En Sıcak Konular

Hasan Celal Güzel


Hasan Celal Güzel
0 0 0000

AK Parti'yi kapatma hazırlıkları



Sevgili okuyucular, bir haftadan beri kulislerde AK Parti’nin kapatılması için Yargıtay Başsavcılığı’nın iddianame hazırlıklarını tamamlamak üzere olduğuna dair rivayetler dolaşıyor. Güya, Org. Başbuğ’un Yargıtay Başsavcısı Yalçınkaya ile görüşüp
AK Parti’nin kapatılmasını istediği anlatılıyor.
İnsanın bu anlatılanlara inanası gelmiyor ama içinden de bir ses ‘Sakın, Org Başbuğ’un açıklama tehdidinde bulunduğu dosyalar bununla ilgili olmasın!’ diyor.

Hep aynı film...
Değerli okuyucular, bu Pazar efkârlıyım. Hâl-i pürmelâlimi sizinle paylaşmak istiyorum. Eğer millî iradeyi önemseyenlerdenseniz, lûtfen şikâyetlerime kulak veriniz.
Bu mazlum ve mağdur millet tam 100 yıldan beri, kendisini hor gören, aşağılayan ve câhil sayan yarı aydınların tahakkümü altında eziliyor. Yeni Osmanlılar, Jöntürkler, İttihatçılar derken genç nesiller, halkına yabancılaşmış bu cühelâ tâifesi tarafından heba edildi. Koskoca bir Cihan İmparatorluğu, bu basiretsiz ve ferasetsiz jakoben elitler yüzünden tarih sahnesinden silindi.
Millî Mücadele’nin önderi Mustafa Kemal Paşa (Atatürk), bu kutsal mücadelesini ‘irade-i milliye’ye dayanarak gerçekleştirdi. ‘Hâkimiyet bilâ kaydü şart milletindir’ düsturu O’na aittir ve millet iradesinin önemini en güzel şekilde ifade eder.
Lâkin, Cumhuriyet’in ilk döneminden itibaren, hâkimiyet millete değil, bir avuç oligarşik azınlığa ait olmuştur. Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF/CHP), İttihat Terakki’den devraldığı Merkez-î Umûmî Cuntası yöntemiyle tek parti egemenliğini kurmuş ve 1938-1950 döneminde bunu ideolojik bir tek parti diktatörlüğü (Millî Şeflik Diktası) hâline getirmiştir.
1925’te, irtica iddiasıyla kapatılan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’na da (TCF), 1930’da kapatılan Serbest Cumhuriyet Fırkası’na da (SCF) tahammül edilemeyişinin asıl sebebi ‘millî irade düşmanlığı’dır. Zira, bu iki partinin kapatılmadan seçimlere girmesi hâlinde, baskıcı ve zorba CHF’nin karşısında iktidara gelmesine muhakkak nazarıyla bakılmıştır. Halbuki, Tanzimat’tan beri milletin mukadderatına âdeta ambargo koymuş olan seçkinci oligarşik bürokrasi, irtica ve benzeri bahanelerle tahakkümünü devam ettirmek istemiştir.
14 Mayıs 1950’de esmeye başlayan on yıllık demokrasi rüzgârı, 27 Mayıs Darbesi’yle kesintiye uğratılarak, Türkiye yeniden, CHP’nin tertibiyle İttihatçı kalıntılarının tahakkümü altına girmiştir. 27 Mayıs’ta DP’nin, 12 Eylül’de AP’nin kapatılması, yüksek yargıyı emellerine âlet eden darbecilerin millî irade düşmanlığının somut örnekleridir.
28 Şubat Darbesi’nde, TBMM’de en fazla milletvekiline sahip bulunan RP ve FP’nin kapatılması da, CHP ile işbirliği hâlindeki yüksek yargının sebep olduğu hukuk skandallarıdır.

