En Sıcak Konular

Cengiz Çandar


Cengiz Çandar
0 0 0000

DTP'nin kapanması: Demokratik alanın 'boşalması' tehlikesi...



Anayasa Mahkemesi’nin DTP’yi kapatma kararının iler tutar tarafı yok. Bin dereden su getirip, Anayasa Mahkemesi’nin DTP’yi niçin kapatmak zorunda olduğunu kanıtlamaya harcanan enerji, Türkiye’nin Kürt sorununun demokratik yollar ve araçlarla nasıl çözülebileceğine harcansa çok daha hayırlı bir iş yapılmış olur.
Bu noktada DTP’nin hatalarından dem vurmanın ve kapatma kararına DTP’nin tartışılması
bile gereksiz bir dizi yanlışı ve yetersizliğinin yol açtığını da ileri sürmenin bir gereği yok. Gereği de yok, yararı da yok.
Zira, DTP’nin kapatılmasıyla PKK ile ‘devlet’ arasındaki ‘demokratik alan’ boşaltılmış ve ‘sert hesaplaşma’ için açık tutulmuş oluyor. Duruma bakalım ve bu ‘tehlikeli durum’un Türkiye’nin geleceği için öngördüğü ve gösterdiği ‘tehlike’yi görelim.
PKK için ne sıfat kullanırsanız kullanın, şu özelliği değişmez: PKK, Türkiye Kürtlerinin hak arama yolu için şiddeti seçmelerinin ifadesi, bunun dışavurumudur.
Zaten, ister adına Kürt açılımı, ister demokratik açılım, isterseniz Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi deyin, ne derseniz deyin, bunun temel amacı Kürt sorununu şiddetten arındırmak değil midir?
Tam da bu bakımdan, Anayasa Mahkemesi’nin DTP’yi kapatma kararı -ve işin en hazin yönü olarak, DTP’nin en ılımlı, en sağduyulu, en diyaloga yatkın unsurlarının siyasetten yasaklanması garabeti- ‘şiddete davetiye’ niteliğindedir. Bunun için yanlıştır. Bunun için vahimdir. Bunun için ‘Demokratik Açılım’a kastetmektedir. Bunun için, sadece DTP ile ilgili olmayıp, Ak Parti hükümetinin politikasına darbe vurucu nitelikte sayılmaktadır.
DTP, kimilerinin pek arzuladığı biçimde, PKK ile arasına mesafe koymamış olsa da, PKK’dan kaynaklanan şiddeti açıkça kınamasa da, ne işe yaradığına dair özellikle ‘Demokratik Açılım süreci’ boyunca bir çok soru işareti oluşturmuşsa da, milyonlarca Kürt vatandaşımızın oyu ile TBMM’de bir grup olarak temsil gücüne sahip, dahası ülkemizin ‘sorunlu’ bölgesi Güneydoğu başta olmak üzere 99 yerde yerel yönetimlere sahip olan bir partidir.
Böyle bir partinin siyasi hayattan şu ya da bu gerekçeyle tasfiyesinin yaratacağı ‘siyasi boşluk’ ve en önemlisi zaten Türkiye’den ‘ruhen kopuş’un eşiğinde bulunan hatırı sayılır rakamlardaki Kürt vatandaşlarımızda neden olacağı ‘travma’, alanı alabildiğine PKK’nın istediği biçimde açmış ve genişletmiş oluyor.
Bu ‘vakum’ ve oluşan ‘travma’nın vakit geçirmeden üstesinden gelmek şart.
***
Yoksa?
Yoksa tehlikeyi fark etmiyor musunuz?
PKK’nın silahlı eylemlerinin başladığı 1984 yılından bu zamana dek ‘çatışma’ esas olarak ‘örgüt’ ile ‘güvenlik kuvvetleri’ asker ve polis- yani bir başka deyimle ‘devlet’ arasındaydı. Demokratik Açılım’la birlikte MHP ve CHP’nin de ektiği ‘kötü tohumlar’ın etkisiyle, gelinen noktada ‘çatışma’nın ‘toplumlararası’ olması ihtimali belirdi.
Tehlike burada.
PKK’nın asıl gücü, bugün ne Kandil ne de Türkiye’nin kimi dağlarında var olmaya devam eden silahlı güçleri; asıl güç Diyarbakır şehir merkezinde, Hakkari’de, Yüksekova’da, Mersin’de, İstanbul’un Okmeydanı’nda, Mahmutbey’de, İzmir’in Kadifekalesi’nde, Nusaybin’de, Kızıltepe’de vs. vs.
Yani dağlarda değil, ülkenin doğusu ile batısında şehir merkezlerinde ve şehirlerde yerleşik sayıları hayli kabarık, yaş itibarıyla çoğunlukla çok genç kitlelerde. ‘Demokratik Açılım’ı yörüngesinden çıkarmaya yönelik, yoluna mayın döşeyen olaylar, dikkat edin, şehirlerde cereyan ediyor. Tokat Reşadiye, tetiği çekenlerin PKK’lı olduğu ama çektirenlerin ne ve kim olduğu pek de net biçimde ortaya çıkmayan bir ‘provokasyon.’ Ona bakarak, ‘Açılım Süreci’nin öncelikle ‘dağlardan’ sabote edileceğini kimse düşünmesin. Süreç, ‘şehirlerden’ sabote edilmeye müsait. Çatışmanın, bilinen kalıplarından çıkıp ‘toplumlararası çatışma’ya dönüşmesi de ‘şehirlerde’ mümkün olabilecek bir gelişme ve PKK’nın da ‘mecburi muhatap’ olarak sahnede kalabilmesi, ‘tampon unsurları’ aradan çıkartarak, ‘şehirleri’ harekete geçirmesiyle söz konusu.
DTP’nin kapatılması, bir yönüyle Türk milliyetçi-ulusalcı şahinlerinin pek hoşuna giden bir gelişme ise de, diğer yönüyle PKK’nın temel tercihine gayet uygun gözüküyor.
1980 Askeri Darbesi’nin ürünü 1982 Anayasası ise yetkileri genişletilmiş ve bugünkü anlamı kazandırılmış olan Anayasa Mahkemesi’nin DTP’yi kapatma kararının neye yol açabileceğini gözlerinizi açıp görmelisiniz.
Şunun şurasında bir buçuk yıl önce iktidar partisini kapatma işine dalmış olan ve kapatmasa da ‘cezalı’ konuma düşürenin Anayasa Mahkemesi olduğunu, en başta o iktidar partisinin mensuplarının hatırlaması icap eder.
***
Uzun lafın kısası, DTP’nin kapatılması kararı ile ‘Demokratik Açılım’a ağır bir darbe zaten vurulmuş haldedir. Bununla birlikte, darbenin henüz ‘ölümcül’ olmadığı anlaşılmalı. Bunun için başta iktidar partisi, ayrıca ülkenin demokratik güçleri ve en önemlisi ve en başta da Türkiye’nin Kürtlerine ağır görevler düşüyor.
‘Demokratik Alan’ boşaltılmamalı, PKK ve ‘devlet’, ‘iç savaş tohumları’nın boy göstereceği ‘sert hesaplaşma’ için açık tutulmamalı, açık bırakılmamalıdır.
Başta Kürt siyasi hareketi, ‘yasal zemini’ yitirmemelidir.
Hükümet, o ‘yasal alan’ın boşaltılmaması ve ‘Kürt siyasi temsili’nin alan dışına çıkmaması için ne gerekirse yapmalıdır.
Türkiye, Türk ve Kürt milliyetçileri ile ‘ulusalcıları’na insafına terk edilmeyecek kadar renkli ve zengin, koca bir toprak parçasıdır.

