En Sıcak Konular

Ismet Berkan


Ismet Berkan
0 0 0000

İlker Başbuğ'un üslubu



Acaba Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, 1 saat 55 dakika süren uzun konuşmasına esas teşkil eden üç temel temadan biri olarak sivil-asker ilişkilerine eğilmeyi neden seçti?
Bir Genelkurmay Başkanı’nın Türkiye’de demokrasi, yasalar ve sivil-asker ilişkileri üzerine böyle bir tonda konuşma yaptığını duymaya çok da alışkın değiliz.
Asker-sivil ilişkileri, milli güvenlikle ilgili karar alma süreçleri ve ülke stratejilerinin belirlenme biçimleri üzerine
kafa yoran herkesin okumuş ve iyice sindirmiş olması gereken bir kitap olan Samuel Hantigton’un meşhur ‘The Soldier and the State’inden yapılan alıntılarla süslü bu konuşmasında İlker Başbuğ, bilinen, doğal ve olağan olan ama çok da telaffuz edilmeyen şeyi söyledi:
‘Anayasaya, yasalara ve demokrasiye saygılıyız, son sözü sivil otorite söyler.’
Bu elbette böyledir ve tersi de söylenemez zaten ama yine de cümlenin bu netlikte ifade edilmiş olması bence önemli. Ancak bu konuda sadece bu cümleyi söylemedi Başbuğ. Onun mantık kurgusunu izleyecek olursak, hemen arkadan askerlerin siyasi iktidarlara verdiği danışmanlık hizmetinden söz etti. Milli güvenlikle, ulusal stratejiyle ilgili konularda askerin verdiği danışmanlık hizmetinin öneminden, asker tarafından üretilen ve tecrübeye dayalı bilginin öneminden söz etti, Türkiye’den değil ABD’den bir örnek verdi: Irak savaşında askerin önerilerini dinlemeyen siyasi iktidar yanlışa düştü, sonunda bunun bedelini de ödedi.
Orgeneral Başbuğ’un ikinci teması terör ve terörle mücadeleydi ama oraya gelmeden önce uzun uzun eşit vatandaşlıktan, Türkiye’de bir etnik çatışma yaşanmadığından, PKK’nın da başlangıçta etnik milliyetçi bir örgüt olmadığından söz etti.
Burada tartışılabilir unsurlar varolmakla birlikte, Orgeneral Başbuğ’un hem üslubunun
hem de getirdiği argümantasyonun geçmiş söylemden bir hayli farklı olduğunu kabul etmemiz gerek.
Bir kere her şeyden önce Orgeneral Başbuğ, kendi sözlerinin tartışılamaz, reddedilemez şeyler olduğu iddiasında değil, ‘Tartışılabilir’ diyor.
Öte yandan, ben kendi ömrü hayatımda ilk kez görevdeki bir Genelkurmay Başkanı’nın ‘Alt kimlik-üst kimlik’ meselesini kendi kendine açtığına, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının herkesin benimsemesi gereken bir ‘üst kimlik’ olduğunu söylediğine, bireysel düzeyde kültürel kimliklerin elbette varolduğuna ama bunun bir ‘topluluk hakkı’ gibi algılanmaması gerektiğine dikkat çektiğini görüyorum.
Esasen Cumhuriyet fikrinin eşit vatandaşlık esasına dayanması, kıvançta ve tasada birlik prensibinin varlığı, herkesin üstkimlik olarak aynı vatan coğrafyasında, aynı milli semboller etrafında özgürlük-eşitlik-kardeşlik ideallerini sahiplenmesi, o toplum içinde bazı toplulukların  ortak kültürlerini yaşatmak için bazı topluluk hakları talep etmelerine engel olmaz. Mesele bu taleplerin şiddet aracılığıyla değil, demokrasi
içinde barışçıl yöntemlerle yapılmasındadır ve bunun kadar önemlisi bu taleplerin hayata geçirilip geçirilmemesi için canlı ve verimli bir tartışma yapılmasıdır.
Somuta indirgeyecek olursak, ilköğretimin son üç yılında ve lisede bazı derslerin Kürtçe dilinde ve seçimlik olarak yapılması, ne ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlük ilkesine ne de üniter devlete aykırıdır ve doğal olarak bir ‘topluluk hakkı’dır. Aynı şekilde, Diyarbakır Belediyesi’nde hizmetin iki dilde verilmesi,
daha da ileri gideyim tabelaların bölgede çift dilli olması gibi şeyler de hem ‘topluluk hakkı’dır hem de cumhuriyetçilik ilkesiyle çelişmez.
Orgeneral Başbuğ’un üçüncü teması laiklik-demokrasi ilişkisiydi. Burada, ABD Başkanı Barack Obama’nın Türkiye seyahatinde yaptığı konuşmaların, özellikle de ‘model ortaklık’ meselesinin Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından çok beğenildiği, ABD’nin ‘ılımlı İslam’ söyleminden çıkışının belli bir rahatlama yarattığı anlaşılıyor.
Tabii bu rahatlamanın yanında, özellikle Fethullah Gülen cemaatine duyulan antipatinin Genelkurmay karargâhında çok belirgin bir hal aldığı da, Orgeneral Başbuğ’un konuşmasından açıkça anlaşılıyordu.
Bunun ötesinde Orgeneral Başbuğ’un laiklik konusunda kendisinden beklenmeyen hiçbir şeyi söylemediğini, Anayasanın 24. maddesini sık sık hatırlatmakla yetindiğini eklemem gerek.

radikal



Bu yazı 992 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 15 Temmuz 2012 ‘Tanrı Parçacığı’ bize neler vaat ediyor?
    • 10 Mart 2012 Tartışmayı içerikten biçime kaydırmak
    • 25 Haziran 2011 PKK dağdan nasıl iner
    • 26 Şubat 2011 1968 neden 68’de olduysa, şimdi de isyanlar ondan oluyor
    • 26 Aralık 2010 Seçim soruları: AK Parti kaç alacak, ya CHP?
    • 2 Kasım 2010 PKK’nın içine girdiği açmazı görmek
    • 31 Ekim 2010 ‘Kırmızı Kitap’efsanesinin sırları
    • 27 Temmuz 2010 Askeri vesayetin hukuki altyapısı
    • 24 Temmuz 2010 Enerji stratejimiz var mı?
    • 21 Temmuz 2010 Sahiden 12 Eylül'ü mü oylayacağız?
    • 14 Temmuz 2010 İran çelişkileri ve iç politika yansımaları
    • 7 Temmuz 2010 Liderler neden görüşecek, neyi görüşecek?
    • 5 Temmuz 2010 Dindar solcular
    • 3 Temmuz 2010 Kılıçdaroğlu, bu kafayla hiçbir şeyi çözemez!
    • 26 Haziran 2010 Hep aynı denklemin içine sıkışmak
    • 24 Haziran 2010 Eşit yurttaşlığa dayalı demokratik cumhuriyet
    • 13 Haziran 2010 Karpuz gibi ortasından ikiye bölünmüş ülke...
    • 6 Haziran 2010 Mahkûmun açmazı: Hayattaki karşılığı
    • 24 Mayıs 2010 Maalesef bizde hattı muhalefet yoktur, sathı muhalefet vardır
    • 4 Mayıs 2010 Eski defterleri açmak...

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,663 µs