En Sıcak Konular

Hasan Celal Güzel


Hasan Celal Güzel
0 0 0000

Anayasa reformuna neden karşı çıkıyorlar? (1)



‘Anayasa Reformu Paketi’ne kimlerin, neden karşı çıktıklarını iyiniyetle açıklamak mümkün değil... Öyle ya, bir ülke düşününüz ki, yaklaşık otuz yıl önce darbecilerin yaptırdığı antidemokratik, gayrimeşru, faşizan anayasayla yönetilsin... Kutsal devlet anlayışıyla, halkın hasım kabulüyle ve devletin bireyden korunması esasına göre hazırlanan bu çağdışı anayasa ülkenin daima ayakbağı olmuş... Bütün siyasî partiler, muhafazakârından, sosyal demokratına, milliyetçisine kadar bu anayasanın değiştirilmesi gerektiğini savunmuşlar. Birkaç darbe taraftarı jakoben ulusalcı dışında hiç kimse bu anayasanın yanında olmamış...
Şimdi bu anayasa değiştirilmek istendiğinde, bir takım siyasî menfaat hesaplarıyla buna karşı çıkılmasını anlamak mümkün müdür?...
1982 Anayasası bugüne kadar 16 defa değişikliğe uğramış ve 175 maddelik anayasanın 83 maddesi, yani yaklaşık yarısı değiştirilmiş. Aslında bu anayasayı tamamen yürürlükten kaldırıp yeni bir anayasa yapmak lâzım. Fakat mevcut siyasî konjonktürde bazı maddelerin değiştirilmesiyle yetinilmek isteniyor.
Teklif edilen anayasa tadilleriyle, bir yandan antidemokratik bazı hükümler kaldırılırken, diğer taraftan ‘Yargı Reformu’ mahiyetinde düzenlemeler getiriliyor. Ayrıca, insan hak ve hürriyetleri bakımından çok önemli yeniliklere yer veriliyor.
İşin tuhaf tarafı şudur ki, şimdi bu anayasa tâdillerine şiddetle karşı çıkan muhalefet partileri ve bazı yargı çevreleri, geçmişte bu tâdilleri bizzat savunmuşlardır.
1980 sonrasındaki CHP programlarını, bildirilerini ve tekliflerini incelediğinizde, bugün getirilen paketin önemli bir kısmını görebilirsiniz. Zaman Gazetesi’nin tespitine göre, 1993’te Baykal’ın teklif ettiği yargı reformu ile AK Parti’nin taslağındaki 10 madde büyük benzerlikler taşıyor. Özellikle parti kapatılması konusunda MHP’nin de başlangıçtan beri tâdilden yana olan tutumunu biliyoruz.
Anayasa Paketi’nin aslında yargı için de sürpriz olmaması gerekir. Nitekim, 2009’da Adalet Bakanlığı’nın düzenlediği, Yargıtay, Danıştay, Barolar Birliği ve YÖK’ün iştirakiyle yapılan Yargı Reformu Toplantısı’nda, bazı önemli esaslar üzerinde uzlaşmaya varılmıştı.
Gene, 2005’te, Mustafa Bumin’in başkanlığı döneminde, Anayasa Mahkemesi yapısının değişiklik taslağı, bizzat AYM tarafından hazırlanarak TBMM’ye sunulmuştu. Hazırlanan bu metinle, bugün hazırlanan teklif arasında büyük bir benzerlik ve paralellik vardır.
***
Bu durumda, Anayasa Reform Paketi’ne karşı çıkanların itirazları, tamamen kendi siyasî ve şahsî menfaatleriyle ilgilidir ve hiçbir makûl gerekçeye dayanmamaktadır.
Bu itirazları özetle gözden geçirelim:
1. HSYK Başkan Vekili, ‘Milletle alay ediyorlar’ diyor. Bu beyanatın ardından, HSYK üyesi ve Adalet Bakanı Müsteşarı’na tuzak kurularak boş kadrolara yapılacak atamalar partizanlıkla oldu bittiye getirilmeye çalışılıyor. HSYK için teklif edilen sistem, yargının gerçek bağımsızlığına ve temsiline dayandırılıyor. Hâkim ve savcılar, toplamın ancak yüzde 3’ünü teşkil eden Yargıtay ve Danıştay üyelerinin tahakkümünden kurtarılıyor. Temsil geniş tabana yayılıyor ve demokratikleşiyor. Üstelik bu sistem üzerinde, yargı mensuplarının 2009 toplantısında mutabakata varılmıştı. Açıkçası bu yeni sistem, Ahmet Necdet Sezer’in belli bir siyasî ve ideolojik önyargıyla seçtiği HSYK üyelerinin antidemokratik despotizmine son veriyor. HSYK üzerinde koparılan gürültünün asıl sebebi budur. Ayrıca, bu sistem sayesinde HSYK kararları yargı denetimine de açılıyor.
Bu model, hâkim ve savcıların bağımsız iradesine değer veren ve sessiz hâkim ve savcı çoğunluğunun onayladığı demokratik bir modeldir.
2. Yargıtay Başkanı’nın ‘Anayasaya aykırılık’ iddiası: Bu iddia tek kelimeyle gülünçtür. Bir anayasa değişikliğinin, değiştirilen anayasaya aykırılığı kadar tuhaf bir iddia düşünülebilir mi?... Yargıtay Başkanı da işin farkında olduğu için, ‘değiştirilemeyecek hükümlere aykırılık’ diye tasrih etti. Bilindiği gibi değiştirilemeyecek hükümler, devletin şekli, cumhuriyetin nitelikleri, devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkentini belirliyor. Burada ‘kuvvetler ayrılığı’ yok; bu konuda en ufak bir ima dahi bulunmuyor. Lâkin, bizim aklıevvel yargıtaycılar, arkasından da danıştaycılar, 1. maddedeki başlangıca yapılan atıfı yorumlayıp ahkâm kesiyorlar. Bu arada, anayasa tâdillerinin kuvvetler ayrılığı ilkesine hiçbir aykırılığının olmadığının da altını çizelim.
3. TBMM’ye verilen yetkilendirme: Siyasî partilerin kapatılması konusunda Yargıtay Başsavcısı’nın TBMM tarafından yetkilendirilmesi (otorizasyonu), yasamanın yargıya müdahalesi olarak yanlış değerlendiriliyor. Bu, yasamanın yargıya müdahalesi değildir; olsa olsa bilgisayarının başında internette sörf yaparak ‘Nasıl şu partiyi kapatsam?’ diye iddianame hazırlayan yargı mensuplarına karşı, demokrasinin korunmasıdır.
Lâkin, bu konuda ısrar etmek yerine, Anayasa’nın, AYM’nin çalışma ve yargılama usulünü düzenleyen 149. maddesinin 1. fıkrasında, ‘Siyasî partilerin kapatılabilmesi için oybirliği şarttır’ denilmesi daha yerine olacaktır.
Yarın bu konuya devam edeceğiz.