Oynanan oyun ortada
Efendim, sizin anlayacağınız, biz bu filmi 100 senedir seyrediyoruz. Millî iradeyi hor görerek menfaatlerini ve tahakkümlerini devam ettirmek isteyen oligarşik despotizm, antidemokratik ve gayrimeşru dayatmalarını yaparken, ne yazık ki, bu aziz milletin en fazla değer verdiği
‘ordusunu’ ve ‘yargı sistemini’ istismar etmiştir.
Demokrasiye geçildikten sonra, seçimlerden döne döne ‘sandık düşmanı’ hâline gelen CHP jakobenizmi, çareyi orduyu kışkırtıp darbe düzenlemekte bulmuştur.
Bu arada, ‘Yüksek Adalet Divanı’ (Yassıada Mahkemesi) adıyla adalet tarihimize kara leke olarak geçecek bir mahkeme kurdurulup, memlekete hizmetten başka suçu olmayan, milletin sevgilisi bir Başbakan ve iki bakan alçakça şehit edilmiştir. 27 Mayıs’ta ‘Kurucu Meclis’, 12 Eylül’de ‘Danışma Meclisi’ adıyla seçkinci oligarşiden oluşan bir yapılanmaya gidilerek gayrimeşru darbe anayasaları hazırlattırılmış ve zorla oylattırılmıştır.
Darbe anayasalarında millet iradesine dayanan yasama ve yürütme organlarının üzerine jakoben jüristokrasinin kılıcı asılmıştır. Böylece, yasama ve yürütme işlemez hâle getirilerek Türkiye’nin önü tıkanmıştır.
Mekanizma gayet basittir: Milletin seçip iktidara getirdiği millî irade temsilcilerine karşı darbeler düzenleyip onları alaşağı edeceksin. Bazen partilerini kapatıp yöneticilerini cezalandıracaksın; bazen de sadece iktidardan uzaklaştırmakla yetineceksin.
Bu arada yargıyı siyasallaştırıp özellikle yüksek yargıyı siyasî emellerine hizmet eder hâle getireceksin. Baktın ki, gene de seçimleri kazanamıyorsun, o zaman millet
iradesiyle iktidara gelen siyasî partiyi yargıyı kullanarak kapatacaksın. Hele bir de liderlerine siyasî yasak getirtebilirsen tadından yenmez olur...

Kapatsanız ne yazar?
Efendim, herkes bu kepazeliğin farkında... Gözü öfkeden ve hırstan kararmış bu oligarşik jakoben tâifesi artık şu gerçekleri görmek zorundadır:

* Millî Şeflik Diktatoryası bile 1950’nin dünyasında tutunamamışken, 2010’un küresel ve demokratik dünyasında bu nevi dayatmaların kimseye faydası yoktur.

* 27 Mayıs’tan sonra kurulan AP, 1965 Genel Seçimlerinde uygulanan Millî Bakiye Sistemi engellemesine rağmen, kapatılan DP’den de daha fazla oy alarak iktidara gelmiştir.

* 12 Eylül’den sonra kurulan ANAP, militarizmin dayatmasına rağmen tek başına iktidara gelmiştir.

* 28 Şubat’tan sonra AK Parti 2002’de tek başına iktidara gelmiştir. 27 Nisan 2007 Muhtırası’ndan sonra AK Parti Temmuz 2007 seçimlerinde yüzde 47 oy alarak oy patlaması yapmış ve gene tek başına iktidara gelmiştir. 2008’deki haksız kapatma dâvasından sonra ise 2009’daki mahallî seçimlerde yüzde 39 oy alarak başarısını devam ettirmiştir.
Kısaca, milletimiz askerin ve yargının bu dayatmalarına karşı sandıkta açıkça tavrını koymaktadır.
Yargıtay Başsavcısı, bu defa da AK Parti’ye kapatma dâvası açarsa, netice olarak AK Parti’nin oyları yüzde 50’nin üzerine çıkacaktır.
Sakın Yargıtay Başsavcısı AK Partili olmasın?!..

radikal

 



Bu yazı 1,245 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 27 Mayıs 2012 27 Mayıs'ın hesabı sorulmalıdır
    • 5 Mayıs 2012 Darbeciler! Ordu artık hizmetinizde değil...
    • 29 Ekim 2011 Dikkat! PKK'nın tuzağına düşmeyelim
    • 3 Aralık 2010 Hedefteki ülke: Türkiye
    • 26 Ağustos 2010 Kardeş Pakistan'ın yardımına koşmalıyız
    • 27 Haziran 2010 Oyunun hedefinde iktidar ve Başbakan var (2)
    • 17 Haziran 2010 Terör ve politika
    • 27 Mayıs 2010 50 yıllık utanç: 27 Mayıs
    • 13 Mayıs 2010 Rusya ile tarihî anlaşma
    • 6 Mayıs 2010 CHP-MHP-BDP koalisyonu
    • 20 Nisan 2010 Kıbrıs'ta beklenen sonuç
    • 16 Nisan 2010 'Nerede muhabbet, orada Muhammed'
    • 11 Nisan 2010 CHP ve MHP'ye son Anayasa çağrısı
    • 8 Nisan 2010 Baykal'ın uzlaşma teklifi üzerine
    • 25 Mart 2010 Anayasa reformuna neden karşı çıkıyorlar? (1)
    • 12 Mart 2010 12 Mart Muhtırası
    • 4 Mart 2010 Ermeni iftiraları konusunda bayatlamış Amerikan politikası
    • 21 Şubat 2010 AK Parti'yi kapatma hazırlıkları
    • 31 Ocak 2010 Fişleme üzerine...
    • 21 Ocak 2010 Bu iddialar cevapsız bırakılamaz

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,874 µs