En Sıcak Konular

Şahin Alpay


Şahin Alpay
0 0 0000

Demokrasilerde 'kontrol ve denge' nasıl sağlanır?



Yeni Başkan Ümit Boyner, 15 Şubat günkü basın toplantısında özetle TÜSİAD'ın sivil ve demokratik yeni bir rejim isteğini dile getirirken şunları söylüyordu:

"TÜSİAD olarak biz anayasada kuvvetler ayrılığı ilkesinin geçerli olduğu, kontrol ve denge mekanizmalarının işlediği, çoğulcu, parlamenter bir demokrasi görmek isteriz..." Boyner'in bu sözleri, son aylarda kuvvetler arasında yaşanmakta olan mücadeleler ortamında büsbütün önem kazanıyor. Özellikle şu hususları açıklığa kavuşturmakta yarar var: Parlamenter demokrasilerde kuvvetler ayrılığı ne demektir? Kuvvetlerin birbirlerini kontrol etmeleri ve dengelemeleri nasıl sağlanır?

Liberal demokrasiler, yönetme yetkisinin halkın çoğunluğunun oylarını alan başkana, partiye ya da partiler koalisyonuna ait olduğu; yurttaşların temel hak ve özgürlüklerinin de hukuk devleti güvencesi altında olduğu rejimlerdir. Liberal demokrasilerde parlamenter, başkanlık ya da yarı-başkanlık hükümet sistemleri geçerli olabilir. Hepsinde kuvvetler ayrılığı, yasama, yürütme ve yargı organlarının farklı sorumluluklara sahip olmaları anlamına gelir. Yasama organı yasaları yapar, yürütme yasaların çizdiği çerçevede ülkeyi yönetir, yargı da gerek tek tek yurttaşların gerekse yürütmenin anayasaya ve yasalara uygun davranmasını sağlamakla görevlidir.

Başkanlık sistemlerinde üç kuvvet de birbirlerini denetlemelerini ve dengelemelerini sağlayan yetkilere sahiptir. Parlamenter sistemlerde ise yürütme, yasamanın içinden çıktığı ve parti disiplini aracılığıyla yasamayı denetlediği için, yürütme ve yasamayı denetleme ve dengeleme görevi esas olarak yargıya ve (anayurdu Britanya dışında kalan parlamenter demokrasilerde) özel olarak da anayasa mahkemelerine düşmektedir. Avrupa Konseyi'ne üye ülkelerde, yargı denetiminin en tepesinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yer aldığı söylenebilir.

Liberal demokrasideki "kontrol ve denge" sisteminin işleyebilmesi için, her şeyden önce anayasanın bu rejimin temel ilkelerine uygun olması, bütün siyasi aktörlerin de bu ilkelere bağlı olmaları gerekir. Ne yazık ki bugün Türkiye'de ne yürürlükte olan anayasaya ne de asker ve sivil bürokrasiye hakim olan, liberal demokratik ilkeler değil, "Cumhuriyet'in kuruluş felsefesi" ya da "Atatürkçü Düşünce Sistemi" olarak da anılan, Kemalizm'in otoriter bir yorumu. TÜSİAD'ın da talep ettiği sivil ve demokratik bir rejime kavuşmamız için, yeni bir anayasaya gereksinim olduğu gibi, belki her şeyden çok ve her şeyden önce asker ve sivil bürokrasinin, özellikle de yüksek yargı organları mensuplarının liberal demokrasinin temel ilkeleri üzerinde ittifak etmelerine ihtiyaç var.

Liberal demokrasinin icaplarından biri olan yargı bağımsızlığı, yargı mensuplarının kararlarında dış etkiler altında kalmamaları, görev güvencesiyle ve sarahatle kaleme alınmış mevzuat aracılığıyla sağlanabilir. Ama yargı organları mensupları felsefe olarak demokrasinin temel ilkelerini, bu arada yargının devlete değil (insan haklarına dayalı) hukuka hizmet etmesi prensibini benimsemedikleri sürece, yargı bağımsızlığı (bizde görüldüğü üzere) yargıçlar yönetimine (jüristokrasiye) dönüşebilir.

Bugün Türkiye'de rejimin çoğunluğa sahip partinin diktatörlüğüne (sivil vesayet, sivil diktatörlük, sivil faşizm) dönüşmemesi için asker ve sivil bürokrasinin vesayetine ihtiyaç olduğunu savunanlar da kuşku yok ki esasta liberal demokrasiye değil, Kemalizm'in otoriter yorumuna bağlı olanlar. Ne yazık ki bunun sonucu, askeri müdahalelerin ve yönetimlerin ya da yargıçlar yönetiminin (jüristokrasinin) meşru görülmesi, dolayısıyla demokrasinin resmen veya fiilen rafa kaldırılması oluyor. İfade özgürlüğü ortadan kalkmadığı sürece, tartışarak ve eleştirerek, sonunda liberal demokratik ilkelere dayalı bir anayasaya ve siyasi aktörlerin bu ilkeler üzerinde ittifakına kavuşabiliriz. 1960-70'leri hatırladıkça iyimserliğim ağır basıyor.



Bu yazı 1,143 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 21 Temmuz 2012 Oyumu geri alıyorum
    • 2 Haziran 2012 Nükleer yalanlar ve gerçekler
    • 19 Mayıs 2012 Uludere, Ankara'nın karanlık dehlizlerinde
    • 29 Ekim 2011 Anadolu'daki bekleyiş, AB standartları
    • 20 Ağustos 2011 Şiddet, çözüm değil şiddet üretir
    • 19 Ekim 2010 Türkiye gittikçe Batı'ya yaklaşıyor
    • 26 Haziran 2010 Türk dış politikası liberaldir
    • 22 Mayıs 2010 Ey asker, siyasete karışma!
    • 8 Mayıs 2010 İsmet İnönü'ye de adil olmalıyız
    • 1 Mayıs 2010 Niye profesyonel ordu?
    • 3 Nisan 2010 'Lider sultası'ndan kurtulabilir miyiz?
    • 20 Mart 2010 Ermeni sorunu, aydınlar ve siyasiler
    • 6 Mart 2010 Vesayet rejimi nasıl kuruldu ve işledi?
    • 20 Şubat 2010 Demokrasilerde 'kontrol ve denge' nasıl sağlanır?
    • 13 Şubat 2010 Militarizm ne Ortaylı'ya, ne de MHP'ye yakışır
    • 2 Temmuz 2009 Genelkurmay Başkanı'na açık mektup
    • 11 Haziran 2009 'Türkiye çantada keklik değil'
    • 23 Nisan 2009 Zorunlu asimilasyon başarılı olamadı
    • 12 Şubat 2009 TSK'nın saygınlığını korumalıyız
    • 7 Haziran 2008 Militan demokrasi değil, militan devlet

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,091 µs