En Sıcak Konular

Nasuhi Güngör


Nasuhi Güngör
0 0 0000

Bir aceminin Harp Akademisi notları!



Önceki gün Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u dinlemek üzere İstanbul’daydım. Harp Akademileri Komutanlığı’nda gerçekleşen ‘Yıllık Değerlendirme Konuşması’ yaklaşık iki saat sürdü.

Gerçekten önemli ve tartışılması gereken bir metindi.

* * *

Değerlendirmeye geçmeden önce, kimi sevgili meslektaşlarımızın gözlerine çekilmiş ‘önyargı’ perdesi üzerine birkaç söz söylemek zorundayım.

Soner Yalçın’ın odatv.com sitesi, benim böyle bir toplantıya ilk kez katıldığımı ‘Nasuhi Güngör gibi İslamcı yazarlar hayatlarında ilk kez askeri bir toplantıya katılmanın heyecanını yaşadılar’ diye yorumlamış.

Neyse deyip geçecektim, ama üzerine bir de Ahmet Hakan’ı okuyunca iki çift söz söylemek farz oldu.

Hürriyet yazarı toplantıyı değerlendirirken bizi ‘Askeri ortamın en acemisi’ ilan edivermiş!

Mizahla bir sorunum yok, bilen bilir. Lakin bu ‘acemi’ dokundurmasından çok rahatsız oldum.

Hay Allah! Ne yaptım acaba!

Şaşkın şaşkın sağa sola mı baktım? Sefil bir halde görevlilerden yardım mı istedim? Elimi ayağımı koyacak yer mi bulamadım?

Elbette hiçbiri. Hepsi Ahmet Hakan’ın ve de odatv’nin ‘Nasıl olsa bu adam buraya ilk kez gelmiştir’ önyargısının getirdiği saçmalıklar.

Uzatmadan şöyle özetlemek en doğrusu. Bu benim sözkonusu salonda katıldığım ikinci toplantı. Dahası, iddialı olarak not ediyorum. Savunma muhabirleri dışında herhalde en fazla askeri toplantı ya da program izleyen gazeteciler arasındayım.

Önyargılı dostlara duyurulur!

* * *

İlker Başbuğ’un konuşması, gereğinden fazla uzundu. Nitekim takip ederken gazeteci olarak hayli sıkıntı çektiğimi itiraf etmeliyim.

Ne hikmettir bilmiyorum. Başbuğ’un konuşmalarına damgasını vuran ‘alıntı’ merakı, metni hem dinlenmesi, hem de okunması güç hale getiriyor.

Bunun dışında metnin, geleceğe dair önemli işaretler taşıdığını söylemek mümkün. Gerek sivil-asker ilişkileri, gerek Türkiye’nin yakıcı sorunlarına getirdiği açılımlar, gerekse de ordunun din ve laiklik üzerindeki görüşleri açısından tartışılmaya değer bir konuşma.

Başbuğ’un konuşmasında iki yerde ‘Sivil-asker ilişkileri kapsamında sivil ve askeri liderler arasındaki güven ve itimat büyük öneme sahiptir’ vurgusu dikkat çekiyor. Kuvvetle muhtemel bu vurgu, son dönemde yaşanan bazı gelişmelere işaret ediyor.

Bir de şu ifadelere özellikle dikkat çekmek istiyorum:

‘Bizim için şehitlik ve gazilik kutsal bir mertebedir. Ayrıca, halkımızın arasında ordunun en yaygın adlarından birinin de ‘Peygamber Ocağı’ olduğunu bilmekteyiz. Açıkça söyleyebiliriz ki, Silahlı Kuvvetler hiçbir dönemde dine karşı olmamıştır.’

Bu sözleri doğru anlamak için biraz geçmişe uzanmak gerekiyor.

Çünkü ordunun ‘Peygamber Ocağı’ olarak anılmasından, hatta ‘Mehmetçik’ isminden rahatsız olan bir komutanın sözleri hafızalarda çok taze. Bu açıklamaya Başbakan Erdoğan’ın 2005 yılındaki şu sözleri neden olmuştu:

‘Dünyanın hiçbir ülkesinde şahadet bizdeki kadar ulvi bir mahiyet kazanmamıştır. Hatta, bizde `Mehmetçik` kavramının bile farklı bir özelliği vardır. Askerine Mehmetçik adını veren bir başka ülke, bir başka devlet, bir başka ordu da yoktur. Bu `Küçük Muhammed` anlamında verilmiştir.’

Erdoğan’a tepki olarak ‘Biz Peygamberin değil, Atatürk’ün Mehmetçikleriyiz’ diyecek kadar kendini kaybeden komutanları hatırlayınca, Başbuğ’un sözleri daha da anlamlı hale geliyor.

Bu tür yaklaşımların orduyu ne kadar yıprattığının nihayet farkına varılmasını, abartmadan önemsemek gerekiyor. Keşke metin alıntılara boğulacak yerde, bu tür net mesajlarla ortaya konulsaydı.

Başbuğ’un konuşmasını değerlendirmeye kimlik ve Kürt sorunu üzerinden devam edeceğiz.

star



Bu yazı 1,160 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 6 Nisan 2013 Kraliyet patron, biz taşeron muyuz?
    • 27 Eylül 2012 Ordu neden değişmek zorunda
    • 21 Eylül 2012 Eylül ayının kara listesi
    • 14 Eylül 2012 Yeni Türkiye ve yeni ekonomik model
    • 13 Eylül 2012 Libya saldırısı ve Türkiye’nin kodları
    • 3 Eylül 2012 Türkiye’nin yalnızlığı ve Mısır
    • 30 Ağustos 2012 Ankara-Paris rekabeti
    • 24 Ağustos 2012 İstihbarat zaafı var mı?
    • 23 Ağustos 2012 BDP niçin çıldırdı?
    • 17 Ağustos 2012 Fırsat treni telaşı
    • 16 Ağustos 2012 Yola nasıl devam edeceğiz?
    • 10 Ağustos 2012 ‘Gergin Barış’ın sonu mu?
    • 6 Ağustos 2012 PKK’nın intiharı
    • 27 Temmuz 2012 Henüz vakit varken
    • 20 Temmuz 2012 Suriye sorunu ve Türkiye’nin özgüveni
    • 19 Temmuz 2012 Şam’daki patlama ve Moskova’daki Türkiye
    • 28 Haziran 2012 Türkiye itibar mı kaybediyor?
    • 22 Haziran 2012 Mısır, Suriye ve derin iktidarlar
    • 21 Haziran 2012 Müzakere akıldır, güçtür
    • 14 Haziran 2012 Beka endişesinin dayanılmaz cazibesi

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,190 µs