Anayasa konusunda hafta sonu beliren kısmi uzlaşma ihtimali, son üç gündür, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin önde gelenlerinin sözleriyle yavaş yavaş uzaklaşıyordu zaten, dün nihayet Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da koroya katıldı, umutları iyice azalttı.
Yakından izlemeyenler için hatırlatayım: Cumhuriyet Halk Partisi lideri Deniz Baykal önce Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e bir çağrı yaptı, “Cumhurbaşkanı üç konudaki maddeleri referanduma götüreceğine söz versin, pakete evet oyu verelim” dedi.
Baykal’ın çağrısının mantığı şuydu: CHP’li vekiller, maddeler için ne oy verirlerse versinler, paketteki herhangi bir madde 330 oyun altında kalmadığı sürece çok önemli değil. Önemli olan bütün maddelerin ardından paketin tümü üzerinde yapılan oylamada ne oy verildiği. Bu oylamada 367’nin altında ama 330’un üzerinde oy çıktığında paketin tümü, içindeki bazı maddelerin 367’den fazla oy almış olmasına bakılmaksızın, Anayasa gereği referanduma gidiyor. Buna karşılık bu tümü üzerinde yapılan son oylamada 367 ve üzerinde oy çıkacak olursa, ancak Cumhurbaşkanı paketin tümünü veya bir kısmını referanduma götürebiliyor. İşte Baykal bu sebeple Cumhurbaşkanı’na ‘Bize peşinen söz ver’ diyordu. Yani söz alınması halinde CHP paketin tümüne evet oyu verecekti ama Cumhurbaşkanı paketin o bölümünü (şu anki durumda 30 maddenin 14’ü) referanduma sunacaktı.
Tabii Cumhurbaşkanı’nın böyle bir söz vermesi söz konusu olamazdı; çünkü o sırada paket daha Meclis’te görüşülmeye bile başlanmamıştı, kaldı ki başlansa dahi Cumhurbaşkanı’nın nihai iradesini daha en baştan söylemesi yakışık almazdı.
Baykal’ın bu adresi yanlış çağrısına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan cevap verdi, hem ‘Adresin yanlış’ dedi, hem de mutadının dışına çıkıp doğru adresi gösterdi: Getir teklifini grup başkanvekillerimize ver, düşünelim.
Aynı Erdoğan daha sonra ABD yolunda bir ileri adım daha attı, CHP’nin paketi ikiye bölme, yani Anayasa Mahkemesi, HSYK ve parti kapatmayla ilişkili maddeleri başka bir paket olarak Meclis’te oylama ve gerekirse referanduma gitme önerisini kabul edebileceklerinin sinyalini verdi.
Bu sinyalden sonra Baykal hızını alamadı bir yeni teklif daha getirdi: “Hemen referanduma gitmeyin, paketin o bölümünü erteleyin, seçimden sonra biz de katkı sunalım, müzakere edelim.”
Tabii Baykal’ın bu son önerisi bir ilave öneriydi, yani ilk önerinin yerine bunu yapıyor değildi.
Aynı gün CHP heyeti, Ak Parti’ye tekliflerini yazılı olarak sundu. Ak Partililer, “Başbakan ABD’den dönsün cevap veririz” dediler. Başbakan dün döndü, bakalım cevap ne zaman ve ne şekilde verilecek.
Bu bir uzlaşma havasıydı ama önce Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ardından diğer Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, CHP’nin önerisinin altında çapanoğlu bulunduğunu, iyi niyetli olmadığını, zaten bir işe de yaramayacağını dillendirmeye başladılar. Bu koroya dün başka önde gelen Ak Partililer de katılınca Başbakan’dan beklenen cevap da şekillenmiş oldu. Nitekim Başbakan da, ABD’den döner dönmez, daha havaalanında CHP’nin teklifini nerdeyse reddetti. Belki kaldıysa minicik bir umut kırıntısı kaldı.
***
Geçen gün de yazdım, CHP’nin önerisi, siyaseten olabilecek en ahlaklı öneri olmamakla birlikte, kolay reddedilebilir bir öneri de değil. Çünkü bu parti zaten diyor ki, “Benim oyum hayır, sen de her durumda referanduma gideceksin, iyisi mi gel bunun 15-16 maddesini referandumsuz kabul edelim, kalanı için zaten referanduma gideceksin.”
Ak Parti de haklı olarak diyor ki, “Gel bir önerin varsa oturalım konuşalım, yapıcı katkı yap, anlaşabiliyorsak anlaşırız, anlaşamıyorsak zaten gider hayır oyunu verirsin.”
İki tarafın pozisyonları böyle.
***
Bu arada dün itibarıyla, Radikal’de Akif Beki’nin köşesinde de okuduğunuz gibi bir başka polemik daha var. Baykal kaç maddenin paketten ayrılmasını istedi? Benim hesabımla Baykal’ın paketten ayrılmasını istediği madde sayısı 14. Ama Baykal dün de ‘Üç madde’ dedi, sonra ‘Kalan 24 maddeye evet demeye, her türlü desteği vermeye hazırız’ dedi. Hem de defalarca söyledi bunu.
Yani kafaları karıştırmaya devam etti. Sorun Baykal’ın ya kasıtlı kullanımından ya da kafasındaki karışıklıktan kaynaklanıyor.
Fakat bu yanlışlık (yani ‘Üç konu’ demek yerine ‘Üç madde’ demek) artık önemli bir tartışma ve polemik konusu haline gelmiş durumda.
***
Son yazımda, ‘Kaldık üç nalla bir ata’ demiştim, eldeki nalı da kaybettik anlaşılan.
radikal
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle