denetleyici irade aramasından anlamak mümkün.
CHP "halk" partisidir ama halkla sorunludur.
Zihniyeti jakobendir. Halka rağmencidir. Tepeden inmecidir.
"Halkın cehaleti" ön kabulünden yola çıkıp, öncü bir siyasi (olmazsa askeri) kadronun güdücülüğünde yeni bir halk üretilecektir. Bu gerçekleşinceye kadar, gerekirse halkın boynunda boza pişirilecektir. (Bu amaç için bazı kellelerin gitmesi bile göze alınmıştır.)
CHP'nin zaman zaman "asker artı", zaman zaman "yargı artı" roller içinde gözükmesi, tamamen bu "ana misyon" ile bağlantılıdır.
CHP'nin çok partili hayata geçişi zorakidir ve dünya şartlarının zorlaması iledir.
Çok partili hayata geçildikten sonra da CHP'nin ana çabası, kurulu düzen çerçevesinde, tüm partilerin CHP zihniyetini temsil eden bir hukuki yapı içine sokulmasıdır. Askeri müdahaleler, adı konmamış bir CHP zihniyeti dayatmasıdır. Kurulu düzende bu yapının korunması "askeri vesayet" ve "yargı vesayeti" sayesinde mümkün olmuştur. Herhangi bir iktidar, CHP zihniyetine aykırı bir icraat yaptığında bu önce "yargıdaki kurumlaşma"ya takılmış, eğer statüko, sürecin artık yargı tarafından kontrol edilemezliğine kanaat getirmişse, askeri vesayet devreye sokulmuştur.
Bu ön değerlendirmeden sonra Kılıçdaroğlu'na gelelim.
Yaşanan süreçte "askeri vesayet", küresel şartlar gereği, öncelikle devre dışı kalmaya aday gözüküyor. Belli ki artık hiçbir siyasetçi, açık veya örtülü biçimde "askeri vesayet"i savunamaz. CHP'nin 27 Mayıs, 28 Şubat olaylarındaki rolü bugün utandırıyor. "CHP artı asker" formülü, taşınamayacak bir yük gibi gözüküyor.
Peki o zaman, CHP "Ne varsa halkta var" mı diyor?
Yooo, işte onu da demiyor.
"Neden hayır diyorum" başlıklı makalenin özü, anayasa değişikliğinin yargı ile ilgili düzenlemesine itirazdan ibaret.
Orada da ana malzeme, "sivil dikta" ihtimali ve buna karşı "yargı denetimi"nin vazgeçilmezliği...
Kılıçdaroğlu bunu yaparken, önce "özgürlükçü demokrasi", "askeri müdahalelerin demokrasiye yaptığı tahribat" gibi sözcükler yok değil. Bunları küçümsemek de istemem. Bir CHP lideri için bunların "yenilik" sayılması da anlamlı.
Ama sanki bana Kılıçdaroğlu tüm bunları, "askerci" diye suçlanmamak ama ardından "yargı vesayeti"ne meşruiyet zemini hazırlamak için söylüyor gibi geliyor.
Bizde "sandık her şey değil" cümlesi, genelde, "sandık"la, yani "halk"la ilişkileri iyi olmayan siyasetçi ve aydınlar, yargı ve askeri bürokrasi tarafından kurulmuştur. Göbeğini kaşıyan adam, ağzı çorba kokanlar, bidon kafalılar, ayakkabılarını kapının önünde çıkaranlar, ayağı çarıklılar vs. ifadeleri bu jargonun ürünleridir.
Oradan "çoğunluk diktası" terimi türetilmiş, oradan, "sandık üstü" otoritelere meşruiyet sağlanmıştır.
Şu ifadelere bakınız:
"Özgürlükçü (liberal) demokrasi, seçimle oluşan bir meclis çoğunluğunun iradesini sınırsız kullanması demek değildir."
Cümleyi böyle kurarsanız, niyetinizin "halk iradesini dizginlemek" olduğu ve buna yönelik bir sistem arayışı içinde bulunduğunuz anlaşılacaktır. Bundan sonra gelecek olan cümle şu olacaktır:
"Demokrasi, insan hakları, çoğulculuk, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı gibi kapsamlı bir değerler sistemini içerir. Özgürlükçü demokrasilerin temel esaslarından biri siyasal iktidarların üzerindeki yargı denetimidir."
Sanırsınız ki, Meclis çoğunluğunun iradesi sınırsız kullanılacaktır. Ama mesela Kılıçdaroğlu için, 411, hatta belki 550 milletvekilinin olumlu oyu bile bir anlam taşımayabilir. Ona göre, 11 kişilik AYM üyelerinin, o da çoğunluk olarak verdiği karar, "mutlak doğru"dur.
İlginçtir Kılıçdaroğlu, bu noktada Anayasa Mahkemesi'nin, mevcut anayasa değişiklik paketine verdiği onayı bile ıskalamayı tercih etmektedir. Bu noktada, "yargı vesayeti"ni bile solladığı söylenebilir.
Ben Kılıçdaroğlu'nun CHP'de yeni bir çığır açabileceği ihtimaline şüphe ile bakıyorum. Çünkü genlerde klasik CHP renkleri parıldıyor. Ve "klasik CHP'liler" bunu anladıkları için onun etrafında toplanıyor, buna karşılık, gerçek demokrat damar isyan ediyor. İşte Eşref Erdem.
Bir uyarı:
Alçaltıcı söylemi, "kalpazan" gibi bayağı ifadelerle Kılıçdaroğlu başlattı. Başbakan Erdoğan da sanki o kulvara giriyormuş gibi görünüyor. Bence yanlış olur, yakışmaz. Lütfen ağzınızı temiz tutun.
bugün
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle