En Sıcak Konular

Ali Bulaç


Ali Bulaç
0 0 0000

'Kürt açılımı'nın orijinal nüshası



Pazartesi günkü yazımda hükümetin cesur ve yerinde inisiyatif koyarak başlattığı "Kürt açılımı"nı prensip olarak desteklediğimi yazmış ve şöyle demiştim: "Hükümet çözümünü toplumsal mutabakat, ortak akıl ve geniş destekle oluşturabilirse tarihî bir başarıya imza atmış olur.
Bunun için hükümet, kendini yanlış ittifaklardan ve yanıltıcı telkinlerden özgürleştirebilmeli, duymak istediklerini ona söyleyenlerin dışındaki kimselerden de görüş alma alçak gönüllülüğünü gösterebilmelidir."

Bunun sebebi basit: Bu konu, bütün Türkiye'yi yoran, cana mal olan ve kaynaklarımızın heba olmasına yol açan can yakıcı bir sorundur. Dahası, eğer bir hal yoluna girmeyecek olursa, giderek etnik ayrışmalara sebebiyet verecektir. Tarihimizde din, mezhep ve etnik çatışmalar olmamıştır; ama bundan sonra olmayacağının garantisi de yoktur. Yanı başımızda yüzyıllarca mezhep ve etnik çatışma yaşamamış Irak'ta yaşanan trajediler ortada. İnsanlar, eski geleneksel veya dinî kodlarıyla dünyaya bakmıyor; bu yüzden dış tahriklerin de etkisiyle kolayca birbirlerini öldürebiliyorlar. Türkiye'de İslam sanıldığının aksine, artık olaylara anlam veren, olayların referans çerçevesini belirleyen temel kodlar olmaktan çıkıyor; muhafazakâr bir kültürün ve siyasi kimliğin "dinî ritüelleri"ne ve folklorik fantezilerine dönüşüyor. Bu yüzden kimse, "Biz Müslüman'ız, mezhep ve ırkçılık da neymiş?" demesin.

Bu hatırlatmayı yaptıktan sonra, gelelim çalıştayın zaaflarına:

1) Sorunun çözümünde takip edilecek yol haritasının "İçişleri Bakanlığı" ve "Polis Akademisi"nde düzenlenmesi yanlıştır. Buna Kürşat Bumin yerinde bir itirazla değindi. İçişleri Bakanlığı "iç güvenlik"le ilgili bir devlet birimidir; Kürt meselesi sadece iç güvenlikten ibaret değil; tarihî, sosyal, siyasî, ekonomik, kültürel ve uluslararası boyutu olan "etnik bir sorun"dur.

2) Açılıma fikirlerini beyan etmek üzere davet edilen gazeteciler ve yazarlar, her biri kendi alanında bu konuyla yakından ilgilenen görüşleri dikkate alınması gereken aydınlardır. Buna kimsenin itirazı olamaz. Ancak "düşünce ve siyasî profilleri" ile "medya yelpazesinde sahip oldukları konumları" açısından bakıldığında, sadece bu isimlerle yetinilmemesi gerektiği ortaya çıkıyor. Söz konusu isimlere bakıldığında, hükümetin açılımda dört referans noktasını esas almaya niyetli olduğu anlaşılıyor: a) Hükümet çizgisindeki görüşleri; b) Devlet (bürokratik merkez) çizgisindeki görüşleri; c) ABD çizgisindeki görüşleri; e) AB çizgisindeki görüşleri.

Bu, AK Parti hükümetinin "sivil anayasa hazırlığı" çalışmasında içine düştüğü hatanın tekrar edildiğini gösteriyor. Kürt sorunu gibi devasa bir konunun nihai ve soyut muhatabı Türkiye toplumunun kendisidir. Dolayısıyla; "hükümet, devlet, ABD ve AB çizgisinde görüşleri seslendirenler"in dışında kalanların da görüş ve çözümlerine kulak vermek gerekir. Aksi halde toplumsal mutabakat sağlanamaz. İlk toplantıda neden şu kesimlerin temsilcileri yoktu?

a) Kürt milliyetçileri (DTP ve bağımsız Kürt aydınları, kanaat önderleri);

b) MHP ve bağımsız Türk milliyetçisi aydınlar, BBP;

c) Etnik kökenine bakılmaksızın düşünceler üreten İslami çizgideki entelektüeller, kanaat önderleri, cemaat temsilcileri;

d) CHP ve sosyal demokrat çizgideki aydınlar;

e) Bağımsız sol ve sosyalist çizgideki aydınlar.

Denilecek ki, bundan sonraki aşamada söz konusu kesimlerin de görüşlerine başvurulacaktır. Bu, ilk toplantıda yapılmalıydı. Çünkü ilk toplantıya çağrılanlar, temel alınacak metnin "ilk ve orijinal nüshası"nı oluşturdular. Bundan sonraki nüshalar "fotokopi" hükmünde kalacaktır.

Müzakereci siyaset, sivil, yaygın ve aşağıdan yukarıya doğru toplumsal bütün tarafların ortak katılımını öngören mutabakat temin etme sürecidir. Bu yol takip edilmediğinde iyi niyetle başlanmış bir süreç, sorunu sürencemede bırakır. İnşallah bu açılım öyle olmaz.

zaman



Bu yazı 1,027 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 6 Nisan 2013 Neyin özgürlüğü?
    • 7 Nisan 2012 NATO'nun alan dışı stratejisi
    • 12 Kasım 2011 İdrak tutulması
    • 16 Temmuz 2011 Dört aktör
    • 25 Haziran 2011 Tiyatro bu
    • 19 Mart 2011 Afetler, felaketler!
    • 12 Mart 2011 Darbenin medya ayağı
    • 10 Mart 2011 Modelin altı parametresi
    • 7 Mart 2011 'Türkiye modeli'
    • 12 Şubat 2011 İhvan ve İslam korkusu!
    • 22 Ocak 2011 Kısır döngü
    • 13 Ocak 2011 Azınlık veya zımmi!
    • 10 Ocak 2011 Çatışmalar ve potansiyeller
    • 18 Aralık 2010 Başka bir dünya, başka bir iktisad!
    • 15 Kasım 2010 Diyanet'te 'yeni dönem'
    • 2 Ekim 2010 Millî Görüş'ten son kopuş!
    • 18 Eylül 2010 Ayrışmanın fotoğrafı
    • 2 Ağustos 2010 Askerler ve rolleri
    • 26 Temmuz 2010 Neden akletmiyoruz?
    • 24 Temmuz 2010 35. madde

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,199 µs