En Sıcak Konular

Mehmet Ali Birand


Mehmet Ali Birand
0 0 0000

Davutoğlu AB sözünü tutabilecek mi?



Geçen ay Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkileriyle ilgili olarak çok ilginç rüzgarlar esti.
Bir yanda,  Sarkozy- Merkel  ikilisinin, Türkiye’de tepkiyle karşılanan, açıklamaları vardı, öte yanda ise diğer AB üyeleri ve Komisyon‘dan kaynaklanan haberler.
Birbirleriyle çelişen manzaralarla karşı karşıya kaldık.
Önce, Merkel- Sarkozy ikilisinden başlayalım.
Reformlar bir türlü start alamadı için , Türkiye’nin AB’ye yürüyüşünü yavaşlatmak isteyen Fransa ve belirli bir oranda da Almanya, yeniden kollarını sıvadılar ve “İmtiyazlı Ortaklık” projesini piyasaya sürme hazırlıklarına giriştiler.
İmtiyazlı Ortaklık nedir, bilinmiyor.
Herkesin başka bir anlatımı var.
Bilinen, bunun Tam Üyelik olmadığı, AB’nin kararlarına karışmayan , Parlamentodaki yerini almayan, biraz para ve İkinci Sınıf Ortaklık statüsü ile Türkiye’yi aralarında tutma çabası.
Aslında bu formülü Fransa istiyor.
Almanya memnun.
Avusturya-Kıbrıs-Yunanistan üçlüsü, perde arkasından alkışlıyor.
Türkiye reformlarını harekete geçiremediği sürece, bu akım hemen ön plana çıkıyor. Ne zaman adımlarını atmaya kalksa, donduruluyor ve konuşulmaz oluyor.
Sarkozy- Merkel ikilisini küçümsemeden, madalyonun öte tarafına bakalım.

AB Komisyonu Türkiye'yi destekliyor
Avrupa Komisyonundan aldığım sinyaller ise, çok farklı.
Komisyonda Türkiye’yi yakından izleyenlerle konuşunca, biraz daha net görmeye başladım.
Brüksel sadece ekonomik krizi ve Lizbon anlaşmasının nasıl gelişeceğini konuşuyor. Politik ve Kurumsal kriz aşılamadığından dolayı,kimsenin gözü Genişlemeyi görmüyor. Bu karmaşaya bir de Komisyonun sonbaharda yeniden atanacağını ve Parlamento seçimlerini eklerseniz, durum biraz daha netleşiyor.
Komisyonda kimin kalıp, kimin gideceği tartışılıyor.
Avrupa Parlamentosunda da seçim heyecanı var.
Kimsenin gözü başka birşey görmüyor.
Peki,  Türkiye hakkında ne konuşuluyor ?
Türkiye, Brükselin gündeminde değil.
Hele, Sarkozy ile Merkel’in itiştirmelerine rağmen İmtiyazlı Ortaklık formülü dahi tartışılmıyor. Belki bazı çevreler, Fransa ve Almanya’nın ne yapmak istedikleri konusunda laf dolaştırıyor olabilirler, ancak genelde pek ilgi yok.
Türkiye’nin konumunu şöyle özetleyebilirim.
Fransa, Türkiye’nin klasik anlamda bir Tam Üye olmasına itirazı var. Müzakerelerin kesilmesini açıkça istemiyor, ancak mümkün olduğunca uzatılmasından yana.
Almanya da Türkiye’nin Tam Üyeliği konusunda derin kuşkuları var, buna rağmen  müzakerelerin kesilmesinden yana değil. Berlin, İmtiyazlı Ortaklık kozunu kaybetmek istemiyor. Aksine canlı tutmak ve gerekirse ilerde masaya koymayı planlıyor.
Avusturya, son derece kuşkulu davranıyor.
Genel inancın aksine, Kıbrıs ile Yunanistan da müzakerelerin kesilmesinden yana değiller. İstediklerini elde ettikleri taktirde, Ankara’nın Tam Üyeliğine de itiraz etmeleri beklenmiyor.
Bunun dışında kalan ülkeler, yani toplam 22 ülke Türkiye’yi destekliyor. Müzakerelerin yavaşlamaması ve gerkli hızda devam etmesi isteniyor. Yani, Türkiye’yi destekleyenler çoğunlukta.
Avrupa Komisyonunda kimle konuşsanız aynı yanıtı alıyorsunuz:
“...Ne kadar çok ve hızla reform yaparsanız, sizi destekleyenlerin elini o kadar çok güçlendirirsiniz. Bundan dolayı dostlarınızın tavsiyelerine daha fazla kulak verin ve artık hareketlenin...”
Uzun süredir tartışılan konuların başında, Kıbrıs’ta bu yıl sonuna kadar bir çözüm olup olmayacağı. Çözümsüzlük durumunda, 2009 Aralığı’ndaki dorukta Türkiye ile müzakerelerin tümüyle askıya alınması gündeme gelecek.
Şu sırada müzakereler sürüyor, ancak bir sonuç alınması güç görülüyor.
Peki o zaman ne olacak ?
Komisyondaki hava, olayı dramatize etmekten yana değil. Ne de olsa, Kıbrıs konusunun bu noktalara gelmesinde kendi sorumlulukları olduğunun farkındalar. Genel beklenti,
Komisyon’un  bir rapor yazması ve müzakerelere yeni bir şans verilmesini istemesi yönünde. Hele müzakere sürecinin askıya alınması söz konusu edilmiyor. Herkes böyle bir kararın, Türkiye’ye AB kapısının kapatılması anlamına geleceğinin farkında ve böyle birşey de istenmiyor. Tabii bu hafta Avrupa Parlamentosu seçimlerini de dikkatle izlemek gerekiyor. Zira bu seçimlerin sonucu da  Türkiye ile müzakereleri  etkileyecek.

