Başka vesilelerle de hatırlattığım üzere Türkiye'de 12 Eylül askeri darbesi sonrasında sertleşen askeri-bürokratik vesayet rejiminin niteliği ve temel unsurları konusunda bugüne kadar yapılan en iyi analizleri iki metinde bulmak mümkün.
Bunlardan biri anayasa hukukçularımızın duayeni olan Prof. Dr. Ergun Özbudun'un "Çağdaş Türk Politikası: Demokratik Pekişmenin Önündeki Engeller" (Çev. Ali Resul Usul, Doğan Kitap, 2000) adlı kitabı. Diğeri de Prof. Dr. Ümit Cizre'nin "Muktedirlerin Siyaseti: Merkez Sağ, Ordu, İslamcılık" (İletişim, 1999) başlıklı kitabında yer alan "Türkiye'de Askerin Siyasi Özerkliğinin Anatomisi" başlıklı makalesi.
İkinci Dünya Savaşı sonunda, tek-parti rejiminden bürokratik vesayete endeksli çok-partili demokrasiye geçişin en iyi analizi ise, Prof. Dr. İlkay Sunar'ın (ne yazık ki hâlâ Türkçeye çevrilmeyi bekleyen) "State, Society and Democracy in Turkey / Türkiye'de Devlet, Toplum ve Siyaset" başlıklı makalesinde yer alıyor. Söz konusu makale, ilk kez 1996'da yayımlandı, daha sonra 2004'te Bahçeşehir Üniversitesi tarafından, aynı adla basılan kitapta yer aldı.
Sunar'a göre 1950'de çok-partili düzene geçiş, iktidar sahipleri (tek-parti döneminin bürokratik elitleri) ile seçimle iktidara gelecek siyasiler arasında şu esaslar üzerinde üstü örtük bir sözleşmeye dayandırılmıştı: Komünizm, İslamcılık, etnik milliyetçilik, kozmopolit liberalizm gibi ideolojiler siyaset dışı sayılacak, partiler seçmenlerden ideolojik tercihler değil sosyo-ekonomik politikalar temelinde destek arayacaklardı. İşbölümü, asker-sivil bürokrasinin devletin resmi ideolojisinin bekçiliğini yapmasına, siyasilerin de ekonomiyle ilgilenmesine dayanıyordu. Böylece devlet seçkinleri rejime "yukarıdan", siyasiler "aşağıdan" meşruiyet sağlayacaklardı. Demokratik kurumlar ve kuruluşlar (parlamento, siyasal partiler, sivil toplum, vs.), rejimin "Kemalist" niteliğine gölge düşürmeksizin temsil görevlerini sürdürebileceklerdi.
Bu koşullarla gerçekleşen "yukarıdan aşağı demokratikleşme" başlıca şu sonuçları doğurdu: Yeni rejim, ikili bir iktidar yapısına dayandırıldı. Bir yandan bürokratik denetime dayalı olan rejim, diğer taraftan toplumsal destek ile ayakta durmaya çalışıyordu. Toplumsal desteğin en etkili yöntemi olarak, Osmanlı'daki "arpalık" sisteminin bir devamını andıran patronaj ilişkileri devreye girdi. Sonuçta, siyasiler seçmenin desteğini hizmetler karşılığında almaya çalışırken, asker ve sivil bürokrasi meşruiyetini "modernleşme" misyonundan almaya devam etti.
Yukarıdaki koşullarla kurulan düzenin, pratikte nasıl işlediğinin analizini de Sunar, ilk kez "Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi"nde (İletişim, 1985) yayımlanan "Demokrat Parti ve Popülizm" başlıklı makalesinde yaptı. Bu makaleyi yıllar sonra, Sunar'ın yeni çıkan "Demokrasi: Türkiye Serüveni" başlıklı kitabında (Doruk Yayınları, 2010) yeniden okuduğumda, DP'yi anlamanın bugün bazı yönleriyle AKP'yi anlamamıza ne denli yardımcı olabileceğini düşündüm. Bu bağlamda Sunar'ın şu söyledikleri özellikle dikkate değer:
"DP'nin başarısı, farklı gruplardan oluşmasına rağmen, ortak özellikleri ve sıkıntıları olan toplumu popüler bir ittifak içinde toparlayıp bürokratik merkeze karşı seferber etmesinde yatar... Popülizm ve patronaj sistemi, çok partili demokratik rejim içinde DP'den sonra da partilerin vazgeçemeyecekleri temel unsurlar olmuştur... DP seçmenlerin desteğini kazanmakta ne kadar başarılı olmuşsa, bürokratik elitlerle uzlaşma ortamını yaratacak mekanizma ve yaklaşımlar geliştirmekte o kadar başarısız olmuştur..."
1973-79 arasında Ankara (SBF), 1979-2002 arasında Boğaziçi ve 2003'ten bu yana Bahçeşehir Üniversitesi'nde öğretim üyesi olan Sunar'ın demokratikleşme sorunlarımız üzerine incelemelerini bir araya getiren kitabı, Türkiye'de siyaseti anlamaya çalışan herkes için mutlaka okunması gereken bir kaynak..
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle