Meliha Okur
0 0 0000
Filistin halkı yalnız
İsrail'in Filistinlilere karşı giriştiği son sindirme saldırısı, tüm dünyada sayıları giderek azalan tüm vicdan sahiplerini bir kez daha Filistinliler için bir şeyler yapmaya zorluyor. Ancak, daha önce de olduğu gibi, kalplerimizin Filistinlilerin yanında olması ve yapılanları sonuna kadar kınamak dışında yapılacak hiçbir şey yok gibi. Batı dünyasında Filistin'den yana kamuoyu, her zamanki gibi dış siyaseti belirleyen çizgiyi belirlemekten uzak. Filistin davasının arkasında olduğu varsayılan, Müslüman dünya dediğimiz İslam ülkelerinin durumuysa hepimizin malumu. Bu dünya, bugüne kadar Filistin için ne yaptıysa, bundan sonra da aynısını yapacak, yani lafta kınama, İsrail'e atıp tutma, bunun ötesinde herkesin, her ülkenin kendi hesabını yapması ve Filistinlileri kaderleriyle baş başa bırakması, muhtemel gelişme bu.
Müslüman dünyaya haksızlık mı yapıyorum, hiç değil. Bugüne kadar 'Filistin deyince akan sular durur, tüm Müslümanlar Filistin'in arkasındadır, ama Siyonistlerle baş etmek ne mümkün' yaklaşımı bu konuda bazı gerçeklerin hemen hemen hiç telaffuz edilmediği bir ortam yarattı. Tarihte olanlar da, halen yapılan hesaplar da hiç sorgulanmaz hale geldi ve bir şekilde Filistin meselesi, Müslümanların afyonu halini aldı. İsrail'in kuruluş ve yerleşmesinin modern tarihin en utanç verici işgal ve yıldırma harekâtlarından biri üzerine yükseldiği bir gerçek. Ancak, bu süreç içinde Filistinlilerin Arap ve Müslüman kardeşlerinin ellerinden geleni yaptığı düşünce veya varsayımı son derece hatalı ve yanıltıcı. Hatta işin bir de sınıfsal boyutu var, Filistin emperyalist planlar doğrultusunda tanzim edilmeye girişildiğinde birçok büyük toprak sahibi toprağını satıp pılısını pırtısını toplayıp Kahire, Beyrut veya Batı ülkelerine göç edebildi. Bu da kuşkusuz çok travmatik bir süreçti, ancak asıl olan geride kalan fukara halka oldu. Dahası, topraklarını bırakmayıp direnmek isteyenlere doğru dürüst destek çıkan olmadı. Arap ülkeleri o dönem kendi iktidar alanlarını belirlemek, sağlamlaştırmak derdindeydiler. En önemlisi, bunu yapabilmek için, bölgeyi yeniden tanzim etmeye girşimiş emperyal güçler (İngiltere, Fransa ve daha sonra Amerika) ile işbirliği yapmak durumundaydılar. Zira varlıkları büyük ölçüde, bu işbirliğine bağlıydı. Ortadoğu'nun tarihi bu açıdan çok hazindir, birçok açıdan geçmişi geride bırakmak anlamlı olabilir, ancak bugün olanları veya olabilecekleri kavrayabilmek için, zaman zaman bu hazin tarihi arka plana bir göz atmak gerekiyor. Tabii bu esnada zihnimizin kısa devre yapmasına izin verip, o bildik 'Araplar Osmanlı'yı arkadan vurdu, o nedenle başlarına bunlar geldi' sığlığına savrulmaktan da sonuna kadar kaçınmak koşuluyla.
Osmanlı'nın çözülüşü, tüm imparatorlukların dağılış serüveni gibi son derece karmaşık süreçlerin sonucu oldu. Bu süreci bir veya birkaç suçlu bulma çabasıyla kavramamız mümkün değil, en doğrusu, resmi tüm karmaşıklığıyla görmeye çalışmak olabilir. Tam da bu noktada, Klasik Yayınları'nın başlattığı 'Arapların Gözüyle Osmanlı' başlıklı anı serisini tüm ilgilenenlere tavsiye ederim. Örneğin, bu seriden, Beyrut Şehremini Selim Ali Selam'ın Anıları'nda, Filistin bölgesinde Hule Arazilerinin elde tutulma mücadelesinin öyküsü var. Selim Selam, imtiyaz sahibi olduğu bu arazileri satmakla suçlanan bir isim, ancak kendi kaydına göre, arazileri elde tutmak için Arap dünyasında zengin ve nüfuzlu çalmadık kapı bırakmamış, ama sonuç alamamış. Bunu sadece emperyalizm ve Siyonizm'in baskın tesiriyle açıklamak yanıltıcı olur. Bu tesiri baskın kılan etken, bölgedeki güç odaklarının öncelikle kendi iktidarlarının kaygısı içinde olmalarıdır. Daha sonra, altın klozet yaptırmayı önceleyen petrol ülkeleri, OPEC'in kerhen destek politiklarını falan bir yana bırakıyorum, konu uzadıkça uzar. Tüm bunları şu nedenle hatırlatmak ihtiyacı içindeyim; 'Müslüman dünya' dün nasıl kendi çıkarının peşindeki ülkeler, iktidarlar, sınıflardan oluşuyor idiyse, bugün de aynı durum söz konusu. Filistinliler için timsah gözyaşları dökenler ardından başka hesaplar yapıyor, Filistinlilerin kaderini asıl bu hesaplar belirliyor. Hal böyleyken, bir de üzerine, 'Bu Yahudilerle baş etmek imkânsız' hurafesi yayılınca, kalbi Filistinlilerden yana atan sıradan Müslüman da, ötesini sorgulamaksızın yatıştırılmış oluyor. Filistin meselesi, bu manada, Müslüman dünyanın afyonu olmuş vaziyette. O kadar ki bu afyonun tesiri, başka alanlarda da 'Yahudi'yi suçlayıp gerisini düşünmemek şeklinde gayet iyi işliyor.
Son günlerde, samimiyetle Filistinliler adına tepki gösteren çevrelerin sloganı yine 'Filistin halkı yalnız değil', oysa gerçekte Filistin halkı başından beri yalnız, hem de çok yalnız. Temennimiz bu böyle devam etmesin, ama etmemesi için önce bu yalnızlığı tespit etmek gerekiyor.
Bu yazı 1,515 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
11 Ağustos 2012
Elin samanına niye muhtacız!
-
4 Aralık 2010
WikiLeaks neyi sarstı?
-
5 Haziran 2009
Ve aleyküm selam
-
18 Ocak 2007
'Yaradılışçılar' kudurmaz
-
17 Ağustos 2006
Mitinge davet
-
11 Temmuz 2006
Filistin halkı yalnız
-
1 Haziran 2006
'Kimlere' rezil olduk?
Yorumlar
+ Yorum Ekle