Davutoğlu bakayım ne yapacak?
Brükselde Türkiye hakkında sorgu sual ettiğinizde karşınıza çıkan iki ilginç saptama var.
Biri, Ak Parti hakkındaki izlenim.
Buna göre, iktidar ilk başlardaki pırıltısını ve heyecanını kaybetmiş durumda. Ayak sürüyorlar ve gereken reformları gerçekleştiremiyorlar veya gerçekleştirmek istemiyorlar.
Erdoğan, henüz AB’nin defterinden silinmiş değil, ancak hakkındaki soru işaretleri giderek artıyor.
Buna karşılık, Brüksel Egemen Bağış’ın Başmüzakereci olarak atanmasından son derece memnun.
“Nihayet , Brüksele sık sık gelen bir Türk resmi yetkili bulabildik” diyenlerin sayısı hiç az değil. Gerçekten de bir mevcudiyet sorunumuz vardı ve Bağış bunu dolduruyor. Tabii, Bağış tek başına herşeyi halledecek güçte değil ve anahtar Başbakanın elinde. O da, kendine özgü nedenlerle henüz harekete geçmiyor veya geçmek istemiyor.
Bu durumda bütün gözler Davutoğlu’na dönüyor. Dışişleri Bakanı, AB konusundaki tüm kuşkuları giderdi. Hele KRİTER dergisine verdiği demeç çok net. Durum böyle olunca şimdi tüm bakışlar ona dönüyor.
Acaba, Başbakanı ikna edebilecek mi?

posta



Bu yazı 828 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 27 Eylül 2012 Türkiye, Suriye'de frene basıyor...
    • 25 Temmuz 2012 Türkiye'siz İsrail'in eski etkinliği kalmadı...
    • 20 Temmuz 2012 Esad için yer aranmaya başlandı, ancak henüz kabul eden ülke bulunamadı...
    • 13 Temmuz 2012 Washington Ankara'yı yavaşlatmaya çabalıyor
    • 27 Haziran 2012 Türkiye karizmasını çizdirmedi...
    • 21 Haziran 2012 PKK, vurdukça devre dışı kalıyor...
    • 25 Nisan 2012 23 Nisan müsamelerinden kurtulamayacak mıyız?
    • 19 Nisan 2012 Böyle subay yetiştirirseniz, Darbe'ye hayret etmeyin
    • 2 Mart 2012 ABD raporu: Ermenistan ile ilişkiler açılmalı...
    • 21 Şubat 2012 Bu defa MİT kazandı, ancak dikkat...
    • 9 Şubat 2012 Bırakın dindar nesli, tablet nesli geliyor...
    • 23 Aralık 2011 Biz neden kızıyoruz, asıl Sarkozy utansın...
    • 15 Aralık 2011 Gül 2014'e kadar Çankaya'da...
    • 10 Aralık 2011 Erdoğan çekildi, partinin haline bakın...
    • 30 Kasım 2011 Başbakan'ın ameliyat sonucu saklanmamalı...
    • 27 Ekim 2011 Devlet ne yapsa, bir türlü yaranamıyor...
    • 20 Ekim 2011 Bu açık bir cinayettir, bir savaş ilanıdır
    • 29 Eylül 2011 PKK vuruyor, ancak kışkırtamıyor...
    • 21 Haziran 2011 Erdoğan'ı tarihe asıl Kürt sorunu geçirir...
    • 22 Nisan 2011 Türkiye, BDP'ye sahip çıktı

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,695 µs