radikal



Bu yazı 1,018 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 27 Mayıs 2012 27 Mayıs'ın hesabı sorulmalıdır
    • 5 Mayıs 2012 Darbeciler! Ordu artık hizmetinizde değil...
    • 29 Ekim 2011 Dikkat! PKK'nın tuzağına düşmeyelim
    • 3 Aralık 2010 Hedefteki ülke: Türkiye
    • 26 Ağustos 2010 Kardeş Pakistan'ın yardımına koşmalıyız
    • 27 Haziran 2010 Oyunun hedefinde iktidar ve Başbakan var (2)
    • 17 Haziran 2010 Terör ve politika
    • 27 Mayıs 2010 50 yıllık utanç: 27 Mayıs
    • 13 Mayıs 2010 Rusya ile tarihî anlaşma
    • 6 Mayıs 2010 CHP-MHP-BDP koalisyonu
    • 20 Nisan 2010 Kıbrıs'ta beklenen sonuç
    • 16 Nisan 2010 'Nerede muhabbet, orada Muhammed'
    • 11 Nisan 2010 CHP ve MHP'ye son Anayasa çağrısı
    • 8 Nisan 2010 Baykal'ın uzlaşma teklifi üzerine
    • 25 Mart 2010 Anayasa reformuna neden karşı çıkıyorlar? (1)
    • 12 Mart 2010 12 Mart Muhtırası
    • 4 Mart 2010 Ermeni iftiraları konusunda bayatlamış Amerikan politikası
    • 21 Şubat 2010 AK Parti'yi kapatma hazırlıkları
    • 31 Ocak 2010 Fişleme üzerine...
    • 21 Ocak 2010 Bu iddialar cevapsız bırakılamaz

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,694 µs