Ahmet Davutoğlu, öğrencilerine ders veren profesör olmayı belki Dışişleri Bakanlığı’ndan daha çok sevdiğini kanıtlayan bir coşkuyla “Yatağımızda değil, uçaklarda uyuyoruz” diye anlatıyordu.
Geçtiğimiz hafta Lizbon’u ziyareti münasebetiyle düzenlenen bir konferansta da diplomatlar ve akademi üyelerinin ağırlıkta olduğu izleyicilere hitap ediyordu.
Davutoğlu, gerçekten de hem kendisini, hem yetenekli diplomasi ekibini yıpratacak ölçüde koşuşturan, fiziki anlamda uçaklarda uyuyan bir Bakan.
Onu Lizbon’da merakla izleyenlere Türk dış siyasetinin bu yeni dönemi adına etkilemek için başka örnekler de veriyordu. “Afganistan’ın Behl şehrinde yerel yetkililer benden okul, yol, su elektrik istedi” diyordu; “Kendimi sanki seçim bölgem Konya’da sandım. Aynı şeyi Sırbistan’ın Sancak bölgesinde de istiyorlar. Biz bu bölgelerin tamamında varız.”
Eksen kayması tartışması Davutoğlu’nun gündemindeydi ve Türkiye’nin ekseninin neden kaymadığını, aslında nasıl kendisini bulduğunu (Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ sözüne birkaç kere atıfta bulunarak) anlatmaya çalışıyordu.
“Soğuk Savaş boyunca Türkiye’nin genç nesillerinin eğitimi için harcayacağı bütçe, Batı dünyasının savunması için harcandı” diye hatırlatıyordu; “Şimdi Türkiye’yi kayıp mı ettik diye soranlar var? Yani Türkiye ‘Biz’ içinde değil mi? Türkiye bulunup kaybedilecek bir eşya mı? Bilmeliler ki, Türkiye artık Soğuk Savaş’ın ‘kanat’ ülkesi değil. Türkiye artık bölgesinin merkez ülkesi...”
Haksızlık duygusu ile siyaset
Davutoğlu, Newsweek’in son sayısında yer alan mülakatında aynı çizgiyi başka örneklerle açıklıyor: “Batı’nın bir parçasıyız. NATO’da diğer ülkeler kadar söz hakkımız var. Kimse batı ittifakını kendi alanı saymasın. Eğer Batı değerleri sakin güç, ekonomik karşılıklı bağımlılık, insan hakları ise, bunları biz de savunuyoruz.”
Sonra iş ‘sınav kısmına geliyor: Açık denizde dokuz sivil katledildi. İnsan haklarını bir
Doğu ülkesi, ya da Müslüman ülke ihlal ettiğinde karşı çıkıp, İsrail ihlal ettiğinde sessiz mi kalacağız? Bu çifte standart bir Batı değeriyse, bu bize göre değil.”
İşin can alıcı yanı bu son cümle...
Davutoğlu, siyaseti ahlakî doğrularıyla yapma hedefi olan, bilinç ile vicdanı (ideal halinde olması gerektiğince) birlikte görmek isteyen, akademi kökenli bir siyasetçi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçen hafta onu ‘ahlaki değerlerinin gelişmemiş olması’ ve ‘yalancılıkla’ suçlaması o nedenle Davutoğlu’nun infiale kapılmasına, yaygın deyişle kimyasının bozulmasına yol açıyor.
O nedenle bir zamanlar ‘birlikte yol yürüdüğü’ kişilerin ona yönelik şahsi ‘haksızlıkları’ onları ‘defterden silmesine’ yol açabiliyor.
Adanmışlık duygusu ile siyaset
Akademi dünyasının üst katlarından yatay geçiş yapan ve yetki kullanan siyasetçilerin çoğunda şöyle bir özellik var.
Bu tür siyasetçiler konularına hâkim, güçlü tezlere sahip ve sorunlarla başa çıkmak için entelektüel birikim ve yaratıcı çözümler üretme yeteneğine sahip oluyor. Bu da onların hata yapma ihtimalini azaltıyor; daha az hata yapıyorlar.
Bununla birlikte hataya düşüldüğü takdirde sonuçları daha ağır olabiliyor.
Yani daha az sayıdaki hataların, daha büyük olması ihtimali ortaya çıkıyor.
Çünkü güçlü tezlere sahip akademi üyeleri, her durumda değil, ama bazen, olan bitenler tezleriyle çeliştiğinde, yeni duruma uygun yeni yöntemler izlemektense, olan bitenin bir kısmını ihmal etmeyi ve tezlerinde ısrarı tercih edebiliyorlar.
‘Davutoğlu işte bunu yapıyor’ demek istemiyorum. Davutoğlu’nda da akademi kökenli siyasetçilerin davranış biçimlerinin izlerini bulmak mümkün diyorum.
Ahlakî kaygılarla siyasete hiçbir itirazım yok. Bilinç bana göre de vicdanla kol kola olmalıdır.
Seçmenler, ülke yönetiminden sadece ülke çıkarlarını korumasını değil, onların yüzünü yere baktırmamasını da beklerler. Beklemeleri gerekir ve bunun için de oy verirler.
Yine de İngiliz siyasetçi Lord Henry Palmerston’un Avrupa’nın devrimlerle sarsıldığı o 1848 yılında söylediği şu sözü hatırlamakta yarar var: ‘İngiltere’nin ezeli dostları ve ebedi düşmanları yoktur; İngiltere’nin ezeli ve ebedi çıkarları vardır, bizim işimiz de onu izlemektir.”
radikal
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle