En Sıcak Konular

Ahmet Kekeç


Ahmet Kekeç
0 0 0000

Sadece dilini değil, idrakini de kaybetmişsin!



Önceki gün Pertevniyal Lisesi’nde, eski bir Pertevniyal’li olan rahmetli Cemil Meriç’i konuştuk. Hilmi Yavuz, Ümit Meriç, Doğan Hızlan ve Ahmet Kekeç (öhö...)

Doğan Hızlan ‘erkenden’ kaçtığı için, rahmetlinin dil ve üslup özelliğini anlatmak, ‘korsan panelist’ olarak fakire düştü.

Her zaman bilge Hilmi Yavuz ve ‘dosdoğru istikamet’in insanı Ümit Meriç hoca da değindiler; Cemil Meriç ‘hususi’ bir dille yazıyordu; hakim, hükümran, otoriter ve aynı zamanda şiirli bir dil...

Hayır, Cemil Meriç’ten değil, o ‘hususi dil’den sözetmek istiyorum.

Bu dil kimliğimizdi aynı zamanda.

Bizi ‘biz’ yapan değerlerin toplamıydı.

Ünlü bir akademisyen (ismi lazım değil), bu ‘dil’in ihtisas liselerinde öğretilmesine karşı olduğunu, (ister Arap, ister Latin hurufatıyla yazılsın) bu dilin ‘son kertede’ din emperyalizmini yaygınlaştırdığını, bu dili öğrenip geçmişimizle buluşmamız halinde maazallah ‘laikliğimizi zedeleyebileceğimizi’ söylüyordu.

Böyle söylemiyordu da, demeye getiriyordu.

Bununla birlikte, ‘arı dil’ denilen şeyi başımıza bela eden ideolojik dönemlerin TDK’sına övgüler yağdırıyordu. Bir bilim dili olduğu açıkça görülen Türkçe’ye itibarını iade ettiği için TDK’ya teşekkür etmeliymişiz.

Bunları söyleyen bir aydın. Bir Cumhuriyetçi. Bir laik. Üstelik, laikliği hem ‘yaşam biçimi’, hem de ‘yüksek görgü’ sayan bir laik...

Rahmetli olsa, mutlaka, ‘Sen sadece dilini değil, idrakini de kaybetmişsin’ derdi.

Ben de diyorum ki, TDK Türkçesi’nin ‘bir bilim dili olduğu’ açıkça nerede görülmüş? Bu dille hangi bilimsel çalışmalar yapılmış? Kaç kitap yazılmış. Kaç tebliğ sunulmuş? Kaç konferans düzenlenmiş?

Bu dille, ancak, oturur ‘Anlatı Yerlemleri’ gibi bilimsel kitaplar yazarsın.

Hiç kimse anlamaz.

Hiç kimse anlamadığı için de, hiçbir değer ifade etmez.

Hayır, Tahsin Yücel’den sözetmiyorum; gerçi o da TDK’cıdır, TDK saplantısı yüzünden güzelim romanı (‘Yalan’ı) okunamaz hale getirmiştir, Marcel Ayme ve Simenon’un canına okumuştur ama, ‘Anlatı Yerlemleri’ ve Tahsin Yücel olayına girersek çıkamayız.

Eski dille savaşanlar kervanına, son yıllarda, ünlü bir siyasetçimiz de katıldı. Hani, aynı zamanda yazarı olduğu dergide ‘dolar yasaklansın’ görüşünü destekleyen bir yazı yazmış, ‘TL’ye serenat yapan Türk edebiyatının en ünlü ama en yeteneksiz şairine övgüler yağdırmıştı ya, o adam işte.

Bunlar bir de ‘batı düşmanı’ oluyorlar, ‘ulusal değerleri’ savunduklarını iddia ediyorlar.

Hem batıya karşılar, hem de batıya karşı oluşu ‘irfan’la temellendiren yerli entelijansiyaya karşılar.

Hani çağdaşlaşmak batılılaşmakla mümkündü? Hani tek üstün değer batıcılık, yegane kalkınma modeli batılılaşmak ve ‘onlara’ benzemekti?

Hayır, aslında batılılaşmaya (ve ‘onlara’ benzemeye) değil, batının ‘demokratik standartlarına’ karşılar. Bunu da içi boş bir ulusalcılıkla kamufle ediyorlar...

Eski dilin emperyal bir hüviyete sahip olduğu doğru.

Hakim, hükümran ve otoriter bir dil olduğu da doğru.

İmparatorluğun diliydi çünkü. Rahmetli Cemil Meriç’in dediği gibi, bir cümbüştü, resimdi, şiirdi, müzikti.

Belki bir büyü...

Bu dil, (yine rahmetlinin ifadesiyle) Avrupa’nın, hele türedi TDK Türkçesinin ‘dişi, hasta kavramlarını, hain endişelerini’ aksettirmezdi. Bağışlayıcıydı. Vicdana taalluk eden bir tınısı vardı.

Biz bu ‘dil’i kaybettiğimiz ve hayatın şiirinden uzak düştüğümüz için bedbahtız.

Onlar, bedbaht olmayı bilemedikleri için bedbahtlar...

star



Bu yazı 1,294 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 26 Eylül 2012 Balyoz ve empati
    • 5 Temmuz 2012 Hükümeti ve cemaati çökertecek tek isim
    • 26 Haziran 2012 Ben olsam bu gazetecileri sürerdim cepheye
    • 20 Haziran 2012 Bu yazıyı Kürt kardeşlerim okusun
    • 4 Haziran 2012 Nerede bu inek?
    • 28 Mayıs 2012 Kana kan istermiş!
    • 14 Mayıs 2012 ‘Kes zırvalamayı’
    • 1 Mayıs 2012 Menderes de cami yıktırmış... Ne utanmaz adamlarsınız siz!
    • 20 Nisan 2012 Erol Özkasnak
    • 12 Nisan 2012 Suriye’yle savaşa mı giriyoruz?
    • 10 Mart 2012 ‘Zavallı Başbakan’
    • 29 Şubat 2012 Paşa niçin kendini öptürmedi?
    • 27 Şubat 2012 Bizi yormayın kardeşim
    • 17 Şubat 2012 Siz kimi kandırıyorsunuz?
    • 3 Şubat 2012 Rezil olmaya doymadınız mı?
    • 1 Şubat 2012 İyi ki sivil vesayet varmış, şerrinizden korunuyoruz
    • 19 Ocak 2012 Denktaş’ı diriltmek mi?
    • 14 Ocak 2012 Hangi gazeteciler valiz hazırlıyor?
    • 12 Ocak 2012 Kozinoğlu hakkında korkunç karartma
    • 2 Ocak 2012 İlan ediyorum: Hiç yüzleri kızarmayacak!

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,104 µs