Şahin Alpay
0 0 0000
ABDde askerî darbe
ABDnin önde gelen siyasi dergilerinden Harpers Magazine, nisan sayısında, Amerikada askeri darbe: Askeri uzmanlar düşünülemezi tartışıyor başlığıyla, askeri konularda uzman üç akademisyen (A.J. Bacevich, R. H. Kohn, E.N. Luttwak) ile bir emekli generalin (J.C. Dunlap) katıldığı bir tartışmayı yayımladı.
Tartışmanın çıkış sorusu şuydu: Dünyanın tek süper devletinin dışarıdan fethedilmesi mümkün olmadığına göre, bugün Amerikan demokrasisine yönelik yegane tehdit, iktidarın bir askeri darbeyle ele geçirilmesidir. Bu mümkün müdür? Nasıl olabilir? Geçenlerde okuma fırsatını bulduğum bu tartışmada ileri sürülen görüşler, ABDnin bugün içinde bulunduğu durumun anlaşılması bakımından fevkalade dikkate değer. Bu görüşlerin başlıcalarını şu noktalarda toplamak mümkün:
ABDde silahlı kuvvetlerin darbe yapması söz konusu olamaz. Çünkü Savunma Bakanlığı buna karşı çıkar. Pentagon karşı çıkmazsa, askeri üslerdeki subaylar buna direnir. Onlar destek verse dahi, yargı organlarıyla, medyasıyla, işadamlarıyla, bilim adamlarıyla, dini liderleriyle Amerikan halkı böyle bir şeyi asla kabul etmez. Askerlerin kültürü de buna elvermez, çünkü ordu üzerinde sivil denetim bu kültürün ayrılmaz bir parçasıdır. ABDde askerler, siyaseti kullanmayı öğrenmişlerdir; istediklerini almaları için darbe yapmalarına gerek yoktur. ABDde askerler dünyanın geri kalanının toplamına eşit olan savunma bütçesini diledikleri gibi şekillendirmek için medyayı ve parlamentoyu nasıl manipüle edeceklerini iyi bilirler.
Evet, ABDde ordunun darbe yapması düşünülemez ama darbe, düzeni korumak isteyen bir siyaset adamının eliyle ve halkın desteğiyle gerçekleşebilir. Örneğin ülkenin nükleer bir saldırıya maruz kalması halinde ordu, olağan yetkilerinin dışına çıkmaya davet edilebilir. Olağanüstü bir kriz halinde Amerikan halkı, silahlı kuvvetlerin duruma müdahale etmesini isteyebilir. Zira orduya duyulan güven, onları denetlemekle görevli olan kurumlara duyulan güvenden çok daha fazladır. Geçen ilkbaharda yapılan son yoklamalara göre, ABDde parlamentoya güven % 22, başkana güven % 44 iken, orduya güven % 74 düzeyindedir.
Öte yandan gerçek şu ki ABD şimdilerde adım adım, sinsi sinsi gerçekleşen bir askeri darbeye (creeping coup detat) sahne olmakta. İktidar askerlerin değil ama, dünya o denli tehlikeli bir hale gelmiştir ki, askeri gücün duruma hakim olması, askeriye üzerindeki anayasal kısıtlamaların gevşetilmesi gerekir diye düşünen, askerleşmiş sivillerin elinde. Başkan ordunun bir parçası olan Ulusal Güvenlik Ajansını yurttaşlar arasındaki haberleşmeleri, mahkeme kararına gerek duyulmaksızın, dinlemekle görevlendirdi. Bu, ülkede güvenliği artırmıyor, ama yürütmeyi anayasanın çizdiği sınırlar dışında güçlendirmekte.
Sinsi darbe, toplumun dikkatini iç sorunlardan uzaklaştırıp, ulusal güvenlik sorunlarına yöneltiyor. Başkan savaşlar ilan ediyor, savaşlar yapıyor ve savaşlara devam edilmesi gerektiğini söylüyor. Terörizm tehdidinin savaş olarak tanımlanması, ulusal güvenliğe yalnızca askeri açıdan bakılmasını sağlıyor. Gerekli iç reformlar hasıraltı ediliyor; Başkanın rolü artan ölçüde askeri görevleriyle tanımlanıyor. Böylelikle dış politika askeri bir faaliyet haline geliyor, diplomasi ve müttefiklerin görüşleri ikinci plana atılıyor.
Silahlı kuvvetler gittikçe daha büyük oranda Cumhuriyetçi Parti ile özdeşleşmekte. Son yoklamalara göre, orduda Cumhuriyetçi Partiye yakınlık duyanların oranı Demokrat Parti sempatizanlarının dört katına ulaştı; kendilerini liberal olarak tanımlayanların oranı ise % 7yi geçmiyor. 1980lerden itibaren Amerikan ordusu ideolojik anlamda muhafazakar hale geldi. Profesyonel askerlik sistemi bu sonucu doğurdu. Güney eyaletlerinin kırsal bölgelerinde yaşayan köktendinci çevreler ordunun ana kaynağı haline geldi. Yüzyıldan bu yana ilk kez Amerikan subayları belirli bir siyasi partiyle özdeşleşir hale geldi. Bu, Amerikan demokrasisi açısından çok vahim bir durumdur.
Bu kadarı yetmez mi?
Bu yazı 1,261 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
21 Temmuz 2012
Oyumu geri alıyorum
-
2 Haziran 2012
Nükleer yalanlar ve gerçekler
-
19 Mayıs 2012
Uludere, Ankara'nın karanlık dehlizlerinde
-
29 Ekim 2011
Anadolu'daki bekleyiş, AB standartları
-
20 Ağustos 2011
Şiddet, çözüm değil şiddet üretir
-
19 Ekim 2010
Türkiye gittikçe Batı'ya yaklaşıyor
-
26 Haziran 2010
Türk dış politikası liberaldir
-
22 Mayıs 2010
Ey asker, siyasete karışma!
-
8 Mayıs 2010
İsmet İnönü'ye de adil olmalıyız
-
1 Mayıs 2010
Niye profesyonel ordu?
-
3 Nisan 2010
'Lider sultası'ndan kurtulabilir miyiz?
-
20 Mart 2010
Ermeni sorunu, aydınlar ve siyasiler
-
6 Mart 2010
Vesayet rejimi nasıl kuruldu ve işledi?
-
20 Şubat 2010
Demokrasilerde 'kontrol ve denge' nasıl sağlanır?
-
13 Şubat 2010
Militarizm ne Ortaylı'ya, ne de MHP'ye yakışır
-
2 Temmuz 2009
Genelkurmay Başkanı'na açık mektup
-
11 Haziran 2009
'Türkiye çantada keklik değil'
-
23 Nisan 2009
Zorunlu asimilasyon başarılı olamadı
-
12 Şubat 2009
TSK'nın saygınlığını korumalıyız
-
7 Haziran 2008
Militan demokrasi değil, militan devlet
Yorumlar
+ Yorum Ekle