radikal



Bu yazı 900 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 2 Mart 2012 'İç savaş salgını' ve 'korunma yolları'...
    • 8 Şubat 2012 Türkiye, Suriye'de savaşa mı gidiyor?
    • 13 Temmuz 2011 Diyarbakır DTK'nın, BDP Ankara'nın
    • 22 Haziran 2011 Türkiye'nin doğru Suriye pusulası
    • 14 Haziran 2011 Yeni anayasa için AK Parti-BDP-CHP uzlaşması
    • 13 Mayıs 2011 İktidar Kürt sorununu anlamalı
    • 16 Nisan 2011 AK Parti'nin Güneydoğu'da 'siyasi ricatı...'
    • 12 Nisan 2011 Aday listelerini okuma kılavuzu
    • 1 Mart 2011 Hoca ve 28 Şubat'ın cenazesi
    • 22 Şubat 2011 Libya: Osmanlı dominosu ve Bingazi'deki kan davası
    • 19 Şubat 2011 Ergenekon faturası
    • 5 Şubat 2011 Mısır'ın tarih yazdığı gün...
    • 8 Ocak 2011 Hizbullah tahliyesi mi rönesansı mı?
    • 5 Kasım 2010 TAK, ne kadar PKK, ne kadar 'Ergenekon?'
    • 29 Ekim 2010 'Tek Cumhuriyet'in iki Ankara'sı
    • 26 Ekim 2010 Bu gidişle katilden çocuk yaratılacak
    • 6 Ekim 2010 Washington'daki Türkiye
    • 1 Ekim 2010 Daha seyahatin başı, çözümün eşiği değil...
    • 29 Eylül 2010 Türkçeye onurunu iade edin
    • 21 Eylül 2010 Hakkâri provokasyonuna inat

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,563 µs