En Sıcak Konular

Ali Bayramoğlu


Ali Bayramoğlu
0 0 0000

Batı, AB ve ABD meselesi…



Obama sonrası tartışmalarda Türkiye'nin rolü kadar, "Batı" tartışması satır arasında hatırı sayılır bir yer tutuyor.

Lafı uzatmaya gerek yok…

Türkiye'nin son yıllarda aldığı yolda AB'nin oynadığı rolün önemi ortada.

2000'li yılların başından bu yana ülkenin yaşadığı her tür "sorun, gelişim ve değişim"de AB'ye uyum çabaları belirleyici faktör işlevini yerine getirdi.

AK Parti hükümetinin reformcu politikalarına yol gösteren bir pusula görevini görmekle kalmadı AB meselesi... Aynı zamanda ülkede ilk kez çaplı ve anlamlı bir "sivilleşme"nin itici gücünü oluşturdu.

Askerin bir ölçüde kışlasına dönmek zorunda kalması, kışladan her çıkış hamlesinde karşısında geniş bir toplumsal ittifak bulması böyle mümkün oldu.

Demokratik ilkelerin yerleşmesi konusunda alınan yol, temel hak ve özgürlükler alanının genişlemesi, AB, daha doğrusu Kopenhag kriterleri adı altındaki dış dinamiklerin iç dinamiklerle birleşmesi sonucu olarak karşımıza çıktı..

Bunları reddetmek, görmezden gelmek mümkün değil...

AB faktörüne şimdi de AB'yle aynı paralelde bir dil ve bakış tutturan Obama, yani ABD unsuru ekleniyor. Bu unsur Türkiye'de demokrasinin derinleşmesi ile Türkiye'nin bölgesel gücünün yenilenmesini birlikte kuşatıyor.

Şu açık…

Ancak şu da var: Türkiye'nin birçok meselesi gibi Batı ve AB meselesi tek boyutlu değildir.

Batı ve AB denilince sadece değiştirici ve dönüştürücü bir faktörden söz edilmez. Sadece çok kültürlü bir doku, çoğulcu bir siyasi yapı ve liberal ekonomi üçlüsüne dayalı ulus ötesi bir bütünleşme modelinden de söz edilmez.

Aynı zamanda Avrupa tarihinin iç öyküsü karşımıza çıkar.

Batılı ülkelerin aralarında yaşadıkları kah çatışmalı kah dayanışmacı ilişkilerin ulaştığı bir "tarihsel sonuç"tur bir anlamda...

Türkiye açısından bugün temel mesele bu iç öyküde yerini alıp alamayacağı sorusudur.

Bu sadece Türkiye'nin değil aslında Batı'nın da sorunudur.

Türkiye'nin bu öyküde yerini alması aslında Batı ve Avrupalı tanımına atılacak tarihi bir neşter olacaktır... Hıristiyan Batı-Müslüman Doğu arasındaki ayrımı sona erdirecek, din ve medeniyetler farkı üzerine oturan makro aidiyetlere meydan okuyacak bir neşter...

Projenin zorluğu da buradan kaynaklanmaktadır...

Belki de biraz da bu yüzden Türkiye, örneğin AB'ye adaylık sürecinde kendisine yönelik (Kıbrıs konusunda olduğu gibi) aşırı ve farklı amaca yönelik taleplere bir ölçüde direnen, bu talepleri zaman zaman saldırı olarak niteleyen bir ülke görünümündedir...

Aynı şekilde attığı tüm radikal değişim adımlarına ve üyelik müzakerelerini sürdürmesine rağmen Avrupa'nın büyük güçleri tarafından AB'ye istenmeyen tek ülke yine Türkiye'dir...

Ne var ki bu süreç ancak üyelik görüşmelerinin tam üyelikle sonuçlanması halinde anlam kazanacaktır.

Aksi halde üyelikle bitip bitmeyeceği belli olmayan ucu açık süreçlerde, üstelik bu sürecin aktörü Türkiye ise istikamet belirsiz kalır.

Türkiye, AB'yle ilişkilerinde ilk safhayı, Kopenhag kriterleri etrafındaki değişim safhasını önemli ölçüde geride bırakmıştır, daha doğrusu AB-Türkiye ilişkilerinde bu safha merkez olma vasfını kaybetmiştir.

İlk safhada ödev Türkiye'nindi ve ana hatlarıyla yerine getirilmiştir...

İkinci safhada ödev ise AB'nindir...

Obama'nın en önemli etkisi bu noktada olacaktır.

Yeni dönem özellikle bu açıdan anlam taşıyor.

Ermenistan sınırını açmış, Kürt sorununun çözümünde yol almış bir Türkiye, AB'ye hızla, hızlı giriş yapar…

Batı rüzgarı karşıdan değil, gerçekten arkadan esmeli ve eseceğe benziyor…

yenişafak



Bu yazı 1,052 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 15 Eylül 2012 Sorgulama vakti...
    • 28 Ağustos 2012 Kürt sorununda yeni safha...
    • 25 Ağustos 2012 Kürtlerin şiddeti...
    • 30 Haziran 2012 Anter'in katili yaşlanmış mı?
    • 12 Mayıs 2012 Solun şiddetle hesaplaşması
    • 3 Mayıs 2012 Yeni Türkiye'nin doğum belgesi...
    • 21 Şubat 2012 Dink davası ''sil baştan''...
    • 18 Ocak 2012 İkinci cinayet zamanı
    • 17 Ocak 2012 Hrant'a sözüm var...
    • 21 Aralık 2011 Soykırım ve yasa
    • 3 Aralık 2011 Dönme dolap...
    • 30 Eylül 2011 Yazıcıoğlu ve jandarma...
    • 8 Eylül 2011 Aydının şiddetle sınavı...
    • 1 Ağustos 2011 İstifaların anlamı ve yarını: Pek iyi...
    • 28 Temmuz 2011 Parlamentoda bir terörist...
    • 5 Temmuz 2011 Futbolda temizlik, ülkede temizliktir
    • 10 Haziran 2011 Yeni CHP ha! Hadi oradan...
    • 24 Mayıs 2011 MHP'de yaşananlar ve perde arkası
    • 19 Mayıs 2011 Askere ''leş'' toplatmayan generaller iş başında
    • 19 Nisan 2011 Militarist-ulusalcı batak...

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,864 µs